Yüreğiniz kuruyor farkında mısınız? (Özkan Öztaş)

Kaç yıl geçti Roboskî’nin üzerinden? Kaç kişiydi yaşamını yitirenler? Neler yazılmıştı ertesi gün ana akım medyada? Ne demişti bakanlar, yöneticiler, memleketi pazarlamakla yükümlü olan serdar-ı ekremler? Açılan davalara, süren mahkemelere ne oldu? Hatırlıyor musunuz?

AKP açılım provaları yaptığı zaman aklıma ilk gelen yılanın yavrusu zehirsiz olmaz (çêlikê mara bê jahr nabın) diye Kürtçe bir atasözü olmuştu. 12 Eylül’ün çocuğu AKP’nin açılım yalanları, Aydın Erdem’in vurulması ile farklı bir sürece girerken, çatışmasızlık süreci de Roboskî’nin ardına denk düşmüş oldu.

Aydın Erdem’in ölümü Red Hack’in ele geçirdiği emniyet belgelerinde “gebertildi p.ç” diye yer alırken, Roboskî içinse “kaçakçılıkla mücadelede yeni bir aşama” kaydedilmiş olunuyordu. Öyle ki, o günün rezerve, bugünün revize bakanlarından biri kalkıp “Uludere’de yaşananlar kaçakçılıkla mücadelede bir fırsattır.” cümlesiyle halkın karşısına geçiyordu. Bir iktidar, Roboskîlilerin köylerinin ortasından geçirilmiş “sınırın” karşı yakasında ektiklerini “bu tarafa” geçirmek için, yıllarca ödedikleri vergilerden kazandığı paralarla satın aldığı bombaları, Roboskîlilerin üstüne yağdırıyordu. Sormuyordu kimse, “Neden hep bizim çocuklarımız, kardeşlerimiz ölüyor, neden hep yoksullar can ve riyor, neden ekmek parası için katırlarıyla “sınır” aşanlar ölümle tanışıyor?” diye.

Hatırlayın! Özür dileyecek değiliz diyen hükümeti hatırlayın. Zaman gazetesinin "Irak sınırında F-16'lar kaçakçıları vurdu: 35 ölü" yazan manşetini hatırlayın. Tüm Türkiye’de sokaklara çıkanlar “Uludere’nin faili AKP” derken, meseleyi tüm bağlamından çıkarıp, Uludere değil Roboskî oranın adı tartışmalarına gömülen liberalleri hatırlayın.

Çıkarları için utanmadan geri vitese takıp “Her Kürtaj Bir Uludere’dir” diyen Tayyip’in sözlerine sevinen hainleri de hatırlayın. Tayyip ile arası açılan cemaatin gazetesi, “kaçakçılar vuruldu” manşetini hiç atmamışcasına, birkaç gün önce “Uludere katliamı 3. yılına giriyor” yazarken, gazetenin ikiyüzlülüğüne susanları da hatırlayın.

O süreçte en çok dile dolanan cümlelerden bir tanesi “Roboskî: Unutursak Yüreğimiz Kurusun” idi. Çünkü unutmak ihanettir battaniyelerde taşınan ölü bedenlere. Unutmak, düşen bombaların acısına sarınan evlere ateş düşürmektir ikinci kez. Madem unutursak yüreğimiz kurusun dedik, o zaman yüreği esirgemeyeceğiz közden ateşten!

Unutacak mıyız Roboskîli ailelerle dalga geçen iktidarı? Genç bedenleri ateşe atıp kaçakçılıkla mücadele palavraları atanları, Suriye halkını ateşe atan gerici İktidarın icraatlarını, AKP beslemesi çetelerin tüm Suriye’de, Rojava’da yaptığı katliamları...

Haziran ayında sokağa çıkan milyonların Roboskî’nin katili hükümete yönelttiği “Hükümet İstifa” talebini görmezden mi geleceğiz? Meseleyi “Kemalist zaten bunlar” deyip geçiştirecek miyiz? Ankara’dan Lice’ye kurulan barış köprüsünü hatırlıyor musunuz? Peki Kadıköy’de, Taksim’de, dört bir yanda Medeni Yıldırım ölümsüzdür diyerek ayaklananları hatırlıyor musunuz? Haziran şehidi değildi Medeni, Gezi parkı eylemlerinde yitirmedi canını. Ancak Gezi’de gaz bombaları yağdıran iktidarın inşa ettiği karakola karşı çıktığı için kurşunlandı gencecik bedeni. Kardeşlik köprüsünü Haziran kurdu. Haziran şehidi değildi, ama Haziran aynının sahiplendiği, kavgasına, geleceğine, kardeşliğine sardığı yoldaşı oldu. İşte bu yüzden tarihi anlamı vardı inşa edilen kardeşliğin Ülkeyi yıllarca bölünme korkusuyla yöneten sermayenin planlarını bozan bir kardeşlik oldu bu. Hatırlıyor musunuz?

Peki ya Fahriye abla? Unuttunuz mu? Lice’de elini öpüp, acısına ortak olduğumuz, Kızılay Meydanı’nda tek kelime Türkçe bilmediği için tüm konuşmasını Kürtçe yapıp, insanlara o acıyı ve hıncı anlatan, konuşmasını anlamadıkları halde kalabalığın cümlelerini alkışlarla kestiği kadını, Medeni kardeşimizin annesi Fahriye ablayı hatırlıyor musunuz? Açılımın sofrasına oturmayıp da evladının pankartına sarınıp “Tayyip’i teslim edin bana” diyerek Diyarbakır sokaklarına tek başına çıkan Fahriye ablayı hatırlıyor musunuz?

Unutursak kurusun yüreğimiz! Lâl olsun dilimiz… Roboskîli ailelere teklif edilen o çirkin tazminat ücretine kıyasla bir bakan oğlunun evindeki ayakkabı kutusundan çıkan milyonları, Şivan’lı Tatlıses’li buluşmalarda yalnız bırakılan Fahriye Ablayı, yaptığı yanına kâr kalır diye düşünen iktidarı unutmayacağız…

Tüm bu yaşananların sorumlusu olan iktidarı başından def etmeye, bu pisliği temizlemeye çalışan, Haziran’da bıraktığı yerden devam ederek cemaate bel bağlamayıp AKP’yi kendi gücü ve iradesiyle sarsan halk, tekrar sokakları hatırlatıyor. Hâlâ “çözüm” için AKP ile pazarlığa tutuşanlar! Yüreğiniz kuruyor farkında mısınız?