Bir tartışma programı ve Evrensel'den İlbeyoğlu'na

Hayat Televizyonu'nda 11 Eylül gecesi bir tartışma programı yayınlandı. Bu programa ÖDP adına Alper Taş, EMEP adına Mustafa Yalçıner ve TKP adına ben (Mehmet Kuzulugil) katıldım.
Programın pek çok açıdan yararlı olduğunu düşünüyorum.

Ergenekon davası üzerinden bugün ülkemizde olup bitenler hakkında, Türkiye'nin girmiş olduğu yol hakkında, kontrgerilla hakkında ortak noktası oldukça bol olan farklı konumlar ortaya konuldu. ÖDP'nin, EMEP'in, TKP'nin neyi nasıl değerlendirdiğine ilişkin anlamlı veriler izleyiciye ve bizzat biz konuklara mal olmuş oldu.

Ayrıca anladığım kadarıyla programı hazırlayan arkadaşların özellikle istedikleri bir şeyi de konuklar hep birlikte başarmış oldular.
Liberal cenahtan yönelen saldırıların, solu utangaç Ergenekoncu ilan etmeye dönük çabaların da doyurucu bir yanıtının tüm katılımcıların ortak çabası ile verildiğini zannediyorum.

Sonra 14 Eylül Pazar günü Evrensel'de Vedat İlbeyoğlu'nun yazısı yayınlandı.

"Televizyonlardaki tartışma programlarında, 'ne kadar çok patırtı-zırıltı, o kadar reyting' denilir, gerilim ve tansiyon özellikle yükseltilir. Bizim böylesine ihtiyacımız yok elbette. Kuru gürültü ihtiyaç değildir. Ama 'iyi niyet', 'nezaket', bütüncül bir 'sol' fikre ulaşma ya da her ne adına olursa olsun, açıkça bilinen ve hatta fiili saflaşmalara yol açmış polemiklerden uzak durmak da gerekmez herhalde. Belki de bir tv programının doğal atmosferinin yol açtığı böylesi bir 'ötelemenin' gerekli kıldığı bazı hatırlatmalar yapmanın çok da gereksiz olmayacağına inanıyoruz."

Hemen ve açıkça söyleyeyim. Bu satırlar beni çok şaşırttı.
EMEP'in etkili yöneticilerinden birisi ile katıldığı ve Hayat Televizyonu'nda yayınlanmış olan bir programa "olmadı abi, çok kibar davrandık. Şöyle döşüne döşüne vurmalıydık TKP'linin" yorumu getirmek ve bunu Evrensel gazetesindeki köşesinde yapmak... Bize biraz yabancı. EMEP'e daha da yabancı olduğunu sanırdım.

Küfür, çamur atma, çarpıtma ve yalan yanlış konumlar isnat etme... Bunların kim ne yararını görmüş bilmiyorum. Bence programdaki nezaket, İlbeyoğlu'nun iddia ettiğinin aksine, konumları silikleştiren ve gerçek tartışmaları erteleyen bir nitelikte değildi. Tersine, herkesin kendi konumunu anlaşılır şekilde ortaya koymasına yaradı. Küçük burjuva nezaketi ile devrimci terbiye arasında böyle bir verim farkı olmasından daha doğal ne olabilir.

Bu tarafını geçelim. İlbeyoğlu'nun yazısının bütününe sinmiş olan hırçınlığın kime ne verim getireceğini de tartışmayalım.
Bu yazıda İlbeyoğlu'nun sözü geçen televizyon programına ilişkin aktarımlarını temizlemekle yetinelim.

"Hatırlatmalarımız TKP'ye ilişkin olacak. Ergenekon davasına ilişkin olarak epeyce tartışılan TKP politikalarının programda açıklıkla yansıtıldığını söyleyemeyiz. Örneğin, Ergenekon operasyonuna yönelik şu ünlü "Cumhuriyetin sahipsiz olmadığını gösterelim" başlıklı TKP tepkisi!.. TKP temsilcisi Mehmet Kuzulugil'den 'devletin yeniden yapılandırılması'ndan çıkardıkları bu 'Cumhuriyetin sahiplenilmesi' sorumluluğunu açıkça savunmasını beklerdik doğrusu."

Şimdi programdaki seviyenin İlbeyoğlu'na neden battığı, neden biraz seviyeyi düşürme ihtiyacı duyduğu anlaşılıyor.

1.TKP'nin "devletin çözülmesi", "yeniden yapılandırma" ve cumhuriyet kazanımlarının tasfiyesi ve cumhuriyetin tasfiyesi gibi başlıklardaki beyanlarının bir yıldan çok uzun bir tarihi var. Ergenekon operasyonuna verilen yanıt olduğunu söylemek "polemiği biraz fazla zorlamak" oluyor.
2.TKP, 1 Temmuz operasyonunun programda da kabül gören "yeniden yapılandırma" süreci içinde önemli bir yeri olduğunu düşündü. Taraf gazetesinin ve AKP yanlısı basının iliştirilmiş gazetecilik örneği haberlerinin gazına gelip, "Yaşasın generaller yargılanıyor" çığlıkları atanlardan farklı olarak "AKP'nin emriyle hareket geçen emniyet güçleri çok sayıda kişiyi gözaltına alıyor, gazete büroları, dernekler, evler basılıyor. AKP darbe tehlikesini bahane ederek kendi diktatörlüğünü kuruyor" dedi.
Kimileri AKP'nin Ergenekon dolmuşuna binip bu AKP darbesine yedeklenirken, TKP 6 Temmuz günü AKP'ye karşı bir eylem yaptı.
Bunu Ergenekon operasyonu karşısında "paşalara sahip çıkma" tepkisi olarak yorumlamak için epey bir zorlamak lazım.

"Söz 'yeniden yapılandırma'dan açılmışken... Programda da değinildi, 'düzen solu' da yeniden şekillendirilecek, böylesi bir ihtiyaç doğuyor, bu doğru... Bu, becerilebilirse CHP'nin yeniden yapılandırılması ya da CHP dışında yeni arayış anlamına geliyor. Peki, Ergenekon'a ilişkin tepkilerinden hareketle, TKP'nin bu durumda Baykal'lı CHP'yi savunup savunmayacağı merak konusu olmaz mı? Sözgelimi, kontrgerillacı paşaların ardından "Cumhuriyet sahipsiz değil" diye nasıl yürüyüş yaptıysa, böylesi bir durumda da "CHP'nin sahipsiz olmadığını gösterelim" demesi gerekmez mi!? İzleyicinin aklına geliyor doğrusu."

İzleyicinin aklı torba değil. Büzemezsiniz elbette.
Bu ülkede CHP'ye kimin ne zaman sahiplenip, kimin hiç sahiplenmediğini izleyicinin aklı bulacaktır.

İzleyicinin aklı, "düzen solu"nun yeniden şekillendirilmesi operasyonunda CHP'nin kolay kolay dışarıda bırakılmayacağını da bulabilir. Türkiye'de liberal solcusundan, Kürt siyasetçisine herkeste bir CHP zaafiyeti olduğunu da bulabilir.
Bu durumda yeniden yapılandırılan solun "CHP çevresinde" bir araya getirilmesinin çok mümkün olduğunu da "izleyicinin aklı" kolaylıkla bulabilir.

İlbeyoğlu'nun o zaman ne yapacağını, demokrasi mücadelesinin yenilenmiş CHP'nin çeperlerinde yeniden örgütlenmesi karşısında neye nasıl sahip çıkacağını da izleyici soracaktır elbette! "Baykal öldü, yaşasın CHP" diyenlere uzaktan el sallamak İlbeyoğlu için iyi bir tercih olabilir. Öte yandan o zaman da "biz bize" kalmış olmayacak mıyız?

"Kuzulugil, "Ergenekon davası sonuna kadar götürülür mü gibisinden bir soru bizim derdimiz olamaz" diyor. Neden? Çünkü bu dava gerçekten kontrgerillayı yargılamak amacıyla açılmamıştır. Elbette böyledir. Ama davanın bir bütün olarak kontrgerilla yapılanmasına genişletilmesini gerektiren bir sürü pisliğin verisi saçılmış ortalığa. Kayıtsız kalınabilir mi? Hayır diyor TKP'li, gücümüz belli, bir şeyi değiştiremeyiz, sonuçta AKP'nin işine yaramış oluruz!"

Hangi birini düzeltelim. Seviye ve incelik düşman ilan edilince, ortaya böyle kaba saba değerlendirmeler çıkıyor.
1.Ergenekon iddianamesinde kontrgerilla yoktur! Ergenekon iddianamesinde bir "darbe" örgütü vardır. Suçlananlar, hükümete karşı darbe organize etmek ve bunun için bir örgüt kurmakla suçlanmaktadır. İddianamenin kalın kalın altını çizdiği şey sözü edilen örgütün bir devlet kurumu değil, fertlerin yer aldığı bir yasadışı örgüt olduğudur. Örgütün bir dava konusu olmasının nedeni de halka karşı işlenmiş suçlar değildir. "Hükümete karşı darbe" planlanmış olmasıdır. Üstelik iddianame, hükümete karşı yapılan, planlanan, örgütlenen eylem ve siyasal konumları bu "darbenin" parçası olarak mahkum etmektedir.
2.Bir sürü pislik mi! Ergenekon iddianamesinde ortaya saçılmış bir sürü pislik yoktur! Olsaydı, "bu iddianame Fırat'ın doğusuna geçmiyor" denilemezdi.
3.Programda söylediğim "bizim böyle bir gücümüz yok, olsa dükkan senin" değildir. Söylediğim ve söylediğimiz şudur: Bu operasyon bir dizi kurum ve örgütlenmenin belirli bir amaca dönük bir açılımıdır. Bu amaç programda da tüm katılımcıların kabül ettiği üzere emperyalizmin yeni ihtiyaçları doğrultusunda devletin yeniden yapılandırılmasıdır. Bu kadar amaçlı ve bu kadar organize bir operasyonu "biz bunu şimdi şuna çevirebiliriz" düşüncesiyle karşılamak için güç olmak yetmez. Siyasetin oyun olduğunu sanmak gerekir.
Solun İlbeyoğlu'nun savunduğu türden bir hayalcilikle sürece koyacağı her katkı, operasyona soldan dayanak sağlamak ve sözkonusu operasyonun meşruiyetini arttırmak olacaktır.

"Ama asıl mesele Kuzulugil'in Ergenekoncu çeteciler için ağzından çıkan "Biraz da biz mi tepinelim bu adamların üzerinden" sözlerindedir. "Adamlar", Amerika'nın canını sıkıyorlardı gerekçesiyle ilişmeyelim garibanlara türünden bir "anlayışlı" yaklaşımla korumaya alındıktan sonra, "biz kontrgerillanın bütününe karşıyız" demenin ikna ediciliği de tartışılır herhalde."

Ne güzel! Devletin emperyalizmin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırıldığını, bu doğrultuda kontrgerillanın da yeniden yapılandırıldığını, ihtiyaçlara daha uygun bir kontrgerilla (ve aslında başka kurumlar da) örgütlenmesinin ortaya çıkartılmaya çalışıldığını kabul edeceksin. Sonra bu doğrultuda yürütülen bir operasyona soldan yedeklenme tuzağına balıklama atlayacaksın.
Sonra da "bunlar kontrgerillanın bütününe karşı değil" diye sağa sola sataşacaksın.
Benim söylediğim şeyin anlamı çok açıktır. Tek yapacağımız, "bir de bizim tepinmemiz" olur. Bunun dışında solun bu sürece dahil olmasının hiçbir olumlu çıktısı olmaz.

"İşte Kürtler, "Fırat'ın doğusundaki Ergenekon nerede?" diye, iddianameden de yararlanarak, davaya müdahil olmaya hazırlanıyorlar. JİTEM'i soruyorlar mesela. Yoksa zamanı değil mi! Sahi TKP'nin ilgi alanına girmez mi bunlar?"

"Fırat'ın doğusundaki Ergenekon nerede?" sorusuna hiçbir itirazım yok doğrusu. Öte yandan bunun "iddianameden de yararlanarak" nasıl yapılacağını bilmiyorum. Her gün sadece Taraf alarak bu hisse sahip olmak mümkün olabilir tabii. Belki bunu denemek gerek.

"Gelelim TKP temsilcisinin emek ve demokrasi güçlerinin birliğine ilişkin görüşlerine. Söylenenler bire bir olmasa da aşağı yukarı şunlar: "Bir araya gelmek üzerinden güç olunmaz... Çekim merkezi olmamız lazım. Toplumsal kesimler, sol, sol olduğu için sana gelmeli... Yoksa Alevi Cemevi için, bilmem kim ne için gelirse olmaz... Solun kendi rüştünü kanıtlaması lazım ki, değişik çevreler ona yönelsin...
Evet, TKP, devrimci demokrat solun, Kürt hareketinin, emekçi ve ezilenlerin en azından örgütlü kesimlerinin, bir araya getirilmesinin önemli olmadığını, örneğin TKP'nin tek başına rüştünü ispatlamasının daha bir önemli olduğunu söylüyor."

Yine şu seviye sorunu. İlbeyoğlu anlamamış. Ben solun ülkedeki toplumsal dinamikleri bir araya getirmesinin bir çekim merkezi yaratmakla ilgili olduğunu söyledim. "Toplumsal dinamikler var, hepsinin kendi taleplerini alt alta yazalım ve birleştirelim" denilerek bir yere varılamayacağını, çünkü bu dinamiklerin bu ülkede hareket şeklinin bu olmadığını söyledim.
İlbeyoğlu bunu "toplumsal dinamikleri beğenmemek" olarak anlamış.
Denemesi bedava. Talepleri alt alta yazar, düzenin yarattığı şu ya da bu sorundan muzdarip olanlara çağrı yapar, "Alevinin cemevi talebini, Kürtlerin kimlik talebini, çevre sorunlarını birleştiriyoruz" diye duyurur. Sonrasını hep birlikte izleriz.

"Örneğin, TKP temsilcisinin ağzından duyabildiğimiz Alevi'ye ilişkin tutum Kürde teşmil edildiğinde... Kürtler kimlikleri için yıllardır ayakta mıdır, ne gam! TKP için önemli olan, Kürdün bu ezilen yüzünün muhalefetiyle birlikte olmak değildir. O, ancak emekçi talepleriyle yani sınıf mücadelesiyle hadi ekleyelim anti-emperyalizm ile rüştünü ispatlarsa ancak 'sol'un ilgi alanına girebilir... Yoksa, belki de tarihin bir yanlışı (!) sonucu emeğinin değil de kimliğinin peşine düşen Kürdün TKP nezdinde sınıftan çakacağı kesindir."

Hayır. Rüştünü ispatlayacak olan sol harekettir. Türkiye'de belirgin bir biçimde yoksul köylü tabanı olan, sınıf temeli olarak bir "burjuva milliyetçi" karaktere ancak zorla sığabilecek bir Kürt dinamiği var. Bu dinamiği emperyalist projelere mahkum olmaktan kurtaracak ve böylece rüştünü ispatlayacak olan solun kendisidir. İlbeyoğlu bunu çoktan başarmış olduğunu düşünüyorsa, bizimle uğraşarak hiç vakit kaybetmemelidir. Bunun başarılmasına gerek olmadığını, Kürt kimliğini "takip etmenin" yeterli olacağını onun zaten kendi yolunu bulacağını düşünüyors, hiç vakit kaybetmemelidir.

"TKP'linin Türkiye'nin mevcut politik haritasında 'sol'un rolüne ilişkin arz ettiği pozisyon budur işte! "Türkiye Cumhuriyeti'nin tasfiyesine dönük operasyona karşı koymadan sosyalist bir cumhuriyet için mücadele inandırıcı olmaz" diyen ve kırk yıllık Perinçek'le yapılan polemiklerle yüz yüze kalan TKP, rüştünü böyle ispatlamakta demek ki. (Şimdi bu Perinçek lafı geçti ya, çoğu TKP'linin tepkisi (önceki tartışmalarımızdan biliyoruz zira), "çamur at izi kalsın" olacaktır. Arkadaşlar rahat olsun biz ne kadar çamur atsak da, o kadar steril ki, korkmalarına gerek yok, hiç bir iz kalmaz TKP'de... Ama umarız ki, emekli bazı zaptiyelerin içerden sıvamalarının izi de geçici olur!)"

Çamur atıyoruuum. Aaat-tım! Son aylarda okuduğum en eğlenceli paragraf bu. Gözlerimin içine bakarak "yapma" dediğimi yapıp, masada ne var ne yoksa aşağı indiren oğlum bile bu kadar sevimli gelmemişti bana. "Şimdi siz buna çamur atma diyeceksiniz ama..." diye başlayıp çamurun hasını atmak...
Emekli zaptiyelerin içerden sıvamaları...
Meşhuur Murat Papuç kastediliyor.
Ve bu paragraf bir kez daha solumuzun tembelliğine delalet ediyor.
"Emekli zaptiye"nin iki kitabı yayınlandı. İlbeyoğlu, alın okuyun.
Hakkında açılmış davalar var. Bir tanesi 301'den! İlgilenin, öğrenin.

"Programda, TKP'li yöneticinin sol aklın korunmasına ilişkin doğrusu şık söylemlerini de dinledik. "Sol yoksa" diyor, "krizlerden faşizm de gelir, islami gericilik de..."
Doğru söze ne demeli... Ama bunu söyleyen TKP'liyse insan soramadan edemiyor yine de. Diyelim ki 'küreselleşmeci yeniden yapılandırma'nın tetiklediği bir 'kriz' ve dalgalanmada "Cumhuriyet sahipsiz değildir" diye kendisine görev biçen bir 'sol', aklını zaten kaçırmış olmuyor mu?"

Küreselleşmeci yeniden yapılandırmaya yedeklenmek, soldan payanda olmak gibi akılsızlıkları yapan bir sol kadar değil. Kesinlikle polemik amacıyla söylemiyorum. Hayat TV'deki programdan ben büyük bir iyimserlikle ayrılmıştım. Bu akılsızlığı sola yaptırmanın o kadar kolay olmadığından bir kez daha emin olarak.
İlbeyoğlu'nun yazısı iyimserliğimi azaltmadı.

"Nasıl olsa önümüz kriz, devrimcilere büyük olanaklar yaratacak" diye düşünmüyorum elbette. Çünkü programda da söylediğim gibi, krizler her zaman devrimleri tetiklemez. Hakkı verilemeyen her kriz, düzenin birikmiş sorunlarını çözmesine ve baş ağrılarından kurtulmasına hizmet eder. Tekrar oldu ama ben yine de söyleyeyim.

Mehmet Kuzulugil

"Bir tartışma programı ve TKP'ye dair", Vedat İlbeyoğlu, Evrensel 14 Eylül 2008