1 Mayıs katliamı: Sıkılan ilk kurşunun hikâyesini, tanığı anlatıyor

1 Mayıs 1977 katliamında ilk sıkılan kurşun, Tülay Karaoğlu'nun hemen yanından geçti. Karaoğlu, kafasını kaldırdığında Sular İdaresi'nin yanındaki iskelenin üzerinde, elinde uzun namlulu tüfek olan kişiyi açıkça görmüştü.

1 Mayıs 1977’deki katliamın yeniden tartışmaya açılmasıyla beraber, o güne tanıklık edenlerle röportajlarımızı yayınlıyoruz. “Devletin dahli yoktu” ve “20 bin silahlı İGD’li vardı” gibi saçmalıkları tartışmaya çok gerek olmasa da, kurşunların sıkılmaya başlandığı an orada neler yaşandığı kısmını aydınlığa kavuşturmak önemli.

O ana dair önemli bir tanığı bulduk. İlk sıkılan kurşun 1 metre yakınına düşen ve o dönem Halkın Kurtuluşu üyesi olan, şimdi ise Türkiye Komünist Partisi’nin Manisa örgütünde mücadelesini sürdüren Tülay Karaoğlu, yaşadıklarını anlattı. Karaoğlu’nun tanıklığı, ilk kurşunun karşı karşıya gelen sol gruplardan birbirlerine değil, panik yaratmak üzere alakasız bir noktaya sıkıldığını kanıtlıyor.

Resim-iş öğretmeni olan Karaoğlu, o dönemde TÖB-DER üyesi. TÖB-DER içerisinde Halkın Kurtuluşu’nun çalışması olan Yurtsever Devrimci Öğretmen örgütlenmesinde bölge temsilciliği yapıyor.

1 Mayıs’tan birkaç gün önce İstanbul’a gelmiş. 1 Mayıs günü, Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu ve Halkın Birliği’nin, yani Maocu olarak adlandırılan üç örgütlenmenin toplandığı Saraçhane’ye gitmemiş. Taksim Meydanı civarında arkadaşlarını toparlamış, bu üç grup Tarlabaşı Caddesi üzerinden alana yaklaştığında oraya katılmış.

“Cadde üzerinde, katliamdan çok önce bir defa bu grupların yolu DİSK görevlileri tarafından kesildi. Bu barikatın önünde ciddi bir itiş kakış yaşandı, fakat iki taraf yumruk yumruğa şiddetli bir kavgaya girmedi. Aslında eğer söz konusu gruplar, kendilerini engelleyecek olanlara saldırıda bulunma kararında olsalardı, çatışma burada çıkardı.Tansiyon en fazla, bu ilk durdurma sırasında yükselmişti.”

Ancak bu ilk barikat sonradan kaldırıldı ve üç grubun korteji, Tarlabaşı üzerinden Taksim’e yürümeye devam etti. Fakat bir süre sonra, bu defa Taksim Meydanı’na daha yakın bir noktada, İGD’lilerin kurduğu bir barikat bir kez daha bu grupların önünü kesti.

“Ben de o sırada oradaydım. DİSK’ten bir heyet gelerek, 3 grubun temsilcileriyle konuşmaya başladı. Bu sırada iki grup arasında ufak tefek itiş kakışlar yaşanıyor, iki tarafın da arka saflarından birbirlerine karşı bağrışmalar yükseliyordu." Karaoğlu’na göre saldırı olacak olsa bu anda da olurdu, ancak gerilim itiş kakışın ötesine geçmedi.

“Fakat DİSK heyetiyle tartışma sürerken, DİSK’in güvenlik sorumlusu olduğunu söyleyen Maden-İş’ten görevli kişi, ‘Arkadaşlar, 1 Mayıs kimsenin tekelinde değildir’ diyerek meseleyi çözmeye yönelik konuşmaya başladı. Sonuçta iki taraf anlaştı. DİSK görevlisi, Tarlabaşı'ndan gelen grupların alana girebileceğini, ancak DİSK’in güvenlik kortejinin içine girmeden, arkasında kendi güvenliklerini alarak duracaklarını belirtti. Bu anlaşma sağlandıktan sonra İGD’lilerin kurduğu barikat da geri çekilmeye başladı. Tarlabaşı’ndan yürüyenler de tekrar kortej oluşturmaya başladılar.”

Karaoğlu pazarlık uzlaşmayla sonuçlanınca buradan alana yöneldi. Şehir dışından gelen arkadaşlarıyla buluşacaktı. İki defa güvenlik aramasından geçtikten sonra Sular İdaresi’nin önünden, alanın kenarından yürümeye başladı.

“Buluşacağım arkadaşları gördüm. Aramızda Skoda marka, açık kasalı bir kamyonet vardı. Onlara doğru yürüdüğüm sırada ilk silah sesi geldi ve kurşun yarım metre yanımdan beni sıyırarak geçti, bunu açıkça hissettim. Aynı anda kulak tırmalayan bir metal sesi geldi, muhtemelen sıkılan kurşun o kamyonete veya yakında başka bir metal yüzeye çarpmış, sekmişti.”

Bu kurşunun atıldığı yerde, henüz meydandaki asıl korteje girmemiş olan ve kendi aralarında toplanmaya çalışan, Anadolu kentlerinden gelmiş olan Tüm Sağlık-Der’liler vardı.

“Kurşun yanımdan geçince, ben hemen kafamı kaldırdım. Sular İdaresi’nin yanında bir inşaat iskelesi vardı. Bunun üst katında, bana doğru yan dönük, bir eli belinde, diğer elinde uzun namlulu bir silah tutan bir kişiyi gördüm. O sırada arkasını dönmekte ve gitmekteydi. Silahın namlusu yere doğru çevrilmişti. Aynı anda, Sular İdaresi’nin üstünde de 3-4 silahlı kişi gördüm.”

İlk kurşunun sıkıldığı yer, kortejlerden alakasız bir noktaydı. 3 grupla DİSK arasındaki gerginlik sebebiyle bir kişinin oraya kurşun sıkması mantıksız görünüyor. Karaoğlu’na göre bu zaten ihtimal dışı.

“Bu ilk kurşun sıkıldığında gerilim zaten bitmişti. DİSK barikatı çekilmiş, 3 grup kortej oluşturmuşlardı ve Taksim alanına henüz bu kortejin ilk sıraları girmekteydi.”

İlk kurşun sesinin hemen arkasından her tarafta kurşun yağmaya başladı. Karaoğlu’nun bulunduğu, Sular İdaresi duvarına yakın taraftakiler ilk kurşun yanlarına düştüğü için alana doğru kaçıyor, alandakiler ise alandan caddelere doğru koşuyor, büyük bir izdiham yaşanıyordu.

“Bu sırada yerde bir kadın gördüm. Kan içindeydi, demek ki kurşun ona isabet etmişti. Ancak henüz canlıydı, elini kıpırdatıyor, doğrulmaya çalışıyordu. Birkaç DİSK güvenlik görevlisi, kadına doğru yöneldiler. Fakat birdenbire polis panzerleri ortaya çıktı. Oraya ilk giren panzer, yerdeki yaralı kadını ezdi.”

Bu noktada, Cuma günü yer verdiğimiz, DİSK’in güvenlik sorumlusu Mehdi Beşpınar’ın anlattıklarını hatırlamakta yarar var. Beşpınar’ın anlattıkları, Karaoğlu’nun anlattıklarıyla tamamen örtüşüyor. Gruplarla yapılan görüşme uzlaşmayla sonuçlanınca, Beşpınar ve heyet onların önünde alana girmekteyken silahlar patlıyor. Beşpınar o anı şöyle anlatıyor: “Maocu gruplarla görüşüp olay çıkmadan yürüyüşe başladık, onlar da arkamızdan yürüyüşe başlayarak katıldılar. Değil çatışma, bizimle Maocular arasında hiçbir önemli olay veya gerilim bile yaşanmadı. Olaylar tam biz Taksim'e giriş yaparken oldu. Biz yürüyüşe başladıktan sonra, güvenlik sorumlusu olduğum için ben bir öne bir arkaya doğru yürüyordum. Tam meydana giriş yaparken bir silah sesi geldi. Basında bazıları sanki kortejin içinden ilk silah sesi gelmiş gibi anlatmış. Bu kesinlikle doğru değil. Silah sesi kortejin sağ tarafından ve yukarıdan geldi. Tam Sular İdaresi mi bilemiyorum ama onun bulunduğu adadan geldi.”

Karaoğlu’nun uzun namlulu silahlı kişiyi gördüğü inşaat iskelesi de, Sular İdaresi binasının yanındaydı. Karaoğlu’nun “iskelenin üst katındaydı” demesi, Beşpınar’ın “sağ taraftan ve yukarıdan geldi” demesiyle örtüşüyor.

Mehdi Beşpınar, şöyle devam ediyor: “Biz arkadaşlarımızla kalktık ve kürsüye doğru koşalım dedik. Tam Şişli otobüs duraklarının orada bir kadın yerde yatıyordu. Biz onu kurtarmak için oraya doğru koştuk. Ama tam o sırada bir panzer hızla geldi ve kadını ezdi, bağırsaklarını dışarı çıkardı, korkunç bir katliam yaşandı.”

Bu kadın, muhtemelen Tülay Karaoğlu’nun anlattığı kadınla aynı kişi. Söz konusu DİSK görevlileri de Mehdi Beşpınar ve yanındakiler.

Bu ilk kurşunun sıkıldığı an ve hemen arkasından yaşananlar, kitleyi paniğe sevk etmek için bilinçli bir provokasyon olduğuna işaret ediyor. Beşpınar, ilk kurşundan sonra kendisinin otuz santimetre yakınına Intercontinental otelinden sıkılan bir kurşunun geldiğini belirterek, “Kitleyi oradan da taradılar” diyor.

Tülay Karaoğlu izdiham sırasında İstiklal üzerinden Çukurcuma yönündeki ara sokaklara yöneldi. Girdiği hemen her sokak, polis panzerleri tarafından kapatılmıştı. Bu şekilde Galatasaray Lisesi’nin arka tarafında, Galatasaray Hamamı’nın bulunduğu bölgeye kadar geldi. Burada, duvar dibinde kafası parçalanmış bir cesetle karşılaştı.

“Yaşadıklarım, o an beni kilitledi. Kalakaldım, sonra kolunda DİSK görevlisi pazubantı olan bir işçi beni çekerek götürdü. ‘Yürü yürü’ deyip öyle hızlı çekti ki, tişörtüm yırtıldı. Beni ilerideki sokaklardan birinde bir apartmanın merdivenlerine oturttu. Orada esnaf su verdikten sonra kendime geldim.”

(soL - Haber Merkezi)