AKP'li yıllarda MİT'in sicili

MİT son olarak Roboski Katliamı'nda verdiği yanlış istihbaratla gündeme geldi. Ancak sicili hayli kabarık olan MİT'in AKP'nin suç örgütü gibi çalıştığı birçok örnek mevcut. Silahlı TIR'lar, Hakan Fidan'ın ses kayıtları, Paris cinayeti, Reyhanlı Katliamı, bunlardan yalnızca birkaçı.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), son olarak Roboski’de çoğunluğu çocuk 34 yurttaşın katledildiği hava saldırısından önce bölgeden Türkiye’ye eylem yapılacağına ilişkin yanlış istihbarat verdiğinin ortaya çıkmasıyla gündeme geldi. AKP'nin suç örgütü gibi çalışan MİT, sorumluluğu bulunan her faciada suskunluğunu korurken sicili de hayli kabarmış durumda.

Cumhuriyet'in haberine göre, AKP iktidarının uluslararası ve iç siyasi hedeflerinin gerçekleştirilmesi faaliyetlerine imza atan MİT, Hrant Dink’in öldürülmesinden önce İstanbul Valiliği’nde bir MİT’çinin de katıldığı toplantıda tehdit edilmesi, Zirve Yayınevi cinayetinde yargılanan sanıklardan birinin MİT ajanı olduğunun ortaya çıkmasıyla da sicilini güncelledi. MİT, 17-25 Aralık soruşturmalarında da birçok skandalla anıldı.

AKP'li yıllarda MİT'in siciline ilişkin yalnızca birkaç örnek: 

1. Silah dolu TIR'lar: MİT’in son yıllarda karıştığı en önemli olay, sadece iç kamuoyunda değil uluslararası alanda da büyük yankı uyandıran ve Türkiye’nin Suriye’deki cihatçı gruplara destek verdiği suçlamalarının odak noktasındaki MİT TIR’ları skandalı oldu. TIR skandallarının ilki 1 Ocak 2014’te Hatay Kırıkhan’da yaşandı. MİT’e ait olduğu ortaya çıkan ancak arama yapılması hükümet girişimiyle engellendiği için içlerinde ne olduğu belirlenemeyen TIR’lar, dönemin Hatay Valisi Celalettin Lekesiz’in yazılı talimatıyla yollarına devam etti. 19 Ocak 2014’de, Adana’da jandarma tarafından durdurulan MİT’e ait TIR’lardan ise silah ve mühimmat çıktı.

TIR’ların şoförleri ile refakat eden MİT mensuplarının gözaltına alındığı bu olayda dönemin Adana Valisi Hüseyin Avni Coş "hükümet adına devreye girdiğini" belirterek TIR’ların MİT adına birimler arası sevkıyat yaptığına dair imzalı bir yazıyı soruşturma savcısı Aziz Takçı’ya verdi. Soruşturmada görev alan jandarmalar, savcılar ve arama kararı veren hâkimler "darbeye teşebbüs" ve "casusluk" iddiasıyla tutuklandı. Hükümet yetkililerinin TIR’lardaki malzemenin Bayırbucak Türkmenlerine gönderilen yardım malzemesi olduğu iddiaları ise TIR'larda yapılan arama sırasında çekilen görüntülerin Cumhuriyet’te yayımlanması üzerine çöktü.

2. Hakan Fidan'ın savaş oyunu: Hükümet ile cemaat arasında büyük bir kavganın patlak verdiği 17-25 Aralık operasyonlarından sonra yaşanan MİT TIR’ları olayını, 30 Mart 2014’deki yerel seçimlere günler kala ortaya çıkan bir ses kaydı takip etti. YouTube’a yüklenen ses kaydında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ferdidun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’e ait olduğu öne sürülen dört ses, Suriye’ye ilişkin konuşuyordu.

Ses kaydında Ahmet Davutoğlu’nun “Başbakan, bu (Süleyman Şah Türbesi) bir imkân gibi değerlendirilmeli bu konjoktürde’ dedi” ifadelerini kullandığı belirtilirken Hakan Fidan’a ait olduğu öne sürülen sesin ise “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesinede saldırtırız” dediği ortaya çıktı. Feridun Sinirlioğlu’nun “Ulusal güvenliğimiz son derece pespaye ucuz bir iç politika malzemesi haline geldi” sözlerinin yer aldığı kayıtta, Fidan’ın “Neden illa Süleyman Şah Türbesi ısrarı?” sorusuna Davutoğlu’nun, gerekçenin uluslararası kamuoyunda da kabul görmesi gerektiğini söylediği duyuluyordu.

3. Almanya'daki casusluk davası: Almanya’da 10 Eylül’de görülmeye başlayan bir dava da MİT’in siciline bir yenisini ekledi. Türkiye adına casusluk yapmakla suçlanan 3 kişi hakkında Federal Yüksek Mahkeme nezdindeki Federal Savcı Bernd Steudl’un okuduğu iddianamede sanıklardan Muhammed Taha Gergerlioğlu, MİT’in gezgin yöneticisi olmakla suçlanıyor. Sanıklar Ahmet Duran Yüksel ve Göksel Güler’in Gergerlioğlu’nun görevlendirmesiyle Almanya’da yaşanan Türkiye ile bağlantılı olaylar ve Türk hükümetine muhalif gruplar, PKK, Gülen cemaati, Ezidiler ve Aleviler hakkında bilgi topladıkları öne sürülüyor.

4. Roboski Katliamı öncesi verilen istihbarat: MİT, Roboski katliamından sonra yaptığı açıklamalarda bombardıman kararıyla ilgili herhangi bir istihbarat vermediğini ileri sürmüştü. Oysa MİT’in olaydan bir hafta önce 21 Aralık 2008’de Fehman Hüseyin’in bölgede eylem hazırlığında olduğuna ilişkin Genelkurmay’a ilettiği istihbaratın bombardıman kararında belirleyici olduğunu; Genelkurmay Başkanlığı’nın da adli makamlara MİT istihbaratının hava taarruzuna ilişkin karar alma sürecinde önemli rol oynadığını belirttiği ortaya çıktı. Belgeler ayrıca MİT’in söz konusu istihbaratı, olayla ilgili soruşturma yürüten Diyarbakır Başsavcılığı’ndan da saklamaya çalıştığını gösterdi. Buna rağmen MİT’ten konuya ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.

5. Paris, Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç: MİT, İmralı sürecinin başında Paris’te öldürülen 3 PKK’li kadının katili olarak yargılanan Ömer Güney’le ilişkili olarak da gündeme gelmişti. Güney’in Ankara’da 2 MİT yetkilisi ile yaptığı görüşmeye ait olduğu ileri sürülen ses kaydı Güney’in MİT’le bağlantılı olduğu konusunda ciddi soru işaretlerini gündeme getirdi. Ses kaydında Güney’in suikast için MİT’ten para istediği ileri sürülüyordu. MİT ayrıca, Türkiye’yi sarsan birçok önemli eylemde ise gerekli istihbaratı emniyet birimlerine ulaştırmamakla eleştirildi. Reyhanlı’da 5’i çocuk 52 kişinin öldüğü bombalı saldırının yanı sıra 7 Haziran seçimlerinden önce HDP’nin Diyarbakır mitingine yapılan bombalı saldırı ve 20 Temmuz’da Suruç’ta Kobani’ye yardım götürmek üzere yola çıkan 33 gencin hayatını kaybettiği intihar saldırılarında da MİT, güvenlik birimlerine önleyici istihbarat vermemekle eleştirildi.

6. Tetikçi gazetecilerle ilişkiler: Son dönemde gazetecilere yönelik tehdit dolu yazılarıyla öne çıkan Cem Küçük’ün, MİT ile ilişkileri gündeme geldi. Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, kendisini tehdit eden Küçük’le ilgili olarak MİT Müsteşarı Fidan’a seslendiği yazısında, "Bu şahsın 30 Ağustos resepsiyonunda sizinle bir odaya çekilip yarım saat süren bir görüşme yaptığı söylenmektedir. Bu doğru mudur? Eğer doğruysa... Bu şahısla ne konuştunuz? Bu şahsın kendi gazete köşesinde size arkasını dayamış izlenimi vererek önüne geleni tehdit etmesinden, kendiniz ve kurumunuz adına rahatsız olmuyor musunuz?" sorularını yöneltmişti.