Balonu sönenlere…

Kürt sorununda yeni gelişmelerin yaşandığı ve yaşanacağı kritik bir süreçteyiz. Dağdan inmelerle yaratılan hava kimilerine göre güneşli ve güzel olsa da beraberinde getirecekleriyle birlikte düşünüldüğünde her an bulutlu olabilecek nitelikte.

Burada önemli olan yaratılan “barış, kardeşlik” balonunun yaşananlarla ve yaşanacaklarla birlikte çok fazla şişkin vaziyette kalmayıp söneceği bir durumun olmasıydı. Bu balonu şişirip duranların diğer taraftan Kürt halkına dönük nefretleri beslediklerini görüp görmedikleri bir yana, her yayın organında görüldüğü gibi bu örneklerin sürekli bir artış gösterdiği zaten ortada.

Her gelişme belli bir zeminde kavramsal tartışmalara yol açıyor. Aslında mekanizmanın dişlileri birbirine iyi geçirilmiş, büyük oranda bir kayma veya boşluk olmadığı için Kürt sorununda ulus devlet veya modernizm tartışmaları yapmadan da olmuyor. Tabii ulus devletle birlikte yerelleşme başlığı geliverir hemen ve böyle uzar gider.

Sabah’tan Emre Aköz’de bugünkü “Barış isteyenler, kızgın Türklere anlayış göstermeli” başlıklı yazısında dağdan inmeler ekseninde ulus devlet inkarına gitmiş. “Ya coşkudan rahatsız olan Türkler? Onların kızmaktan, sinirlenmekten, diş bilemekten başka seçeneği var mıydı? Sosyolojik açıdan bakıldığında yoktu. 'Öğreten devlet' kavramından daha önce söz etmiştim. Ulus devletler, kurulduklarından beri ulaşabildikleri bütün vatandaşlara kendi kurguladıkları şekliyle nasyonalist ideolojiyi zerk ediyor.” deyivermiş.

Sosyolojik analizde yapmış Aköz. Kızmaktan başka şans yoktu diye. Malum ulus devlette böyle. İşlerine gelirse. Yani Kürtlere dişleri bileyenler ulus devlet içinde her an ısırabilir de anlamını çıkarmamızı istemiş. O yüzden yerelleşme taleplerini dile getirmeye devam. Ama tam yerelleşemediğimiz için oluyor tabii bunlar!

Nasıl bir yöne gittiğimizin ve sürecin doğasının ne olduğunu hissettiren bir yazı olmuş. Yani sinirlerin gerileceği sadece dişlerle kalmayıp bir şeylerin bileneceğini de gösterir nitelikte her şey.

Habur’da ki karşılama töreniyle birlikte yaşanan gerilim de AKP’nin barış kılıfının arkasında karşı koyulmaz reflekslerini harekete geçirdi. Yani bir anlamda bu karşılama bir şeylerin sınırının olduğunu ve aşıldığında birilerinin tepesine binileceğinin zaten bilinen ama somut bir işareti oldu.

Tabii Kürt tarafına bu kadar alan açılmasına mevcut şartlarda göz yumamazlardı. Sonuçta DTP’lilerin yaptığı şov AKP’nin sahip olduğu ve siyasi hattını bunlara dayanarak çizdiği ideolojik yelpazede ki bazı bölmelerin yıpranması, bozulması ve elden çıkması anlamına gelir. Tabii birilerinin eline koz verebilir ancak şu an için sürecin genel gidişatını etkilemeyecek ölçüde olduğu kesin.

Yeni Şafak’tan Fehmi Koru’yla devam edecek olursak bugünkü “Dursun mu bu süreç, devam mı etsin?” başlıklı yazısında “Devletler hantal yapılardır, değişik davranışlara yönlendirilmeleri bu yüzden hayli zordur buna karşılık en ufak bir engelde derhal eski refleksler kolayca hakim hale gelebilir. Sürecin sistem-içi karşıtlarının beklediği de bu zaten bir geri adım, bir geri adım daha ve süreçten vazgeçilmesi...” demiş.

Koru kılıfı da hazırlamış. Devletin sahip olduğu refleksler kendisinin dediği gibi bir köşede durmuyordu ve hepsi işler vaziyetteydi. Linç mekanizmalarının devrede olduğu ve tıkır tıkır çalıştığı bir toplumsal yapıda bu tip reflekslerin geri plana itilmesi düşünülemez.

Türkiye’de toplumun algısını her yönde rahatça şekillendirebilecek ve yön verebilecek ideolojik mekanizmalara sahip devletin bütününü temsil eder hale gelmiş bir iktidar partisinin bu haliyle durduğu yer reflekslerinin çalışır vaziyette olduğunu gösteriyor. Koru’nun burada gerçekleri saklamaya çalıştığını belirtmek ihtiyacı duyuyoruz.

Bunlarla birlikte Kürt sorununda şu an durulan yer, AKP’nin sürecin yapısı gereği ortaya çıkacak ciddi gerilimleri belli bir seviyede tutmak zorunda olduğunu gösteriyor. Tutamadığı yerlerde de yapacağı şeyin topu karşı tarafa veya taraflara atmak olacağı belli.

ABD’den gelen “iyi gidiyorsunuz, daha fazla kültürel hak tanıyın” baskısıyla birlikte mevcut yapının nereye kadar zorlanacağı da şu an ki durumla birlikte değerlendirildiğinde belirsiz. Ancak zamanında alan temizliği yapan ve belli bir yol alan AKP’nin Kürt açılımında düzen partilerinden biri olarak kendi ideolojik pozisyonuna ters işler yapmaya çalışması zorlamanın boyutlarını gösteriyor.

O zaman gözde liberalimiz Aköz’le devam edip bitirelim. Yazısının sonunda “O halde: Nasyonalist ideolojinin barış ve demokratikleşme sürecini dinamitlemesine izin vermemek için Kürtlerin biraz sakin olmalarında yarar var galiba.” gibi bir cümle kurup kendince mesaj da vermiş.

Yazısı boyunca ulus devletin aksaklıklarından bahsedip yazısının sonunda da ulus devletin ortaya çıkardığı şeyler göz önünde bulundurulsun ve bulundurulmazsa kötü olabilir diye daha doğru bir nitelemeyle pis kokan bir mesaj vermiş.

Tabii her zaman ki gibi kendilerinin desteklediği sürecin önüne geçen her şeyi liberal kıvraklıkla ulus devlet gibi düşman kavramlarla özdeşleştirme işini yapmaya çalışmış.

Hepsinin toplamı Kürt sorununda şişirilen “barış ve kardeşlik” balonunun sönmesi tekrar şişirmeyecekleri anlamına gelmiyor. Şişirmelerine engel olmak ve iki halkın birliğini sağlayacak sağlam bir yapı inşa etmek de onların varlık sebeplerine aykırı olduğundan bize düşüyor.

Volkan Karakoç