AKP kitlesi kemikleşmiş bir kitle mi? (Uğur İşlek)

Yapılan bir araştırmada ülkemizde %35’lik kemikleşmiş bir AKP taraftarlığının ve % 25 civarında ise yine kemikleşmiş AKP karşıtlığının varlığından söz edildi. Bundan yüzer gezer %40’lık bir kesimin olduğu sonucu çıkartılmıştı. Siyasi hesapların bunun üzerine kurulmasına yönelik telkinler boy gösterdi ve “yenilenme” arayışı içindeki muhalefete “ışık” tutulmaya çalışıldı.

Siyasi projesi olmayanların “yenilenmeci” arayışlarının ve sonrasındaki hayal kırıklıklarının onlarca örneğine sahip olduğumuz “bereketli” ülkemizde, bu tür telkinlerde bulunanlara söyleyecek hiçbir sözümüz yok aslında.

Bu araştırmadan eni konu kanımca sadece güncellenmesi gereken sorular çıkar. AKP kitlesi diye bir kitleden söz edilebilir mi? Bu kitle AKP tabanı ya da seçmenini mi ifade ediyor? Yine bu kitle AKP’nin kuruluş sürecindeki kitle ile bir farklılık taşıyor mu?

AKP, kuruluş sürecinde bulundukları partide “değişim” den yana olanların dönemin parlayan yıldızlarıyla buluşmasının ürünü bir çıkış içinde ilk “kitle”sini oluşturmuştu. Bu çıkış, yine başka zeminlerde “değişim” arayan kesimlerle, iktidar olanaklarına bel bağlamışlar ve çaresiz\bıkmış geniş bir seçmen kitlesi ile de ortak bir duygudaşlık kurarak ete kemiğe bürünmüş ve nihayetinde emperyalizmin parlatmalarıyla iktidar modeli olarak şekillenmişti.

Aradan 15 yıla yakın bir zaman geçti. Bu kadar uzun bir zaman dilimi içinde ve iktidar olanaklarının adeta saçıldığı bir zeminde kopuş, dışlama ve hesaplaşmaların olmaması kaçınılmazdı.

İktidar olanaklarını daha yolun başında hoyratça kullanmaya kalkan Kürşat Tüzmen gibi çoğu MHP kökenliler ilk elden dışlananlar oldu. Ardından bu kez yolsuzluklara açıktan işaret eden Abdüllatif Şener gibileri hemen uzaklaştırıldı. Kürt illerindeki aşiret pazarlıklarından muzdarip olup, süreci daha politik\sosyal bir zemine çekmeye çalışan Dengir Mir Mehmet Fırat gibi unsurlar kendilerini önce geriye çektiler ve zamanla ayrıldılar. Dışişleri politikalarını geleneksel biçimlerle yürütmeye çalışan Yaşar Yakış, “biz bu partiyi muhafazakar demokrat parti olarak kurmadık” diyen ANAP Kökenli Ertuğrul Yalçınbayır yeni kabine düzenlemeleri içinde dışlandılar. Gezi süreci Liberalleri ve eski sosyal demokratları AKP den soğuturken, yakın zamanda Cemaatçilerle de yoğun bir hesaplaşma süreci yaşandı.

Kuşkusuz MHP, ANAP, DYP, CHP ve Cemaat kökenlilerin AKP den ayrılmaları kitlesel ayrılışlara yol açmadı. Yine aynı şekilde sözü edilen siyasi çizgi kökenlilerin AKP den vazgeçmesi anlamına da gelmedi. AKP oylarını artırdı ve belirli bir doygunluğa ulaştıktan sonra da bu kitleyi korumayı önemsedi.

Bugün hali hazırdaki AKP kitlesi üç ana kategorinin toplamından oluşuyor.

İlki gerçekten de Cumhuriyet ile hesaplaşmayı bir yaşam biçimi haline getirmiş olanlar. Bu kesim aynı zamanda iktidar olanaklarının memnun ediciliğini de kullanmakta hiçbir beis görmüyorlar.

İkinci kesim kökeni ne olursa olsun iktidarın nimetlerinden faydalanmayı her zaman için bir yaşam biçimi haline getirmiş olanlar. AKP’nin yandaşlara kamu kaynaklarını peşkeş çekerken ve kurduğu baskıcı iktidar üzerinden yandaşlarına bugüne dek açılmayan yeni sermaye birikim kapılarını açarken, bunun nimetlerinden faydalanan bu kesim AKP içinde en çok “kraldan çok kralcı” olan kesim. Bunlar dar bir çıkar grubunun ötesinde, AKP’nin özenle paylaştırdığı kaynakları tırtıklamaya çalışan ve işin tuhaf tarafı giderek de genişleyen bir kesim.

Üçüncü kesimi ise, ülkeye “hizmet”i, garibana” pohpoh”u ve istikrara “tapınma”yı doğru ve kaçınılmaz tercih olarak gören birbirinden farklı kökene sahip ilginç bir bileşim oluşturuyor. Her biri, AKP iktidarında kendinden olan bir şeyler görüyor.

Açıkçası, bu yalınlıkta bakıldığında ilk kesimi tereddütsüz karşı-devrimci, ikinci kesimi etkisizleştirilmesi\çökertilmesi gerekenler ve üçüncüyü de “hedef kitle” olarak görmek gerekir. Oysa, içinden geçtiğimiz süreç bu tür bir yalınlıkla bakmayı tehlikeli kılmaktadır.

CHP içindeki tartışmaların da bu yönde evrilmesi tam da bu nedenle çıkışsızdır. CHP içindeki her iki yönelim, yani empati kurulması gerekir diyerek toplumdaki gericileşmeye çanak tutanlar ile, asıl AKP ye kaptırdığımız şu % 40’ı hedefleyelim diyenlerin içine girdiği münazara tiyatrosu sadece seyirliktir.

Ülkemizde siyasetin oturduğu zeminde, içinden geçtğimiz “yağmurlu günler” nedeniyle tam bir kayma yaşanmaktadır. Dolu yağsa. eni konu oramız buramız yaralanır, biz de yaralarımızı tedavi eder yolumuza bakarız. Karlı günlerde, kar yağınca ne tür bir değişim yaşandığını bilir ona göre önlemlerimizi alır, uyum sağlarız. Yağmurlu günlerde ise, kah her şeyi sürükleyip götüren kontrolsüz bir sel taşkınlığı, kah sinsice ve ahmak ıslatan bir uyutuculuk vardır. Size “yağmurlu günler” için daha açık bir tasvir hastası için elinden geleni yapıp onu acısından belki de ölümünden kurtaran doktorun yüzüne bakıp “Allah Başbakanımızdan razı olsun” denildiği günler bu günler.

Yağmurun yağıp bitmesini beklemek ve evimize çekilmekten başka çaremizin olmadığı bir siyaset tarzını benimsemediğimize göre, siyasetin şekillendiği zemini yeniden yükseltmenin zamanıdır demektir. İşin “tuhaf” tarafı da burada zaten. Gökten düşen üç elma da bize düştü aslında İnsanlığın\ülkemizin tarihsel kazanımlarının korunması, topluma ve insana hizmet, ezilenlerin sömürüsüne\itibarsızlığına son…