Üniversitelerin 'en özgür ve güçlü' dönemi'nden manzaralar: Merdiven altı üniversiteler cenneti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir üniversitede katıldığı etkinlikte 'Türk üniversiteleri tarihlerinin en özgür, en güçlü dönemini yaşıyor' demişti. Erdoğan'ın 'en özgür' ve 'en güçlü' dönemini yaşadığını söylediği üniversitelerdeki atmosferi, Erdoğan'ın sayısını artırmakla övündüğü üniversitelerin gerçekte ne durumda olduğunu, kadro ve atamalarda yaşanaları…

Ali Ufuk Arikan

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Erciyes Üniversitesi’nde katıldığı bir etkinlikte "Biz üniversitelerde tek tipçiliğe karşıyız. Türkiye’nin tüm renkleri üniversitelerde olmalı. Üniversiteleri bilim ve araştırma yerine vesayetin ideoloji üretim merkezleri olarak gören zihniyeti hep birlikte çöpe attık. Türk üniversiteleri tarihlerinin en özgür, en güçlü dönemini yaşıyor" demişti.

Bakan olarak görev vereceği konuşulan isim açıkta kalmasın diye bir aylık profesör Yusuf Tekin'i rektör yapan, bunun için de önce "rektörlük için üç yıl profesörlük yapma şartı"nı kaldırıp,  daha sonra düzenlemeyi geri çeken Erdoğan, "üniversitelerin en güçlü dönemi" ilanını bu çok tepki çeken kişiye özel rektör düzenlemesinden sadece bir ay sonra yapacaktı.

Sadece bu da değil, eski Kütahya milletvekili Vural Kavuncu'yu Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörlüğü'ne, AKP eski milletvekili Cevdet Erdöl'ü İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörlüğüne, AKP eski Ankara milletvekili Aşkın Asan'ı Avrasya Üniversitesi Rektörlüğüne, AKP eski Edirne milletvekili Necdet Budak'ı Ege Üniversitesi Rektörlüğüne, AKP eski İzmir milletvekili Nükhet Hotar'ı 9 Eylül Üniversitesi Rektörlüğüne, AKP eski Urfa milletvekili Mazhar Bağlı'yı Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörlüğüne ve Çalık Holding patronu Ahmet Çalık'ın gelini, AKP Malatya Milletvekili Öznur Çalık'ın kardeşi Aysun Bay Karabulut'u Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörlüğüne yine kısa süre içinde Erdoğan atamıştı.

Üniversitelerin "güçlü ve özgür dönemini" AKP'li eski vekiller eliyle sağlamaya çalışan Erdoğan'ın bu isimler dışında yaptığı atamalarda da benzer şekilde AKP'ye yakınlık kriteri devreye giriyor.

Sadece atamalar da değil bu dönemi Erdoğan açısından "güçlü ve özgür" kılan.  Akademisyen ihraçlarının başladığı 1 Eylül 2016'dan Temmuz 2017'ye kadar geçen süreci temel alan bir araştırmaya göre, Türkiye'de en az 23 bin 427 akademisyen ya kadro hakkını kaybetti, ya ihraç edildi ya da çalıştığı üniversite kapatıldığı için işsiz kaldı. Bir kısmı Cemaatçilerden oluşan bu tasfiyelerin önemli bir bölümü de AKP muhalifi akademisyenleri hedef aldı.

Üniversitelerde bir yandan AKP kadrolaşması bir yandan da tasfiyeler yapılırken, bilimsel faaliyetler yeni rektörler ve dekanlar eliyle engellenmeye başlandı.

"9 yaşındaki kız çocuğu şehvet uyandıracağı için çarşaf giymeli" diyen İhsan Şenocak üniversitelerde konferanslara davet edilirken, evrim etkinliğinin yasaklandığı İTÜ'de "karma evleri savunanlar veled-i zina toplumunu savunanlardır" diyen Ahmet Akgündüz'ün etkinliğe davet edildiği bir dönem başladı.

Üniversitelerde yaşanan bu tablonun detaylarını, Erdoğan'ın "en özgür ve en güçlü" olarak tanımladığı üniversitelerin gerçekte ne durumda olduğunu Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir ve Doç. Dr. Serdal Bahçe soL'a değerlendirdi.

'PROJECİ YAKLAŞIM AKADEMİK ÇALIŞMANIN TEMEL EKSENİNE OTURDU'

"Üniversite ne zaman ve nasıl özgürleşir?" diye soran Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir, "Üniversiteyi eleştirel duruş noktaları geliştirmeye imkan veren uzun süreli, entelektüel birikim dalgası oluşturacak pratikler özgürleştirir" dedi.

Özdemir, üniversitelerde bilimsel çalışmaların nasıl bir dönüşüme uğradığına ilişkin çarpıcı ifadeler kullanırken, "Neoliberalizmle birlikte projeci yaklaşımların akademik çalışmanın temel eksenini oluşturması; hedef bağlamlı dar okuma pratiklerinin uzun erimli okumaların yerini alması; sosyal bilimlerde 'uzmanlaşma' adı altında bilginin bütüncül doğasının dağılması; hızla yayın yapmaya dayalı yazma-tüketme faaliyetinin artması; kürsü sisteminin yıkılması ve akademinin birikime dayalı dilinin bozulması ve öğrencinin müşteriye dönüşmesi gibi yapısal dönüşümler üniversiteleri özgürleştirebilecek entelektüel birikimin ve akademik faaliyetin önünde ciddi bir settir" diye konuştu.

Baskıya ve zora dayalı bir siyasal iktidarın da, bilimsel soru ve yanıtların oluşturulmasının, entelektüel birikimin gelişmesinin ve düşüncenin toplumsallaşmasının önünde ciddi bir set olduğuna vurgu yapan Özdemir, söz konusu setler yıkılmadan özgürleşmenin de olamayacağına dikkat çekti.

Üniversitelere 16 Nisan ve 24 Haziran seçimleri sonrası nasıl bir atmosferin hakim olduğunu da aktaran Özdemir, "Üniversitelerdeki dönüşüm, kurumların içine gömülü olduğu ideolojik, siyasi ve iktisadi yapılardaki tahribat ve erozyonla açıklanabilir. Buna ek olarak siyasal iktidarın merkezinde bulunduğu tarihsel bloktaki dağılmayı da görmek gerekir. Yıkılmakta olan tarihsel bloğun ideolojik-siyasi inşası ve yeniden üretimine dahil olmuş olan bilgi ve düşünce üreticileri o tarihsel blokla birlikte dağılmaktadır" ifadelerini kullandı.

'KARŞI HEGEMONYA ARAYIŞLARI SÜRÜYOR'

"Üniversitelerin kurumsal yapısı aşınmış, erozyona uğramış ve baskıcı doğası belirginleşmiş ideolojik ve siyasal yapılar içinde şekillenirken, üniversiteler ciddi tasfiyeler yaşadı" diyen Özdemir, "Hegemonya ve tarihsel blok arayışlarının olduğu her yerde, ki buna kuşkusuz üniversiteler de dahildir, karşı-hegemonya arayışları ve mücadelesi sürmektedir ve sürecektir... Karşı hegemonya arayışları, zor ve baskı dönemlerinde üniversitenin kurumsal kimliği içinde ve dışında devam edecektir" diye konuştu.

'MERDİVEN ALTI ÜNİVERSİTELER CENNETİ'

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "İktidara geldiğimizde 76 üniversite vardı, şimdi 206 üniversite var" sözlerini, bu üniversitelerin gerçekten "üniversite" vasfını taşıyıp taşımadığını soL'a değerlendiren Doç. Dr. Serdal Bahçe ise, bu artışın "tek başına değerlendirildiğinde" olumlu gibi görülebileceğini ancak sayısal artışın niteliksel artışı anlatıyorsa bir anlam ifade edebileceğini vurguladı.

"Oysa Türkiye’de üniversite sayısındaki enflasyon ne yazık ki niteliksel bir sıçramaya işaret etmiyor" değerlendirmesinde bulunan Bahçe, "Türkiye artık bir merdiven altı üniversite cenneti haline dönüşmüştür. Yeterli sayıda öğretim üyesi, öğretim elemanı yok, yeterli sayıda derslik, laboratuvar veya yurt yok. Bunlara ek olarak öğrencilierin umudu yok. Pek çok bölümün kontenjanlarının dolmaması, bazılarının kapanma noktasına gelmesi buna işaret etmiyor mu? Sorunu sayısal artışla çözmek mümkün değildir" ifadelerini kullamdı.

ÜNİVERSİTELER İÇİN İKİ 'ÖZGÜRLÜK SETİ'

Üniversitelere ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "özgür ve güçlü" çıkışını da değerlendiren Bahçe, özgürlüğün sorumlu bir kavram olduğunu, akla "kimin için özgürlük?" sorusunun geldiğini söyledi.

Akademik dünya için özgürlük tanımlamalarında bulunan Bahçe, iki "özgürlük setini" şöyle açıkladı:

Özgürlük Seti 1:

  • Çatlak, münafık ve bozguncu seslerden muaf bir ortamda çalışma özgürlüğü.
  • Herhangi bir beis duymadan sürekli olumlama, övme ve güç odaklarına yakın durma zorunluluğuna uyma özgürlüğü.
  • Fikren çoğunlukta olmanın güce ve baskıya dönüşme özgürlüğü.
  • Akılcı olsun olmasın, tüm karar ve yönetmeliklere uyma zorunluluğuna uyma özgürlüğü. 
  • Sadece “bilim” yapma, “bilim”i de kanun ve kararnamelere uygun yapma zorunluluğuna sadık kalma özgürlüğü. 
  • Derslerde suya sabuna dokunmadan, ihbar edilebilme çizgisini aşmadan, atılma tehlikesinden uzak durarak ve bunu yapınca eleştirilmeden akademik hayatı sürdürme özgürlüğü.

Özgürlük Seti 2:

  • Gerektiğinde çatlak ses, münafık veya bozguncu ses olmayı göze alarak doğru ve bilimsel olduğunu düşündüğünü söyleme, beyan etme özgürlüğü.
  • Gerekirse iktidarın uyguladığı politikaları yerme özgürlüğü.
  • Fikren azınlıkta olunsa bile akademik dünyada yaşama alanına sahip olma özgürlüğü. 
  • Akılcı olmadığına veya vicdani olana ters olduğuna kanaat getirilen karar ve yönetmelikleri eleştirme özgürlüğü.
  • Bilimi özgürce, halk için, genel kamu çıkarları için yapma özgürlüğü.
  • Derslerde her türden fikrin tartışılması için uygun ortamı yaratabilme, hem öğrencinin hem de öğretim üyesinin dersle ilgili her konuyu özgürce tartışabilme özgürlüğü. 

Kendisinin ikinci sette tanımlamanın akademik dünyanın evrensel ilkelerine daha uygun olduğunu düşündüğünü aktaran Bahçe, Türkiye akademyasının özgürlükler cephesinde sürekli mevzi kaybettiğini, bunu sürekli hissettiğini ifade etti.