Halkçılık Üzerine Tezler (Mahmut Boyuneğmez)

-Eminim, muhteşem bir “beyin” olacaktı... Ateş bebeğe

Bazı saptamalarda bulunup, bunlar üzerine ileri süreceğimiz tezlerle ilerleyelim.

İngilizce populism, Fransızca populisme, Almanca populismus, Latince “populus” kelimesinden köken alır. Örneğin, İngilizcedeki “people” kelimesinin kökeninde bu kelime bulunur. “People”ın, insanlar, topluluk, kişilerin toplamı gibi anlamları var. Türkçedeki “halk” kelimesiyse Arapçadan gelir. “Yaratma” anlamı da olan halk kelimesiyle, eski İngilizce “folc” (günümüz İngilizcesinde “folk”), Almanca “volk” kelimelerinin telaffuzu/artikülasyonu birbirine benzer. Halklar, kültürleri/yaşayış biçimleriyle tanımlanır. Ulus (millet) kavramının soy grubu ve etnik birim şeklindeki eski anlamından (ortaçağ Almancasında “natie”), bugünkü modern ve politik anlamıyla kullanımına geçiş (“nation”), Amerikan ve Fransız Devrimleri’yle birlikte ulus-devletlerin oluşumu sürecinde gerçekleşirken, halklar tarihin erken dönemlerinden beri birbirleriyle kaynaşmalar oluşturarak var olmuştur. Uluslar politik olarak oluşturulmuşken, halklar kendi özgün kültürleriyle yaşaya gelmiştir. Şimdi tezimizi yazabiliriz.

Tez 1: Her ne kadar “populism”, Türkçe’ye “halkçılık” olarak çevrilebiliyorsa da, bu iki kavramın köklerinin anlamı tam olarak örtüşmemektedir.

Denilebilir ki, etimolojiyle uğraşarak, bu görüşler/ilkeler hakkında hüküm ileri sürülemez. Olabilir. Öyleyse biraz daha ileri giderek irdelemeye devam edelim.

Popülizm, birçok insanın gözünde “ucuz halkçılık”, “halk dalkavukluğu”, “ağza bir parmak bal çalmak” gibi pejoratif anlamlarıyla kullanılmaktadır. Kelimenin anlamı bozulmuş ve geçici refah/düzelme sağlayan, gerçekçi bir çözüm üretmeyen, statükocu olup sorunlara köklü (radikal) çözümler getirmeyen, planlama içermeyen, geleceği düşünmeden günü kurtarmaya yarayan uygulamalara, politikalara da popülist denir duruma gelinmiştir. Sempati toplamak ve onaylanmak için kullanılan retoriğe, burjuva politikacıların ilkesiz tavırlarına, kitleyi maniple etmeye çalışmak için ona hoş görünmeye “popülizm” denmektedir. Halkın dini duygularının sömürüsü, cuma namazlarına gitmeyi bir gösteriye çevirme, gecekondularda oturanlara tapu dağıtma, hayırseverlik şovları ve sadaka uygulamaları vb. bunların hepsi “burjuva popülist” tavırlardır. Burjuva popülizminin özü, halkı aptal yerine koymaktır. Öyleyse tezimize geçelim.

Tez 2: “Sosyalist halkçılık”, “burjuva popülizmi”ne karşı konumlanır ve onu teşhir eder. Sosyalist halkçılar, ne kadar çürütülmeye çalışılsa da, halklarımızın erdemleri olduğuna inanır, siyasi meşruiyetini halkın çıkarlarına dayandırır. Sosyalist halkçılık, halkın yararını gözeten çözümlerinde realisttir, devrimcidir. Halklarımız sosyalizme layıktır. Yozlaşmış politikacılardan ve sömürücü patronlardan, bu elitlerden, emekçi halkımız kurtulmalıdır.

Popülizm, farklı politik hareketleri, devlet politikalarını ve ideolojileri nitelemede kullanıldığından, anlamı değişken bir kavramdır. 19. yüzyılın son çeyreğinde Kuzey Amerika’da çiftçilerin taleplerini dile getiren hareketler, 1870-80’lerin Rusya’sındaki Narodnizm (“narod”, halk anlamındadır), Latin Amerika ülkelerindeki devlet ideolojilerinden biri olan Peronizm, yine bir devlet ideolojisi olarak Tanzanya’daki ulusal gelişme görüşü, popülizm başlığı altında toplanır (Marksist Düşünce Sözlüğü, İletişim Yayınları, 3. Baskı, 2002, s. 464-465). Bu topraklara gelirsek Ziya Gökalp’in “halkçılık” anlayışı, özü korunarak kemalist ideolojiye aktarılmıştır. Bu öz, mesleklerin var olduğunu kabul edip, halkı sınıfların olmadığı bir toplam saymaktır. Kemalist ideolojide halkçılığın, kanun önünde biçimsel eşitliği, ulusal egemenliği ve bağımsızlığı kapsadığı anlatılır. Kapitalizm ve emperyalizm koşullarında, bunların anlamı olanaklarda eşitsizlik, burjuva egemenliği ve emperyalizme bağımlılıktır. Kemalist halkçılığın yarım yüzyıldan fazla bir zamandır demode durumda olduğu, “altı ok” amblemli partinin günümüzde tuzu kuru orta tabakalardan oluşan bir taban dışında geniş halk kesimlerine seslenmediği bilinmektedir.

Tez 3: Bizim halkçılığımız, sosyalist ideolojinin bir bileşenidir. Bu toprakların sosyalist hareketinin özgün bir üretimi olacaksa, bu ilkenin adında “halkçılık” kelimesi olmalıdır.

20. yüzyılın başlarında beliren, halkta iyi ve güzel olan ne varsa onu bulup, ortaya çıkarma felsefesine sahip edebi okula da “popülizm” denmektedir. Bu ekolün, küçümsenen işlerle uğraşanların özelliklerini yansıttığı ve “aydın”ların özenli tavrına karşı olduğu belirtilir. Bu noktadan esinlenerek tezimizi ortaya koyalım.

Tez 4: Sosyalist halkçılık, halkın arasında yaşayan ideolojik ve kültürel sağlıklı motifleri, değerleri içerir. Hak arama, haksızlığa karşı çıkma, mücadelecilik, ezilenin yanında olma, başkaldırı, ortaklaşma, adalet gibi sosyalizan kavramların dağarcığımızda yeri vardır (benzer bir değerlendirme için şu makaleye bakınız: Metin Çulhaoğlu, “Populizm” veya “Halkçılık”: Bir Kavramın Tarihsel ve Güncel Uzanımları, Gelenek 102, s. 21-31). Sosyalist halkçılık, halk kültürünün sağlıklı tüm öğelerini benimser. Öyleki, sağlıklı atasözlerini, Karagöz-Hacivat gölge oyununu, Nasrettin Hoca fıkralarını dahi sahiplenir. Örneğin Pir Sultan Abdal’ın, Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun ve diğerlerinin sahiplenilmesi gerektiğini burada hatırlatmaya gerek var mıdır?.. Öte yandan sömürü düzenine hizmet eden günümüz aydıncıklarını eleştirmek, sağlıklı üretimleri olan aydınları fil dişi kulelerinden dışarı çıkmaya çağırmak birer görevdir.

Marksizm ve sosyalizm, ilk oluşumunda 18. ve 19. yüzyıl Avrupasının ürünüdür. Marksizm, materyalizm, aydınlanmacılık, sosyalizmin eşitlik ve özgürlük gibi temaları, vaz geçilemez evrensel konulardır. Ancak, her ülkede sosyalist ideolojinin sui generis özellikleri vardır.

Tez 5: Fikirler düzleminde, “batı” ve “doğu” diye bir ayrım yapılmamalıdır. Nerede ortaya çıkmış olursa olsun, ilerici kavram ve fikirler değerlidir. Yapılması gereken, bu topraklardan sosyalist ideolojiye özgün ve ayrıca Marksizm’e evrensel katkılar oluşturmaktır. Ülkemizde sosyalist ideolojinin içermesi zorunlu birçok değer, “halkçılık” başlığı altında toplanır. Bunun yanısıra, bu toprakların yaratılarına yabancı kalmamız da mümkün değildir. Örnek olsun, biz Osmanlıcayı, divan edebiyatını, sanat müziğini, tarihçiliği gericiliğe bırakmayız/bırakmamalıyız.

Gericilikle mücadele ve halkçılık, toplumsal çürüme ve halkçılık gibi değerlendirilecek birçok başlık olsa da, son bir tezle bitirip, bu konudaki tartışmanın derinleşmesini bekleyelim...

Son tez: Halkçılık, emekçi halkımızın total iyiliğini, yararını düşünmektir. Bu sosyalist devrimcilikle olanaklıdır. Teorik gelişkinliğin, bir tür “elitizm” sayılması yanlıştır. Asıl elitizm, halkın arasında somut araçlarla var olmamaktır. Halkçılıkla öncülük, karşıtlık oluşturmamaktadır aksine bunlar arasında uyum ve tümlenme vardır. İhtiyacımız “araçlar” (lokaller, kültür evleri vb.) yaratmak ve sayısını artırmaktır.

Mahmut Boyuneğmez