Belki dönüşte…

1970'lerin ortalarında daha solculuğa yeni başlamıştım.

Ama yine de Milli Selamet Partisi'nden, yok milli burjuvazinin partisi, yok anti-emperyalist taşra sermayesi, yok anti-tekel küçük burjuvazi diye müttefik kuvvet türetmeye çalışan tezleri, sadece yadırgamayıp bayağı güldüğümü hatırlarım.

Dönüp dolaşıp aynı şeylere gülmek, pek iyi bir espri anlayışı sayılmaz...

Saadet'in bütün sicilini İstanbul belediye başkan adayının yarıdan fazlası demagojik kalanı da eksantrik söylemiyle silivermek... Ne kolaymış!

Ne kolaymış gericiliği bir suç, sınıf düşmanının karakteristiği olarak görmekten vazgeçmek. Bu hareketin, ne müttefiki, azılı anti-komünist olduğunu, tarikatların gözbebeği olduğunu, faşizmle kan kardeşi, Hizbulkontra'nın ideolojik yatağı olduğunu unutmak ne kadar da kolaymış!

Biri çıkacak içlerinden önce sol ile İslam arasında ortaklık kurmak gerek diye birkaç ay röportaj verecek, ortalıkta dolaşacak. Hatta aklı '70'lerin şakalarından bugüne gelememiş birkaç solcu bulup birlikte dergi çıkaracak. Sonra İslamcı gericiliğin has partisinden aday olup, emekçiler, yoksullar diyecek, yağmaya karşı olmaktan dem vuracak...

Sicil affını cebine koyuverecek.

O sicilin ne olduğu soL'da yazıldı. Tekrara gerek yok. Sadece köşe taşlarını hatırlayalım.

İslamcı hareket on yıllar boyu içinde kümelendiği muhafazakâr merkez sağdan 1960'larda çıkmışsa, merkezin yükselen sol ve emekçi hareketini durdurmaya nefesi yetmediği içindi. Muhafazakâr merkez, Kanlı Pazar'ın tetikçilerine ihtiyaç duyuyordu.

MSP, ikinci büyük hizmetini, solun büyük bir kitleselliğe ulaştığı, ülkenin devrimci sancılar çektiği sıralarda, Milliyetçi Cephe denen karşı-devrim barikatında anahtar parti rolü üstlenerek gördü. MC denen karşı-devrim barikatının tarihsel anlamı 12 Eylül faşizmine geçiştir.

12 Eylül'de "kendi içerde fikirleri iktidarda" olan tek akım faşist MHP olmamıştır. Milli Görüş'ü de ekleyin. Türk-İslam sentezinin resmi ve egemen çizgi haline gelişini, hangi solcu hangi sicilden silebilir?

Aynı yataktan Sivas beslenmiştir. Aynı nehir tarikatları sembolik olarak Çankaya'ya değil, bütün devlet mekanizmalarına, kaymakamlıklara, valiliklere, belediyelere taşımıştır.

Seçim döneminde Bekaroğlu'nun kent yağması ve yoksulluk üstüne verdiği vaazlar, olsa olsa Hitler'in partisindeki "sosyalist" sözcüğü kadar inandırıcıydı.

Ama solda inananlar çıktı.

Oysa mekanizma o kadar basitti ki! Dinci gericiliğin iktidarı, muhalefette de dinci gericiliğe belli bir alan açar.

Seçim sonuçları başka ne göstermiş olabilir? Dinci gerici AKP'nin kaybettiği oyların anlamlı bir parçası dinci gerici SP'ye gitmiştir! İktidardaki gericiliğin ultra sermayeciliği yüzünden açıkta kalan bir emekçi nüfus, bir başka gerici partiye yazılmaktadır. İktidardaki dinci gericilik Kürt illerinde zemin yitirmekte, muhalefetteki dinci gericilik onun boşalttığı alanı yine gericilik adına tutmaya çalışmaktadır...

Hani ilkokul karnelerinde "hal ve gidiş" gibi notlar vardır ya. Solun da, başka hangi derste ne alırsa alsın, "insan aklını temsil"den tam puan alması gerekir. SP demagojisinden kendine pay çıkartan, heveslenen bir solcu en temel alanını yitirmiş demektir.

Solun bir de hafızası sağlam olmalıdır.

Hadi Numan Kurtulmuş'u tanımıyordunuz, diyelim. İstanbul adayı Bekaroğlu'nun birkaç yıl önce solcu ortak niyetine kol kola gezdiği Ertuğrul Günay'ın AKP'den bakan çıktığını da mı unuttunuz? Yoksa bu ortaklık feshine "tarihsel kopuş" falan türü anlamlar mı yüklediniz?

Kayıp trilyonun halktan gasp edildiğini atlayıp, Kurtulmuş'u, "ya adam emekçiler diyor, işbirlikçiliği eleştiriyor" diye saf saf dinleyenler, Bekaroğlu'na "helal olsun sosyal-demokratların söylemediğini söyledi" diye bakanlar şimdi Erbakan'ın dönüşüyle bu rüya âleminden çıkarlar mı, dersiniz?

Giderken olmadı, belki dönüşte...

Acaba Erbakan'ın Kıbrıs şovenizminin cengâveri olduğunu, İsrail'le anlaşmaya imza attığını, tarikat çocuğu olduğunu hatırlatırsak...

Hatırlatalım hatırlatmasına, ama fazla da umutlanmayalım.

Çünkü sorun kendi başına kişileri tanımamaktan, iyi niyet gösterip söylenen sözlere inanmaktan kaynaklanmıyor. Solda sorun, 40 veya 30 yıl önce nereden kaynaklandıysa, bugün de aynı yerden kaynaklanıyor.

Solda, solculuğa güvenini yitiren, bu memleket adam olmaz'ı kabullenen, biz adam olmayız'a boyun eğenler türlü çeşit çöplükte inci bulmaya meraklı oluyorlar.

Sorun buradadır ve nasıl giderilebileceği de bellidir.