Ülkemizde hızla bütün yaşadığımız sorunlara ve çözümüne ilişkin bir bakış açısı &ldquoresmi söylem&rdquode ağırlık kazanıyor. Arka arkaya ülke gündemindeki iki önemli meselenin aslında &ldquopsikolojik&rdquo olduğu söyleniyor.  
&ldquoİktisadi&rdquo kriz ile başlayalım.  
Krize bilimsel çözüm aranmaya devam ediliyor. İlkin krize &ldquogeometrik&rdquo çözüm bulunmuştu. Krizin teğet geçeceği (Sanıyoruz Erdoğan dıştan teğeti kastediyor.) bilimsel tespitine imza atan Öklid Tayyip, dün de krize getirmiş olduğu &ldquopsikolojik&rdquo yorum ile hepimize yeni bilimsel ufuklar açtı.  
&ldquoKriz bize teğet geçecek, teğet de bir şekilde dokundurmaktır.&rdquo açıklamasının ardından gelen &ldquokriz aslında psikolojik&rdquo açıklaması Freudyen açıdan bakacak olursak &ldquokrizin nereden dokunduracağı&rdquo sorusuna kapı aralamaktadır ki biz bunu şimdilik bir kenara bırakalım.  
Bugünkü köşe yazılarında bu psikoloji meselesi bu şekliyle çok yankısını bulmasa da Başbakan&rsquoın bu açıklamayı nereden &ldquoimbiklediğini&rdquo dünkü Taraf gazetesine bakanlar görebilir. Zira Süleyman Yaşar, dünkü yazısında &ldquomutluluğun resmini&rdquo çizmiş.  
Yaşar&rsquoa göre &ldquokriz lobisi&rdquo özellikle yabancı sermaye girişini etkileyerek bu süreçten nemalanmak için bilerek olumsuz hava estiriyor. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları üçüncü çeyrekte geçen seneye nazaran artmış durumdayken karamsar hava yaratılıyor.  
Bu artışın nedeni nasılı Yaşar tarafından pek incelenmiyor, etkisi de analiz edilmiyor. Artışın en önemli nedeni olan Arap sermayesine bile şöyle bir değiniliyor yazıda. Arap sermayesinin hangi koşullarla çekildiğine ilişkin en ufak bir değinme yok. Ama ne gam! Şu kriz gününde artmış mı? Artmış! Ötesini düşünmemek gerek. Hoş şimdi bunları konuşmak için yanlış bir dönemdeyiz: Her türlü ırkçılığın tırmandırıldığı ülkemizde Tayyip Yasaları gereğince sermaye ırkçılığı yasaklanmış durumda.  
Kısaca toparlayacak olursak söylenen şudur: Hep işsizlik, enflasyon, cari açık gibi artan &ldquokaka&rdquo  parametrelere bakacağımıza, doğrudan yabancı sermaye yatırımları gibi artan &ldquocici&rdquolere bakarsak &ldquoşeker bile yiyebiliriz.&rdquo 
Diğer psikolojik durum ise &ldquomahalle baskısı&rdquo...  
Zaman Gazetesi&rsquonin gündemi bir süreden beri olduğu gibi &ldquomuhafazakâr mahalle baskısı&rdquo araştırması.  
Geçtiğimiz günlerde Can Dündar&rsquoın &ldquoNeden?&rdquo programında Binnaz Toprak ile muhabbet tazeleyen ve al takke ver külah yapan Ayşe Böhürler de bu mahalle baskısı meselesinin aslında sadece psikolojik olduğunu bir başka bilimsel örnek üzerinden anlatmıştı:  
&ldquoKendimle ilgili bir örnek. Mesela bir yere bazen gidiyorum diyorum ki bana çok ters baktılar ben buraya gitmek istemiyorum ama mesela yanımdaki arkadaşım diyor ki hayır sen öyle algıladın diyor.&rdquo (&ldquoNeden?&rdquo programının NTV sitesindeki dökümünden alınmıştır.)  
Böhürler&rsquoin kendi üzerinde yaptığı deneyle de gördüğümüz gibi aslında mesele tamamen psikolojik.  
Böhürler&rsquoi bir kenara bırakıp, Zaman yazarları ile devam edelim.  
Nihal B. Karaca, Anadolu&rsquoda &ldquoİslam&rsquosız muhafazakârlık&rdquo nedeniyle özgürlüklerin kısıtlandığını söylüyor. Yani mesele İslam&rsquoda değil, muhafazakârlıkta. Çözüm ne mi? Tabii ki İslam. Örnek de hemen peşisıra geliyor:  
&ldquoİslam'ın yayılmakta olduğu dönemlerde dul bir kadın bekâr bir erkek tarafından rahatlıkla nikâhlanabilirdi, ama muhafazakâr Anadolu'muzda dul kadınlara nedense başka işlevler uygun görülür, evlilik değil. Hz. Hatice, Peygamberimiz'den 15 yaş büyüktü, Müslüman Anadolu'muzda kadının erkekten büyük olması ihtimalinde en başta erkeğin annesi ölüme yatar, feveranı arşı âlâyı sarar. Anadolu'muz boşanma gibi bir konuda da sanki Katolik mezhebine mensupmuşuz gibi davranır, bilhassa kıdemli, mevkili, hatırlı adamların/kadınların boşanmasına ileri derecede tepki gösterir.&rdquo 
İslam peygamberi Muhammed&rsquoin eşlerinden biri kendisinden 15 yaş büyükmüş ve Anadolu bu hoş görülmüyormuş. Anadolu&rsquoda küçük yaştaki kızcağızların &ldquokapatılması&rdquo da pek uygun görülmez ama benzer biçimde geleneklerinde yer aldığından olsa gerek &ldquosünnet gereği&rdquo bunu yapan Hüseyin Üzmez, engin hoşgörü kültüründen nasibine düşeni almıştır mesela.  
Başka bir Zaman yazarı, Ahmet Selim, söz konusu araştırmanın İslamî kesim-laik kesim ayrımının &ldquogerçek&rdquo ve &ldquoaçıklayıcı&rdquo olmadığından  dert yanıyor. Zaman&rsquoın &ldquoyafta&rdquo argümanını tekrarlayan Selim, &ldquoBirbirine zıt iki tipolojik kategorinin birindeki homojenite kalıbına insanları zorla sokacaksın ve bu iş "bilimsellik" etiketi taşıyacak! Bilimle de insanla da alay etmektir bu.&rdquo demektedir.  
Yine Zaman yazarı Hüseyin Gülerce ise yazısına &ldquoTürkiye&rsquode bir kutuplaşma olduğu inkâr edilemez&rdquo diye başlıyor. Sonrasında da söz konusu araştırmanın &ldquoyalanı dolanı aktararak yangını bilvesile körüklemek&rdquo olduğunu söylüyor. Başka bir şekilde söyleyecek olursak &ldquopsikoloji bozmak&rdquo olduğunu ifade ediyor Gülerce.  
Ama bu esnada Karaca ve Gülerce neden kendi psikolojilerinin bu kadar bozulduğunu da anlatıyor. Karaca diyor ki:  
&ldquoDahası ötekileştirme ithamını da 'daha çok cemevi açılsın, ruhban okulu açılsın, şiddete uğrayan kadın boşanma dahil her türden mukavemet yolunu denesin' diyen bir kanaat önderine, Fethullah Gülen'e yönlendirme gayreti de pek sürrealist bir çaba olmuş. Gerek yok. Yakışıksız.&rdquo  
Neden mi? Gülerce de aba altından sopa göstererek yanıtını veriyor:  
&ldquoBöyle bir haksızlık "Gülen cemaati" denilerek, bu toplumda gerçekten hoşgörünün, yardımlaşmanın, uzlaşmanın, diyaloğun adresi olmuş insanlara karşı da yapılmak isteniyor. Araştırmada, "Cemaatin, büyük kentlerdeki kanaat önderleri ve medya kurumları tarafından benimsenen 'demokrat ve ılımlı' tavrı, yerini taşralı muhafazakâr ve ayrımcı kişiliklere bırakıyor gözükmekte. Bu kişilerin taşradaki faaliyetlerinin Anadolu kentlerinde zaten mevcut olan baskıcı muhafazakârlığı daha da derinleştirdiği kanısındayız." deniliyor. 
&ldquoBir araştırma, özellikle dindarlardan baskı gördüğünü söyleyen, kin ve öfke ile dolu insanlar seçilerek yapılıp da, böyle hükümler çıkarılabilir mi? "Gözükmekte... kanısındayız..." lâfları, bilimsel hükümlerin ifadesi midir? 
&ldquoGülen cemaati denilen gönüllüler hareketi, bugün bütün dünyada eğitim ve diyalog faaliyetleri ile biliniyor. Medeniyetler ittifakı ve evrensel barış adına olumlu bulunuyor, önemseniyor, benimseniyor ve destekleniyor. Amerika'da, Avrupa'da, Afrika'da, Avustralya'da, Vietnam'da, Türk cumhuriyetlerinde, 110 ülkede "dünya acaba yeni bir bahara mı uyanıyor?" ümit ve heyecanını aşılayan bir hareketten söz ediyoruz. Üstelik Türkçemiz bir dünya dili haline getiriliyor. 
&ldquoVelev ki fıtratı gereği yanlış yapan üç beş insan olsun. Koskoca, tertemiz, örnek bir hareketi karalama adına bunları öne çıkartmak iyi niyetle bağdaşır mı? Milyonlardan bahsediyoruz. Bakınız, bu insanlar bütün illerde, ilçelerde varlar, 110 ülkede faaliyet gösteriyorlar. Bu 110 ülkeden hangi birinde bunlardan bir şikâyet gelmiş? İnsaf edilsin Türkiye'de böylesine yaygın, geniş bir hareketin içinden -Allah'ın lütfuyla- kötü örnekler çıkmaması yeterli bir madalya değil mi?&rdquo 
&ldquoGönüllüler hareketi&rdquone kafa tutanlara bir yandan 110 ülkedeki milyonları hatırlatarak &ldquogerekli mesajı&rdquo veriyor Gülerce. Diğer yandan da çalışmanın dilinin ve metodolojisinin bilimselliğini sorgulayan Gülerce meselenin bilimsel açıklamasını da yapıyor: Fıtrat! Onun ötesi safsata&hellip  
Nihal B. Karaca da araştırmanın bir kısım katılımcılarına bilimsellik adına bir öneride bulunuyor:
.
&ldquoBaşı açık bir kadının söylediği, 'Kırmızı ışıkta geçmeye kalkma, vurur kaçarlar ve kaza süsü verirler' ifadesinin içerdiği genelleme 401 kişinin 50'si, hadi olmadı 10'u tarafından tekrarlanıyorsa ciddiye alınır, ama bu veriyi destekleyen başka denekler yoksa o hanıma bir psikiyatr önermek daha 'bilimsel' bir tavır olacaktır.&rdquo  
Sorunumuz psikolojik.
Kriz dediğimiz şey psikolojik teğettir. Mahalle baskısı ise sizi sürekli takip eden gözlerin bakışlarındaki anlamı yanlış çözme sonucu oluşan terleme haline verilen isimdir.  
Arap sermayesi, tarikatlar falan değil meselemiz görüldüğü gibi psikolojidir ve psikolojiktir.  
Gidişat ise bugün Umur Talu&rsquonun Sabah&rsquotaki köşesinde yazdığı gibidir:  
&ldquoOnur, yaşamak, onurlu yaşamak temel hak. Devlet ve piyasa bunu temelden çiğniyorsa, zor durumlarda insanları boğmak yerine başka çareler, çözümler düşünülemiyorsa... kitapçığın adını özelleştiriverin, olsun "Ana(pi)yasa".
&ldquo&lsquoPi&rsquo de, ister &lsquoPsikoloji&rsquonin &lsquoPi&rsquosi olsun ister başka bir şeyin pi'si veya... Pi'si!&rdquo 
G.M.