Modernizm İdeolojisi - Fredric Jameson

Türkiyeli okurun Postmodernizm, Marksizm ve Biçim, Dil Hapishanesi, Biricik Modernite ve Kültürel Dönemeç gibi kitaplarıyla tanıdığı Amerikalı marksist eleştirmen Fredric Jameson'ın (1934) dergilerde yayımlanmış edebiyat makalelerinin bir bölümü Modernizm İdeolojisi başlığı altında geçtiğimiz nisan ayında kitaplaştırıldı. Bilindiği gibi Jameson sadece yazın kuramı alanında eser veren bir düşünür değil. İlgileri Frankfurt Okulu kuramcılarından, Lukács, Weber, Simmel, Barthes, Greimas, Deleuze gibi düşünürlere Çin'den Afrika'ya Üçüncü Dünya roman ve sinemasından, marksist iktisat metinlerine detektiflik ve bilimkurgu romanlarından, Hollywood sinemasına mimarlık kuramından, video sanatına modernist resim ve edebiyattan, postmodernizm kuramına kadar çok geniş bir alanı kapsıyor.

Modernizm İdeolojisi yazarın yorumlama kuramı, edebi tür anlayışları, Üçüncü Dünya edebiyatı, kuramsal jargon gibi temaları çözümleyen yazıları ile Flaubert, Joyce, Robbe-Grillet, Baudelaire ve Rimbaud gibi yazar ve şairlerin yapıtlarını çözümlemeli ve tarihsel bir bakışla değerlendirdiği eleştirel 15 makaleden oluşuyor. Jameson modernist metinler başta olmak üzere ele aldığı her konuya, güncellenmiş bir marksist kuramsal okuma ile yaklaşmayı başarıyor ve temel eleştirel stratejisini "Daima Tarihselleştir" ifadesiyle kavramsallaştırıyor. Edebiyatı tarihselci bir bakış açısı ile politik verileri yadsımadan okumayı yeğleyen bir okur için Jameson'ı izlemenin en cazip yanı yazarın temelde modernizm ile hesaplaşmasını ideolojik / politik olandan soyutlamadan çözümlemeyi başarmış olmasıdır. Modernizmin dünya çapındaki anlamının geç kapitalist küreselleşme olduğunu belirten yazar, bu bağlamda tek tipleştirmenin, evrensel bir pazar düzenince sömürgeleştirilen gelecekteki bir dünyada kültürel bir çeşitlilik imkânını bütünüyle ortadan kaldıracağını ve bu durumu hakkıyla saptamada öncelikle modernizm sözcüğünün ideolojik bir çözümlemesinin yapılması gerektiğini söyler. Marksist bir kuramcı olarak Jameson'a göre asıl yapılması gereken (Le Guin'de Dünyanın İndirgenmesi: Ütopik Anlatının Ortaya Çıkışı makalesinde belirttiği gibi) modernizm tematiğinin yerine "ütopya" denen arzuyu koymaktır.

Diğer yandan kitaptaki makalelerin ortak bir noktası da Jameson'un etik ya da estetik değer yargılarını askıya alıp toplumsal sorunlara ve dolayısıyla edebiyata tarihsel olarak, diyalektik bir bakış açısıyla bakmasıdır. Jameson teorinin semptomlarına değindiği ve seçkinin sonunda yer alan makalesinde "geç kapitalizmin kültürel mantığı" olarak değerlendirdiği postmodernizmin kendinden hoşnutlukla açığa çıkan hazcı yanını, yozlaşmanın sonul bir belirtisi olarak reddetmek yerine, yeni kültürel üretimi bir sistem olarak geç kapitalizmin toplumsal yeniden kuruluşuyla değerlendirmeyi yeğler.

Jameson için aslolan, ana vurgusu süreksizlikler ve tarihteki kopuşlar olan marksist tarih felsefisidir. Bu felsefe kapitalizmin doğasına ilişkin dönemselleştirici bir varsayımla birleşir. Jameson'ın S/Z bağlamında bir "üstyorum" olarak kaleme aldığı "Metin İdeolojisi" makalesinde aktardığı kadarıyla Ernest Mandel'den ödünç aldığı bu varsayıma göre sermaye tarihsel olarak üç değişinimden (mutasyon) geçmiş ve bu aşamalar tarihsel kopukluklara karşılık gelse de temeldeki sistemin devamlılığını ya da özdeşliğini korumuştur. Bu üç an, Marx'ın bildiği ulusal piyasa kapitalizmi, 20. yüzyılda ortaya çıkan tekelci sermaye anı ve çok uluslu "geç kapitalizm"dir. Jameson'a göre bu üç değişinim anına sırasıyla üç "kültürel an / uğrak" tekabül eder: gerçekçilik, modernizm ve postmodernizm. Postmodernizmi geç kapitalizmin kültürel mantığını anlayabilmek için eşsiz bir imkân olarak görür.

Kitabın 1971 tarihli ilk yazısının başlığı olan "Üstyorum", diğer eleştirel konumların çürütülmesi olarak değerlendirilmemeli diyor Jameson. Marksizmi asla farklı eleştirel ekoller arasında bir ekol olarak görmeyen Jameson, ele aldığı / hesaplaştığı bütün eleştirel konumları kendine mal edip, öteki uçtan dışarı çıkacak kadar eksiksiz baştan sona kat ederek, negatif yorumbilgisi yoluyla gizemsizleştiriyor. Üstyorum, Hegelci bir "Aufhebung" (alıkoyarak aşma) pratiği olarak görülüp eleştirilse de, Jameson'ın her türlü düşüncede kurtarılmaya değer bir "hakikat anı" olduğunu kabul etmesi, çözümlemelerindeki müthiş entelektüel zenginliğin temel kaynağı olarak karşımıza çıkıyor.
Kitabını bütününde çözümlenmeye çalışılan ve Jameson'ın ideoloji dediği şey, dünyaya ilişkin romantik algılayışın tarihsel bir içgörü statüsüne yükseltilmesi çabasıdır. Hem moderni hem de postmoderni, tarihin örtük sürekliliğinin olağan aşamaları olarak kendisine bağlarken tarihin gerçeklerine ilişkin özgün bir algılayış ortaya koyan bu romantik tasarım, Jameson'ın tarihe ve gerçekliğe ilişkin algının bozulup uzun dönemde ütopyacı vaadi yerinden edeceği kaygısını yersiz kılacak biçimde, eleştirel bir şekilde kendinin de bilincindedir. Elbette "eski güzel günler"e değil, "yeni kötü günler"e bağlanmıştır. Jameson, kolektif yaşamın ve kolektif yazgıların günümüz toplumlarındaki atomlaşmayla birlikte yok oluşunu tartışıyor Modernizm İdeolojisi'nde. Bunun günümüz dünyasının ortak kimliğini belirttiği öne sürülebilir ve popüler ilgi alanlarının edebiyatı içine çekmesi ve postmodernizmin o alanlarda en çok karşılık bulan düşünce ve yaratım biçimi oluşu da böylece açıklanabilir. Zaten Jameson'a göre postmodernizmin ne olduğunu kavrayabilmenin en emin yolu, onu her şeyden önce, tarihsel yönden düşünmeyi unutmuş bir çağda yaşanan zaman üzerinde tarihselci bir bağlamda düşünmeye yönelik bir girişim şeklinde ele almaktır.

Kaya Tokmakçıoğlu