AKP’nin bir stratejisi var mı?

Hiç olmazsa “büyük” siyasal aktörlerin davranışlarının belirli bir stratejiye dayandığı ve belirli bir modeli amaçladığı düşünülür. Doğrudur; “bunlar neyi, nasıl yapmak istiyorlar” sorusunu sormaksızın ve açıklayıcı bir yanıta sahip olmaksızın, pusulasız bir dünyada bulursunuz kendinizi. Oysa dünyanın ister istemez bir doğrultusu vardır. Dolayısıyla bu arayış hem meşru, hem gereklidir.

Ancak abartılmamalıdır ve kimse kendini hayatın strateji ve hedef-modelden ibaret olduğu fikrine kaptırmamalıdır.

Bir kere, büyük küçük, önemli önemsiz her bir aktörün stratejisi de olur, hedeflediği model de. Ancak bunlar durağan değil dinamiktir ve sınıfsal özü baskın ilkeler sabit kalmak üzere hep değişirler. Daha önceden gözlenmiş ve saptanmış davranışların, bıraktığınız yerde durmaz, duramaz.

Sonra, içinde yaşadığımız dönemin en güçlü aktörü, pozitif, kurucu bir nitelik taşımıyor! Dünya kapitalist-emperyalist sistemi, hep yıkıcı, gerici, yağmacıdır. Ama hele, kapitalizm üretici olanın reddiyesine dönüştükten sonra, üstelik bir de hegemonya kavgalarının kıvılcım çıkarttığı sıralarda, emperyalistler “gelişine vurur.” Yani, akademik dille “kaosu yönetmek” öne çıkar. Galiba sık sık yönetmekten bile vazgeçiyor ve mevcut yapıyı dağıtıp yeni ara sonuçları beklemeyi seçiyorlar. “Bundan daha kötüsü olmaz nasılsa” diye düşünerek, herhalde.

Strateji herkeste var, ama değişiyor. Egemen güçler belirli sabitlerle hareket etmekten ziyade kavga veriyorlar…

Peki, aklı hep başkalarından almış, tamamen çıkarcı, dinci yobaz “model”ini yalanı meşrulaştırma aracı haline getirmiş bir AKP’den söz ederken ne yapacağız?

O AKP ki, uzun zamandır ikide bir, çeşitli konularda boşa düşüyor ve sıkışmışlığını, çıkışsızlığını “satarak” hep daha zorlaşan bir hayat sürüyor.

Böyle bir partinin stratejisini, modelini eksiksiz resmetmeye uğraşmak bir noktadan sonra beyhude çabadır. Doğrultuyu aramaktan ve netleştirmek vazgeçmeyelim. Ama tartıştığımız aktöre asla sahip olmadığı, arzu bile etmediği bir tutarlılık atfetmeye de uğraşmayalım.

Bu yaklaşımı bütün düzen içi akımlara genişletmeyi öneririm. Tutarlılık, gelişkin bir strateji, hedeflerini bütünlüklü bir modelin içine yerleştirme yeteneği… bunlar devrimci ve Marksist düşünce ve eylemin özellikleri haline gelmiştir büyük ölçüde.

Hal yukarıda özetlendiği gibiyse, “AKP savaş mı istiyor” sorusunun yanıtı da olsa olsa kısa vadeler için ve bir dizi koşulla bağlantılı olarak verilebilir. AKP her açığının, gösterdiği her göreli güçsüzlüğün yıkıcı sonuçlar yaratacağını biliyor. Kürt reformuna Öcalan-PKK-HDP üçgeninde bir konsolidasyonun eşlik etmesi ve Kürt hareketinin bu bütünlüğüyle güç kazanması, AKP için bir kâbustur. Hele emperyalizm Kürt faktörüne bölgede giderek daha fazla yatırım yaparken…

Savaş ne kalıcı bir yöntem, ne ilkesel bir model. Buradan AKP’nin arzuladığı bir statüko çıkmaz. Çünkü eninde sonunda savaşı engelleyemeyen bir hükümet aynı zamanda yönetme aczi içinde demektir.

AKP, Kürt siyasetinde sözünü ettiğim üçgeni kırmak, parçaların birbirini tırmalamasını temin etmek, Kürt hareketini topluca geriletmek için “savaşıyor.” Bunda yol da aldı. Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında baskı gördüğü açıklaması bunun en yakın kanıtlarından biridir.

ABD’nin, Barzani geleneğinin yanı sıra Öcalan akımını da bölgede önemli bir dayanak noktası olarak kurguladığını ilan etmesinden sonra geldi AKP bu “savaş” çizgisine. Kimseye, hele Beyaz Saraya meydan okuyacak hali olmayan AKP’nin bunun için icazet almamış olması düşünülemez. Ancak bu, ilginç biçimde ABD’nin asla ilkesel olmayan kurgusuna direnme icazeti anlamına da gelir.

Daha önce yazmıştım, AKP, karşılığında Rusya karşıtı delilikler satmaktadır ve bu bunlar Batı için çok değerli metalardır. Yakın zamanda İran karşıtı deliliklerin ekleneceği de görülüyor.

Ancak Türkiye Kürdistanı, Barzani ve AKP şemsiyesi altına alınan Barzaniciler tarafından taşınamayacak kadar karmaşık ve ağır bir paket. Bu durumda, Kürt bütünlüğü bozulur, savaş şiddetlenir ve HDP’nin legal siyaset alanı üstünde yeniden karabulutlar toplanırken Öcalan güç kazanıyor.

Artık bölge de Barzani üstünden halledilemez. “Fırat’ın batısında” bir Şam-YPG egemenlik alanının en muhtemel seçenek olduğu koşullarda,  AKP’nin PKK’ye yönelik harekâtı mutlak bir tasfiyeye dönüşemez.

Düzen cephesinde strateji ve model; bir yere kadar. Anayasa için de öyle. AKP Anayasa “maçlarını”, nasıl bir sistem sorusunun yanıtı üstünden değil, öncelikle muhalefeti diz çöktürmenin aracı olarak kullanacak. Kürt hareketinden örnek verdim hep; öyle kapatayım: Demirtaş’ın Cuma namazı uzlaşmacılığı, AKP’nin maça açık ara önde girdiğini gösteriyor…