Ali Bulaç'ın ıkınıp ıkınıp bir türlü söyleyemediği ne?

Zaman yazarı Ali Bulaç son 3 yazısında kapitalizm eleştirisi sosuna bulanmış tüm gerici argümanları kullanarak kadınların eve hapsedilmesini öneriyor. Ancak Bulaç'ı biraz daha dikkatli okuyunca, çevresinde dolaşıp da bir türlü söylemediğinin ne olduğunu anlamak o kadar da zor değil.

Bulaç geçtiğimiz günkü yazısında kadın cinayetlerinin sebebi olarak kadınların çalışmasını göstermişti. Bu yazı kamuoyunda büyük tepki topladı. Bulaç bugünkü “Yasak meyve” başlıklı yazısında, tüm tepkilere rağmen söylediklerini savunmaya devam etti.

Aslında "Yasak meyve" başlığı Bulaç’ın ima etmeye çalıştığı mesaj bakımından gayet manidar, ustalıkla seçilmiş görünüyor… Bulaç bu başlıkla “fıtri düzende” kadınlara sınırlar tarif edildiğini ancak kadınların çalışma hayatına katılarak bu sınırları çiğnediğini, evin dışına çıktığını, felaketin burada başladığını söylüyor:

"Tevrat’taki ‘yasak meyve’ veya Kur’an’daki ağaç (şecere) hakiki varlık olabileceği gibi, sembol veya metaforlar da olabilir. Mesaj, “size konan yasağı çiğnediğinizde acı sonuçlarını tadacaksınız”, demektir.

Konumuz kadın-erkek ilişkisinin temelini oluşturan fıtri düzenin altüst olmasıdır. Kadının çalışması, evden dışarı çıkması, gözlenen sonuçlardan biridir… (19 Ocak 2013)"

Aslında Bulaç lafı dolandırmadan söylüyor, niyeti çok açık. İslam dinine göre erkek ve kadınların dünyada sınava tabi tutulduğu, sınavı başarıyla geçenlerin cennetle ödüllendirilecekleri Tanrı tarafından bildirilmiştir. Bulaç konumu gereği kadın erkek ilişkisini de buradan tutuyor ve değerlendiriyor. Hal böyle olunca hiç zorlamaya, demokrasi, kadın erkek eşitliği gibi tartışmalara girmeye de gerek yok aslında. Bulaç’ı anlamak için onun baktığı yerden bakmak daha faydalı olacaktır.

Şöyle ki, Kuran dahil bir çok “kutsal” metinde anlatılan hikayelerin en önemli mesajlarından birisi erkeklerin dünyada başka birçok şeyle birlikte üstüne bir de kadınla imtihan edildiğidir. Çok bilinen hikayede yasak meyveyi Adem, Havva’nın “ayartması” sonucu yemiş ve ilk büyük günahını işlemiştir. Yani erkek ilk günahını kadın yüzünden işler… Kadına birçok yerde şeytansı özelliklerin atfedilmesi de tesadüf değildir. Dini literatürü çok iyi bilen Ali Bulaç yazısında “Yasak meyve” örneğini tesadüfen vermiyor.

Vermek istediği mesaj çok açık: Kadınlar birey olmaktan çok, erkeğin dünyadaki sınavıdır. Bulaç’ın çevresinde dönüp dolaşıp söyleyemediği şey budur aslında. 14 Ocak tarihli yazısında “Erkeğin fıtrî rolünü kaybetmesi onu kadına karşı acımasız şiddete, vahşi cinayetlere sürüklüyor” derken de bunu kastediyor Bulaç. Erkeğin cinayet gibi bir günahı işlemesinin bile arkasında kadının sosyal hayattaki rolü var ona göre! O yüzden evde tutulması, olabildiğince risksiz bir hayat sürmesi, kapatılması gerekir. Bu hem kendisi, hem de kadın tehlikesine karşı diğer erkekler için iyi olacaktır.

Özetle sosyal hayatta kadın görmek istemiyor Bulaç. Böylece hem kadın hem erkek için günah işleme riski minimuma inecek! İşine gelince kapitalizme saldırması, kadınlara saksıda beslenilecek çiçek muamelesi yapması, Fıtri düzen diyerek bu rollerin Tanrı tarafından dağıtıldığını ima etmesi işin edebiyat kısmı.

Peki Bulaç’ı bu fikirleri ile az rastlanır bir örnek ya da radikal mi saymak lazım? Seçilen kelimelerin önemi burada devreye giriyor. Başbakan Erdoğan ve AKP’lilerin göz boyamaya yönelik açıklamalarını bir kenara koyar ve cilanın üstünü kazırsak Bulaç ile pek de farklı düşünmedikleri ortaya çıkıyor.

Erdoğan 2 sene önce, üstelik sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileriyle bir araya geldiği bir konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı: “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Onun için fırsat eşitliği demeyi tercih ediyorum. Kadın ve erkek farklıdır, birbirinin mütemmimidir.”

Mütemmimi, yani günümüz Türkçesi ile tamamlayıcısı ya da Bulaç’ın ifadesi ile rol paylaşımı. Bulaç hiç de Radikal bir meczup değil, sadece biraz daha açık sözlü.

Volkan Algan -soL