Yazılışının 150. Yıldönümünde Marx’ın Kapital’i hala yaşıyor

'Ekonomiyi arz - talep mantığıyla kavramayı düşünenler bu “ucu açık” mantıksal yapıdan dehşetle korktular. Kavrayamadıkları noktada ise karalamayı tercih ettiler. Onlara göre Kapital’in mantığı tutarsızdı ve ekonominin bugününü anlamak için elverişsizdi.'

Anıl Çınar

Bundan 150 yıl önce, tarihin gördüğü en büyük karakterlerden biri tarihe bir not düşmüştü.

Masasına saçılmış büyük boy el yazmalarının ortasında havadaki ağır tütün bulutuna üflerken tarihteki rolü üzerine hızlı bir muhakeme geçirmiş miydi bilemeyiz; ama o gün sıradan bir roman karakterini aşan gerçekliği işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele edenlere armağan etmişti bunu biliyoruz.

Düştüğü not insanlık tarihindeki büyük bir dalgalanmaydı. Karakterin büyüklüğü de işçi sınıfının kurtuluşuna adanmış bir yaşam olmasındandı.

25 Temmuz 1867, büyük devrimci ve komünist Karl Marx’ın ünlü eseri Kapital’in Almanca ilk baskısına hazırladığı önsözün tarihi. Edebi tutkusunu taçlandırmayı sevdiği büyük Floransalı’dan bir alıntıyla bitirirken şöyle diyordu bu önsözde: "Segui il tuo corso, e lascia dir le genti!"

'SEN YOLUNDAN ŞAŞMA, BIRAK NE DERLERSE DESİNLER'

Bu öğüt Marx’ın Kapital’i yazışının 50 yıl sonrasında, Kapital’i kuru bir anlatıya indirgemeyi deneyenlere inat, Bolşeviklerin elinde yaşam kazanmıştı. İtalyan komünisti Gramsci büyük Rus Devrimi’ni “Kapital’e karşı devrim” diyerek selamlamıştı belki ama devrimin öncüsü Bolşeviklerin işçi sınıfını iktidara taşımasını sağlayan dürtü ve cüret özünde benzerdi. Bolşevikler iktidarı almak konusunda fazlasıyla inatçıydılar!

150 yıl sonra bugün bu inat canlıysa eğer tarihin mantığını ortaya döken bu büyük dehanın payı vardır. Düzenin bütün kirliliği içerisinde yaşanan umutsuz on yıllarda hala bir kurtuluş olduğunu düşünen ve buna kıskançlıkla sahip çıkan insanları hayalci mesih olmaktan çıkaran gerçek, işte bu zemine basıyor.

Tarihin bir mantığı vardır. Aradan geçen onlarca yıldan sonra hala güncelliğini koruyabiliyorsa bir kitap, işte bu mantığı ortaya koyduğu içindir. Buna göre sınıfsız, komünist bir toplum insanlığın kaçınamayacağı bir aşamadır ve bu tam da kapitalist düzenin çözülemez problemlerinden serpilip gelişir.

Kapital bunu yasallıklarla ortaya koydu. Evet, buna göre tarihin ve onun maddi zemininin demir yasalarından  kaçmak mümkün değildi ancak sanılanın aksine Kapital bu yasaların “zorlanabileceği” bir düşünce sistematiğini de barındırıyordu. Belki de bu yüzden Marksizm görülmemiş bir zenginliğe yine görülmemiş bir güçle sahip olabiliyor.

Çünkü Marx’ın yasalardan anladığı, eğilimlerin belirleyici doğasıyla ilgilidir. Saf olgular kümesinin yarattığı matematik denklemlerin çok ötesinde bir yasa kavramından bahsediyoruz. Belki de bu yüzden, Kapital’i sıradan bir iktisat kitabı ya da çeşitli iktisadi olayların basit bir neden sonuç ilişkisi olarak görenler hep yanıldılar.

Ekonomiyi  arz - talep mantığıyla kavramayı düşünenler bu “ucu açık” mantıksal yapıdan dehşetle korktular. Kavrayamadıkları noktada ise karalamayı tercih ettiler. Onlara göre Kapital’in mantığı tutarsızdı ve ekonominin bugününü anlamak için elverişsizdi.

Aslında, Goethe’nin Faust’unun Walpurgis Gecesi’nde gördüğünden pek de farklı olmayan modern çağın büyücüleri Oxford’da, Harvard’da yetişiyordu. Bu büyücüler kendilerine “yaklaşan krizi nasıl göremediniz” diye sitem eden İngiliz başkanın karşısında foyasına kendisi de inanmış dalaverecinin aptalca ezikliğiyle susup kalmışlardı.

Fakat gerçekleri örtbas etmeniz bir yere kadar mümkündür. Walpurgis Gecesi 1 Mayıs’tan önceki dolunayda başlar ve bu hengamenin aptallığını aydınlatan ayışığı “1 Mayıs”a ancak gerçekleri devredecektir. Kapitalist sistemin çatırdadığı her dönemeç, incelikleri bilinsin ya da bilinmesin, Marx’ın düşüncesinin bütün heybetini koruduğunu ilan ettiği zamanlar olur.

Bugün bu çatırdamayı çoğu kişi hissediyor. Fakat çağın karanlık bulutlarını dağıtmak için gerekli enerjiyi kendinde bulamıyor. Marx ise iyimserdi. Hayatı boyunca yükselen ve yenilen devrimlerin ardından yeni bir devrimin, yeni bir atılımın yolunu gözledi. “Kurtuluş” fikrinden hiç vazgeçmedi, kurtuluşun sosyalizmde olduğunu anlattı ve “vazgeçin” diyenlere aldırmadan mücadele etti. Lenin gibi…

“Aldırmayanlar”, kurtuluşu ilmek ilmek örenler, tarih yapmanın heyecanını, anlamını yaşadılar ve başardılar da. Bu anlam “insan”ın da ölmediğini kanıtlıyor ve yine kanıtlayacak.

O gün büyük Floransalı Dante’nin sözünü okuyan insanın yüzünde bir gülümseme oluşacak.