Sol ve Kürt Devrimci Demokratları (Ulvi Oğuz)

12 Eylül faşist darbesinin ardından gelen dönemde, Türk solu o yıllara kadar görülmedik derecede kan kaybetti.

Doğrudur, 12 Eylülcüler solun üzerinden silindir gibi geçti. Bu mazeret başlı başına 80 sonrası solda ortaya çıkan durumun açıklanmasına yeterli midir? Bence kesinlikle değildir. O zamanları hatırlayalım darbe sonrası yürürlüğe girecek ekonomik programa uygun olarak, halkın örgütlü tepkilerini önlemek için, tüm üretime dayalı demokratik kitle örgütleri, sendikalar, bazı meslek kuruluşları, siyasi partiler, örgütsüz toplum yaratılmak amacıyla yasaklandı. Sonraki yıllarda, ortamın görece daha elverişli duruma gelmesiyle, demokrasi savaşımını ve solu toparlama adına ortaya çıkan bazı oluşumlar işçi sınıfına, üretenlere yönelmedi. İşçi sınıfı örgütleri edilgindi. Üzerlerindeki yasak yeni yeni kalkmaya başlamıştı. Faşist darbenin şaşkınlığından daha tam olarak sıyrılamamışlardı.

Oluşumlar, işçi sınıfına yönelerek, örgütlerini güçlendirmek, cesaretlendirmek, yani zoru başarmaya girişmek yerine, işin kolayına kaçtılar. Aslında, bu kaçışın düşünsel temelleri, 12 Eylül öncesi sol içindeki bazı örgütlenmelerin devrim konusuna sınıfsal yaklaşımlarında, teorik önermelerinde ve stratejik hedeflerinde de yatmaktadır.

12 Eylül fırtınasından ciddi yara almadan çıkan Kürt devrimci demokrat hareketini, statükoyu sarsabilecek tek güç olarak görüp, var güçleri ile sarıldılar. İlk bakışta bu yaklaşımda yanlış bir şey görülmemektedir. Ne var ki, solu toparlama adına çıkılan yolda hata burada başladı. Bilimsel sosyalist görüşe aykırı bir şekilde, ulusal sorun sınıfsal sorunun önüne geçirildi.

Durum öyle noktalara vardı ki, tabir caizse, devrimcilik diplomaları Kürt devrimci demokratları tarafından imzalanır hale geldi. İnsanların kapitalizme ve emperyalizme karşı devrimci duruşları, Kürt devrimci demokrat hareketine bakışları ne olursa olsun, bu hareketi hatasıyla, yanlışıyla alkışlayıp alkışlamadığına bakılarak değerlendirildi. Barış denince, insan hakları denince Kürt devrimci demokrat hareketi anlaşılır oldu. Ne yazık ki, bu tavır, işçi sınıfının sınıfsal birliğine, demokrasi savaşımına tamiri zor, ciddi zararlar verdi.

İşçi sınıfının demokrasi savaşımı sürecinde önünde duran ve çözmesi gereken en önemli sorunlardan biri, hatta birincisi ulusal sorundur. Bu sorunun çözümünde, bu topraklarda yaşayan insanların çıkarlarını gözeten, Anadolulu ve bizim olan bir çözüm hiç dikkate alınmadan, işçi sınıfının tüm olarak dışlandığı, bu topraklar üzerinde yüzlerce yıldır birlikte yaşayan, emperyalist işgale, kapitalist sömürüye karşı, son aylarda Tekel işçilerinin direnişinde de somut örneğini gördüğümüz gibi, etnik kökeni ne olursa olsun omuz omuza birlikte savaşmış işçi ve emekçilerin, ulusal ve esas olarak da sınıfsal çıkarlarına tamamen yabancı, emperyalizmin, kapitalizmin formüle edip dayattığı reçetelerle çözümler aranmaya başlandı.

Bir yanda antiemperyalistlere, ulusal değerleri savunanlara karşı gösterilen tahammülsüzlük, diğer yanda, Kürt devrimci demokratlarının her koşulda, her konuda mazur görülmesi. Bu durum toplumda genel olarak emperyalizme ve kapitalizme karşı bilinçlenmeyi bulanıklaştırmakta, şovenist, ırkçı saplantıları daha da güçlendirerek kapitalizmin, emperyalizmin ekmeğine yağ sürmektedir.

Bugüne kadar, dünyanın hiçbir yerinde emperyalizmin kendi çıkarlarını göz ardı edip, o coğrafyada yaşayan insanların yararına, salt insancıl amaçlar ve insan hakları uğruna, ulusal soruna çözüm getirmek için çabaladığı görülmemiştir. Bu bağlamda, önemi kendinden menkul, yerli yada yabancı Ortadoğu uzmanlarının, oryantalistlerinin Türkiye'nin güney sınırlarındaki 'barış' hasretlerinin kaynağı, anlamı nedir? O bölgede yasayan insanlar için özgürlük, demokrasi, barış istediklerini durmadan tekrarlayan bu kişilerin hiç birinden, orada yaşayan insanları yıllardır ezen, köleleştiren, geri kalmasının ana nedeni olan feodal kalıntıların temizlenmesi, kalıcı bir toprak reformuyla ağalığa son verilmesi, eğitim ve aydınlanma seferberliği başlatarak, şeyh, şıh aldatmacalarının sona erdirilmesi için bir şeyler yazıp çizdiklerini hiç duymadık.

İlginçtir, bugüne değin kurulup yasaklanan Kürt devrimci demokratlarının ağırlıklı olduğu partilerin programlarında da göremedik. Yoksa, bunlar bir devrimci demokratın öncel istemleri olmak zorunda olan konular değiller midir? Yoksa, ulusal sorun başlı başına bir kimlik tanıma veya tanımama sorunu mudur? Ulusal sorun, Temel fıkrasında olduğu gibi, ´madem beni tanumaysun, bende seni tanumayrum´ düzeyine indirgenmemelidir.

Ulvi Oğuz