Kriz ve sosyalizm (Faysal Göktaş)

Kapitalizm krizlerden münezzeh olamaz, kriz her daim kapitalizmin içinde uyuyan ve zaman zaman uyanan bir canavardı demişti Marx, kriz teorisinde.

Gerçekten de geçmişe ve günümüze baktığımızda bunu görmek mümkün.

Kapitalizm’in şimdiye kadar bilinen makro düzeyli en derin krizi olan 1929 Büyük Buhran’ında da bunu görüyoruz.

Kriz I. Dünya Savaşı sonrası iyice palazlanan ve dünya ticaretinin %42’sine sahip olan ABD’de başlayıp oradan Kanada’ya İngiltere’ye ve tüm dünyaya sıçradı.

Neresi hariç?

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği.

Kapitalist ülkeler buhranla boğuşurken kriz Sovyetleri “teğet” geçmemiş, uğramamıştı bile. Hatta moda tabirle kriz fırsata çevrildi bile diyebiliriz.

Zira Savaş Komünizm’inden Nep[*](Yeni Ekonomik Politika)’e geçilmesi(eksileri olsa da NEP başarılı bir denemeydi.) Nep sonrası dev sanayileşme adımları, sosyalist planlama sayesinde 540 adet yeni büyük çaplı fabrika ve imalathane açılmış, işsizlik ortadan kalkmış üstelik sağlık ve eğitimin tüm kademeleri ücretsiz hale getirilmiştir.

Büyük Buhran ertesinde dünya ileri kapitalist ülkelerinin sanayi üretimi kriz öncesine oranla %33 düşmüş, Sovyetler Birliği’nin ise sanayi üretimi inanması güç ancak %219 artmıştır.

Otomobil fabrikaları, traktör fabrikaları, makine ve zirai makine üretim fabrikaları, demir-çelik fabrikaları, ağır sanayi fabrikaları bu dönemde açılan fabrikalara örnek olarak gösterilebilir.

Krize maruz kalan ülkelerin ihracatı %40 oranında düşerken SSCB’de en yüksek rakamlara ulaşmış, devlet bütçesi olağanüstü artış göstermiştir.

1929 Buhran’ında böylesi bir başarı grafiği çizen sosyalizm ve SSCB batılıların da ilgisini çekmiştir, bir çok batılı entelektüel SSCB’ye ve sosyalizme sempatiyle bakmaya başlamıştır.

Bu süreçte sarsılmaz ve sürekli büyüyen ekonomisiyle dikkatleri üzerine çeken Sovyetler ve sosyalist planlama sayesinde dünya, krizden başlayarak 1970’lerin ortalarına kadar “Keynezyen” modeli uygulamış devlet ekonomiye müdahale etmiş, para politikası belirlemiş, işsizliğe çözüm yolları belirlemiştir.

Bunu başka çıkış yolu olmadığı için yapmışlardır zira karşılarında krizden etkilenmeyen bir sistem var.

İşçiler ve ezilenler bunu görüp, örnek alabilirler ve durum sistem değişikliği talebine gidebilir diye yumuşak ve kısmen sosyal-demokrat politikalar izlenmiştir, ta ki 70’lerin sonuna: neo-liberal döneme kadar.

Neo-liberal politikalar Sovyetlerin yıkılmasıyla daha da hızlanmış ve globalleşme/küreselleşme adı altında sermayenin tahakkümü artmış dünya sermayesinin %90’ının nüfusun sadece %1’inin elinde bulunduğu düzen daha da meşruiyet kazanmıştır.

Bu noktada da Marx’ın kriz teorisinde bahsettiği: kapitalizmin hem geçici karakterini hem de bunun bir başkasına dönüşebilen devinimsel karakterde olması tesbiti önemli.

Marx burada kapitalist, sermayeci sistemin ilelebet sürmeyeceğini söylemiş, ancak kaderci bir yaklaşımla hemen yıkılacağını değil, sonra raddeye kadar her krizden sonra yeni bir damar bulup o damardan ilerlemeye devam edeceğini belirtmiştir.

Genel olarak her krizin(1873,1929,1974,1994,2008) özel olarak da Büyük Buhran’ın faturasının şaşmaz bir şekilde emekçilere çıkması, üst düzey zengin kesimin pek bir kaybının olmaması, kriz her ne kadar kapitalizmin işlevsel krizi olsa da yansımasının yine en çok sömürülen kesime olduğu gerçeğini değiştirmiyor(burada parantez açıp 2008 krizine de vurgu yapmak gerekir. Evet bankalar ve çeşitli kuruluşlar kriz ile birlikte iflas etmişti. Ancak hisse sahipleri farklı iş kollarında yatırımlarına devam ettiler fakat çalışanlar işsiz kaldı.)

Sonuç itibarı ile kriz ve buhranların kapitalizmden bağımsız düşünülemeyeceğini belirtmiştik. Sosyalist deneyimlerin kriz karşısında ne halde olduğunu da gördük.

Öte yandan SSCB’yi kriz yönünden dönemsel ve ekonomik olarak değerlendirmeye aldık, insanlık tarihinin ilk büyük çaplı sosyalist deneyimi olan SSCB’yi çok yönlü ele aldığımızda bir çok yanlışın ve hatanın da ister istemez farkında oluyoruz. Önemli olan hatalardan ve yanlışlardan ders çıkartarak bunları yapılandırmaktır ve bunlar başka bir tartışmanın konusu olabilir.

*Nep: devrim ve zorlu geçen iç savaş sonrası, çok tepki çeken savaş komünizmi ve baskı ortamını kırmak için Lenin tarafından ortaya atılan ekonomik ve sosyal politikalar bütünüdür. Çok ses getiren bu öneri, parti içinde bazılarınca-özellikle emeğin askerileşmesi teorisiyle işçileri askerleştirmek gibi oldukça garip bir görüşü savunan Troçki tarafından- liberal olmakla suçlanmıştı. Ancak Lenin:”devrimi kaybetmemek için biraz taviz vereceğiz. Daha ileri gitmek için sadece birazcık geri çekiliyoruz.” Demiştir. Nep’in uygulama alanı genel olarak tarıma yönelik olup, kulak tabir edilen büyük toprak sahiplerine, orta çaplı toprak sahiplerine tavizler verilmiştir. Köylüden zorla ürün alımı gibi köylünün tepkisini çeken zorbaca eylemlere son verilmiştir. Küçük ve orta işletmelerin kâr mantığıyla faaliyetlerine izin verilmiştir.

[email protected]