Mahkemeler kadın katillerine, çocuk istismarcılarına 'kravat indirimi' uyguluyor

Mahkemelerden kadın katillerine, çocuk istismarcılarına "kravat indirimi" uyguladığı iki karar daha çıktı. İki davada da müdahil olan avukat Müjde Tozbey Erden'le söz konusu kararları konuştuk. Erden, "Nasıl ki iş cinayetlerinde öldürülen işçiler sınıfsal bir hegemonyanın göstereni ise, aynı sınıfsal hegemonyanın toplumsal alandaki göstereni kadın ve çocuğa yönelik şiddet…

Haber Merkezi

Kadın cinayetleri, çocuk istismarları... Mahkemelerin katillere, istismarcılara "iyi hal" indirimini en çok gözettiği davalar. Bu hafta iki dava daha benzer kararla sonuçlandı. Biri eşini 50 yerinden bıçaklayan bir katile "kravat taktığı" için iyi hal uygulanması oldu. Diğeri ise istismarcı öğretmene uygulanan ceza indirimi. Söz konusu davaların müdahili olan avukat Müjde Tozbey Erden'le yaşananları ve süreci konuştuk.

Avukat Müjde Tozbey Erden, mahkemelerin uyguladığı indirimleri "kravat indirimi" olarak tanımlıyor. "Mahkeme tarafından 50 yerinden bıçaklanmak maalesef canavarca sayılmadı ve ceza ağırlaştırılmadı" diyen Erden, yargının, çocuk istismarlarına ve tecavüzlere bakışının düzenin ve gerici iktidarın bakışından farklı olmadığını vurguluyor. Erden, tüm bunlara karşı yapılması gerekeni "Boyun eğmemek, örgütlenmek ve mücadeleye devam etmek gerekiyor" şeklinde açıklıyor.

Bu hafta kadın cinayeti ve cinsel istismarla ilgili iki önemli mahkeme kararı alındı sizin müdahil olduğunuz. Kader Özdemir davasında mahkeme "iyi hal indirimi" verdi en son. Kadını 50 yerinden bıçaklayan bir katil nasıl "iyi hal" indirimi alabilir? Adil bir karar olmasa gerek...

Evet. Kader, imam nikahlı eşi tarafından 50 yerinden bıçaklanarak öldürülen gencecik bir kadın. Mahkeme Kader’in eşine Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesi gereği “kasten adam öldürmeden dolayı” sadece 25 yıl hapis cezası verdi. Bu hapis cezasının İnfaz Kanunu’na göre yatarı 18 yıl. Mahkeme tarafından verilen bu hapis cezasında ve kararda bize göre birkaç çarpıklık var.

Nedir bu çarpıklıklar? 

Bunlardan ilki; mahkeme, Kader in eşi ile evliliğinin resmi nikahlı değil, imam nikahlı olmasından dolayı Türk Ceza Kanunu‘nun 82. Maddesindeki “nitelikli adam öldürme” eyleminden dolayı cezayı –ısrarımıza rağmen- ağırlaştırmadı. Dini nikahı başka her yerde meşru gören düzen ve yargı, böyle toplumsal bir olayda meşru görmeyerek, resmiyette evli olmadıkları için katilin lehine karar verdi. Yani suçun eşe karşı işlenmesi ağırlaştırıcı bir nedenken, Kader ile katilin resmiyette evli olmadıklarını belirterek cezayı ağırlaştırmadı.

'50 YERİNDEN BIÇAKLANMAK CANAVARCA SAYILMADI'

Diğer taraftan, Kader canavarca bir hisle, öfke ve nefretle öldürüldü, acı çektirilerek öldürüldü. Suçun canavarca bir hisle işlenmesi, Türk Ceza Kanunu 82. Madde'ye göre cezada ağırlaştırıcı bir etkenken, mahkeme tarafından 50 yerinden bıçaklanmak maalesef canavarca sayılmadı ve ceza ağırlaştırılmadı.

Peki, genel olarak 'iyi hal indirimi' neye göre gözetiliyor?

Evet. Başka bir gariplik ise, sizin dediğiniz gibi “iyi hal indirimi” yani “kravat indirimi”. Savcılık tarafından verilen mütalaaya karşı beyanımda da söyledim. Katilin, mahkeme huzurunda takım elbise giymesi, mahkemeye karşı saygılı tutumu “iyi hal indirimi” için yeterli değildir. Türk Ceza Kanunu'nun 62. Maddesine göre “iyi hal indirimi” için sanığın sadece yargılama sırasındaki tutumu değil, suçu işlemeden önceki sosyal davranışları, kişiliği, toplumsal konumu, öldürdüğü kişiye karşı tutumu, suç işledikten sonraki tutumu vb. etkili olur.

Ancak Kader'in katili uyuşturucu bağımlısı, sosyal çevresi tarafından sevilen ve sayılan bir kimse olmaması, suçu işledikten sonra Kader hakkında birçok iftira atması vb. sebepler iyi hal indirimini hak etmediği sonucunu doğurmaktadır. Yine mahkeme tüm bu hususları birlikte değerlendirmeyerek “kravat indirimini” yaptı. Görüleceği üzere saydığımız bu haller nedeniyle, mahkeme tarafından verilen 25 yıl hapis cezasına itiraz ettik.

Evet. Bir başka adaletsizlik de kız çocuklarını istismar eden öğretmenle ilgili alınan karar. Söz konusu istismar kameralara bile yansımışken, yani suç ortadayken sanık tahliye ediliyor. Tahliye edenler sonra çeyrek asırlık ceza veriyor. Nedir bu işin aslı?

Yargının, çocuk istismarlarına ve tecavüzlere bakışı, düzenin ve gerici iktidarın bakışından farklı değildir. Bu nedenle yargının bu davalara müdahalesine şaşırmamak gerekiyor. Van Edremit’te bulunan bir ilkokuldaki öğretmenin küçük kız çocuklarına yönelik istismarı davası da, yargının eksik ve hatalı davrandığı davalardan bir tanesidir. Bu dava da kız çocuklarının bekaretlerinin halen korunuyor olması nedeniyle, suçun sarkıntılık olduğu yorumu yapılarak, istismarcı öğretmen tahliye edilmişti. Ancak tarafımızdan yapılan mücadele ile istismarcı öğretmen, yeniden tutuklanıp, 25 yıl hapis cezası verildi. Bu davada da tabii ki birçok çarpıklık bulunmakta. 

Davaya dek istismarcı öğretmene göz yumulan bir süreç söz konusu sanırım.

Evet. İstismarcı öğretmenin okul içerisinde sayısız kız çocuğunu istismar ettiği ortada olmasına rağmen, bu duruma dair hiçbir soruşturma yürütülmemiş; sadece şikayetçi olan iki kız çocuğuna yönelik dava sürdürülmüştür. Diğer taraftan çocuk istismarı suçunun oluşması için bekaretlerinin korunup korunmamasının bir önemi olmamasına rağmen, bu durum önemli ve şart gibi düşünülerek, kızların da bekaretlerinin halen olduğu raporlarda belirtildiği için, en aşağı hadden ceza verilmiş ve yine “kravat indirimi” uygulanmıştır.

'EN BAŞTA DÜZENİ DEĞİŞTİRMELİ'

Adalet arayışı elbette ki meşru... Ancak mahkeme kararları da bir sonuç neticede. Bir facianın adım adım gelişim süreci söz konusu. Gericilik her gün her alanda pompalanırken, kadın düşmanlığı meşru kılınırken, çocuk istismarı kol gezerken mahkemelerden "adalet" beklemek iyimser bir tutum mu? 

Tabii ki sadece mahkemelerden “adalet” beklemek iyimser bir tutum olur. Mücadele bir bütündür. Sadece mahkemelerde mücadele ise yetersizdir. Mahkemelerin ve yazılı yasaların, düzen içi kurumlar olduğu unutulmamalıdır. Bu sorunu üreten sistemin aynı anda bu sorunu çözebilecek olması mümkün değildir. Bizler mücadelemizi sürdürürken en başta düzeni ve gerici iktidarı değiştirmeli, eğitim, hukuk vb. tüm alanlarda bu mücadelemizi tamamlamalıyız. Yani değişimin sac ayaklarını tamamlamalıyız.

Peki, o halde, Adana'da kız çocukları yakılırken, Ensar Vakfı'nda çocuklar tecavüze uğratılırken, kimi kamuoyunun ağzına bal çalmak için jet hızıyla sonuçlandırılıp kimi soruşturma konusu bile olmazken, mahkemeler kadın katillerine az ceza için "iyi hal" gözetirken ne yapmak gerekiyor?

Boyun eğmemek, örgütlenmek ve mücadele etmeye devam etmek gerekiyor. Hepimiz bulunduğumuz alanda bu mücadeleyi yükseltmeliyiz. AKP iktidarı döneminde bu tür davalar sınıfın sınıfa uyguladığı şiddetin görünür yüzü haline geldiler. Nasıl ki iş cinayetlerinde öldürülen işçiler sınıfsal bir hegemonyanın göstereni ise, aynı sınıfsal hegemonyanın toplumsal alandaki göstereni kadın ve çocuğa yönelik şiddet haline geldi. Bu şiddetin önü açıldı, sırtı sıvazlandı, cebine harçlık konuldu. Ve bu günlere geldik. Bu nedenlerle de bu şiddete ve ölümlere tıpkı AKP iktidarına karşı olur gibi, karşı durmak boynumuzun borcudur.