1 Mayıs’a beş kala

1 Mayıs’a “beş kala”, bir gazete sabahının direnişçi işçilerle açılması iyidir.

Yatağan işçilerini gün boyu devam edecekleri basın turuna soL’dan uğurlamak çok iyidir.

Tam da bugünlerde sanatçıların inisiyatifi ele alıp gazete satmaya çıkmaları güzeldir.

Oturup mesajlarına bakarken, günde kaç tane soL alıp, kaçını esnafa, kaçını iş arkadaşına dağıttığını, okuttuğunu anlatan dostlarla buluşmak gibisi var mı?

1 Mayıs’a gidecek olan herkes son günlerini benzeri biçimlerde geçirse, hükümetin terör politikasının daha işçi bayramı gelip çatmadan boşa düşeceği o kadar kesindir ki!

* * *

Herkes böyle yapmıyor ama...

AKP sevdalıları, 1 Haziran-17 Aralık arası buharlaşıp Erdoğan’ı yalnız bırakmıştı. Ya da Erdoğan onları da kovalamayı göze almıştı.

Bu yalnızlığın belli ölçülerde kırıldığı anlaşılıyor. Ergenekon mağduriyetini Cemaat’e fatura etme taktiği karşılık buldu.

Erdoğan bile müttefiksiz yapamaz. Altı ay burnunun dikine ısrarın ardından, hükümetin çökmeyeceğine kanaat getiren çevreler, bir kez daha iktidarın dağıttığı nimetlere abone olmaya karar verdiler. 

Bunun 1 Mayıs’la nasıl bir ilişkisi mi var?

Hal böyle olunca ve sıra 1 Mayıs’a gelince, yandaş sendika bürokratları “işçi sınıfı” rütbesine terfi ediyorlar! Bu durumda AKP “sıfır 1 Mayıs”tan daha iyisine, “yandaş 1 Mayıs”a kavuşma imkanı yakalıyor.

* * *

1 Mayıs bir takvim yaprağından ibaret değilse siyasi bütünlüğün içinde anlam kazanır. 1 Mayıs 2014’te diktatörlüğün doğasında herhangi bir değişiklik olmadığına işaret etmektir değer taşıyan. 

Değişen bir şey yok. Hâlâ katil ve hâlâ hırsızlar!

Günü dayanışmacı aydınlarla kapatıp, sabahı direnişçi işçilerle açarsanız ve 1 Mayıs’a böyle giderseniz söz konusu siyasi manevrayı boşa düşürme olasılığını da yakalayabilirsiniz. Birbirinize güç vererek, cesaretlendirerek...

Olay işçi sınıfının bayramında geçmektedir ve dolayısıyla diktatörlüğü boşa düşürme olasılığı ancak kitle gücüyle gerçek kılınabilir.

“Çok haklısınız, 1 Mayıs ne güzel gündür, çok da önemlidir ee... ama... ya ben bir düşüneyim... eeee... ya bu 1 Mayıs geçsin hele, sonra görüşelim bak ama mutlaka arayın, olur mu?”

1 Mayıs günü için seçenekler arasına bu sahtekarca gözüken yanıt da eklenmiş bulunuyor. Yani bir tarafta “yandaş 1 Mayıs”, diğer tarafta karikatürize ettiğim bu ürkeklik... Tabii hükümetin tehdit politikasının zokasını yutanlar da cabası...

Okuyucu sorabilir tabii hakkıdır da: “Gazeteci olarak bu yollardan hangisinin baskın çıkacağını öngörüyorsunuz?”

Soru haklı olmakla birlikte, soL bu tür sorulara “gözlemci ve araştırmacı gazetecilik” adına yanıt üretmekten haz etmeyecektir. Çünkü bizim gazete, sadece gazete olma iddiası taşıyanlardan farklı olarak bir misyonun yayın organı olduğunu ilan ediyor. soL’un da parçası olduğu bu misyon, olasılıklar içinde en ağırlıklı olanı bilimsel bir doğrulukla belirlemekle değil, doğru olasılığı güçlendirmekle uğraşmaktadır.

Buradan bakarsak “bizim 1 Mayıs’ımız” diktatörlüğe karşı mücadelenin yükseldiği, halkın direncine güç veren hangisiyse odur!

Peki, 1 Mayıs’a çağırdığımızda “sonra görüşelim” diyenler ne olacak? 

Onlara en fazla Nâzım’ın şiirindeki kadar kızabiliriz:

“(...) gocuklu celep kaldırınca sopasını 
sürüye katılıverirsin hemen 
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye...” 

Kızarız ama ikna çabasından asla caymayız. Hem daha iki günümüz var ikna etmek için.