Emperyalizmin en kirli oyunu

Çin’de yaşanan çatışmalarla birlikte bir kez daha emperyalizmin en kirli, ama en bilindik oyunuyla karşı karşıyayız: halkları birbirine kırdırtmak.

soL (DIŞ HABERLER) Urumçi'de Han Çinlileri'yle Uygur Türkleri arasında yaşanan çatışmalar, tarihte yeni bir trajedi olarak şimdiden yerini almış bulunuyor. Trajedinin boyutu, olaylarda yaşanan ölü sayısıyla ölçülemez yalnızca. Bu, "dışarıdan-saldıran" bir düşmana karşı verilen bir savaş değildir: Gözlerini hayata açtıklarından bu yana bir arada yaşamakta olan insanlar, gün gelmiş düşman kesilmişlerdir artık.

Urumçi'deki olayların trajedisi, çok kişinin ölmesinde değildir. Trajedi, komşunun, iş arkadaşının, alışveriş yaptığın bakkalın, "hasmın" olmasındadır. Birlikte yaşayan halkların düşmanlığı öyledir ki, tehlike, gündelik yaşamın her alanına sızar.

Emperyalizmin en kirli oyunu, işte bu kardeş düşmanlığının trajedi yüklü sahasında oynanır. Emperyalizmin tarihi, müdahale etmek istediği sayısız coğrafyada, farklı etnik ya da dini kimliklere sahip halklar arasına nefret tohumları serpme, düşmanlıkları kışkırtma örnekleriyle doludur.

Çin'de büyük Han şovenizmi, eskiden bu yana vardı. Milliyetçiliğin olmadığı iddia edilemez. Fakat tarihteki örnekler, batı emperyalizminin bu gibi çatışmalara doğrudan müdahil olduğu zamanlarda durup bir daha düşünmek gerektiğini söylüyor.

Yıllar süren deney: Yugoslavya
"Böl ve yönet" politikası, siyasi tarih boyunca kullanıldı. Modern çağlarda da bunun birçok örneğini görmek mümkün. Fakat Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra emperyalizmin bu taktiği kullanmakta yeni bir döneme girdiğini söylemek mümkün. Yeni dönemin açılışını ilan eden, Sovyetler Birliği yıkılmasına rağmen, emperyalizme teslim olmamakta direnen Yugoslavya'da yaşananlar oldu.

Yugoslavya, Balkan coğrafyasının tamamında olduğu gibi, farklı kültüre sahip birçok halkın birarada yaşadığı bir ülkeydi. Yugoslavya'da yaşayan halklar, İkinci Dünya Savaşı'nda Naziler'e karşı verilmiş ortak mücadele tarihleriyle, ortak ülkelerine sahip çıkıyorlardı.

Fakat emperyalizm, daha Sovyetler Birliği yıkılmadan önce ülke içindeki bozgunculuk faaliyetlerini hızlandırmıştı. 1990'ların başlarında, Almanya açık açık Slovenya ve Hırvatistan'ın ayrılarak yeni birer devlet kurması politikasını desteklemeye başladı.

Oyun çok yönlü sürdürülüyordu. Bir yandan tabandaki kışkırtıcılar, fitili ateşleyecek, şiddeti körükleyecek eylemleri gerçekleştiriyordu: kahvehaneler, camiler bombalanıyor, insanlara sadece etnik kimliklerinden dolayı şiddet uygulanıyordu.

1990'lı yıllarda Yugoslavya'daki birçok farklı halkın bağımsız devlet kurmasını talep eden örgütlenme ortaya çıktı. Kısa süre sonra, bu örgütlenmelerin hepsinin ya bizzat emperyalizm tarafından kurdurulduğu, ya da alttan alta desteklendiği ortaya çıkacaktı. Öyle ki, bu dönemde terör eylemleri düzenleyenlerin birçoğu, emperyalizmin ajanları olarak daha sonra farklı coğrafyalarda görev aldılar. Son örnek, Bolivya lideri Evo Morales'e suikast düzenlemek isteyen çeteyle ortaya çıktı: Çete üyelerinin hepsi, Yugoslavya'daki kirli savaşta emperyalizmin kışkırtıcıları olarak görev almışlardı.

Şiddet, şiddet üretiyor

Tabanda yaratılan bu şiddet, karşı şiddeti de yaratıyordu: Sırplar da şiddete şiddetle karşılık vermeye başladılar. Halklar arasındaki ırkçı düşmanlık bir kez dizginlerinden boşandığında, kontrol edilmesi zordu.

Oyunun diğer boyutunda emperyalizm, koparmaya çalıştığı halk karşısında egemen devleti ve çoğunlukta olan halkı suçluyordu. Yugoslavya'da bu baskıyı o kadar artırdılar ki, tüm ülkeyi bizzat bombaladılar. Her olasılığın sınandığı bir deneydi Yugoslavya. Olasılıkları, uçlara kadar götürdüler.

Elde kalanlar emperyalizmin oyuncağı oluyor
Yugoslavya'da bir şey daha fark edildi: Her bölünme, emperyalizme daha bağımlı ülkeler yaratıyordu. O kadar ki, son olarak böldükleri Kosova'nın bir devlet olduğunu söylemek dahi zor. Kosova, birkaç uyuşturucu çetesi ve mafya grubunun kontrolünde, ABD'nin askeri güç yığınağı yaptığı, halkının ise yoksulluktan kırıldığı bir yer haline geldi. Sırplarla Kosovalılar arasındaki düşmanlık ise halen devam ediyor...

Her coğrafyada aynı taktik
Emperyalizm, halkları birbirine karşı kışkırtma politikasını bugün artık her coğrafyada uyguluyor. Anglo-Sakson emperyalizmi için bunun ilk örneği, İrlanda oldu. Britanya imparatorluğuna karşı bağımsızlık mücadelesi veren İrlandalılar'ı yenmenin yolunun, Katolikler'le Protestanlar'ı birbirine düşürmekten geçtiğini fark ettiler.

Taktik her yerde uygulanıyor. Irak'ta Kürtler kışkırtıldı, düşmanlık katliamla sonuçlandı. İran'da Azeriler'le denendi, şimdiye kadar tutmadı, fakat ısrar sürüyor. Afrika kıtasında Hutular'la Tutsiler arasındaki şiddet öylesine körüklendi ki, kıtanın kuzeyi hariç neredeyse her ülkesinde bu düşmanlıktan kaynaklanan, binlerce insanın öldüğü trajediler yaşandı. Latin Amerika'daki sol hükümetlerin başa geçtiği yerlerde, yerlilere karşı şiddet kışkırtılıyor.

Emperyalizmin en kirli oyunu bu. Halklar arasındaki düşmanlık trajediyle sonuçlanıyor. İnsanlığın trajedisi, emperyalizm için zafere giden yolda en sık başvurulan silah haline geliyor.