Yazar Hasip Akgül, İzmir NHKM'de okurlarıyla buluştu

Yeni romanı "Albayım"ı geçtiğimiz aylarda okurla buluşturan yazar Hasip Akgül, İzmir Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde "Edebiyatsız Siyaset, Siyasetsiz Edebiyat" konulu söyleşinin konuğu oldu.

soL-İzmir

Yazar Hasip Akgül, yeni yayınlanan "Albayım" adlı romanından hareketle güncel değerlendirmelerin yapıldığı "Edebiyatsız Siyaset, Siyasetsiz Edebiyat" konulu söyleşinin konuğu oldu.

İzmir Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde gerçekleşen ve moderatörlüünü Bekâm Örüm'ün yaptığı söyleşide, Hasip Akgül, "Albayım" adlı yeni romanını yazma dinamiklerini okurlarıyla paylaştı ve edebiyat-siyaset ilişkisi masaya yatırıldı. 

Roman türünün, bireyin ortaya çıkışıyla oluştuğunu hatırlatan Akgül, şunları söyledi:  

"Portre resim ve benzeri sanatlar da aynı dönemde ortaya çıkıyor. Kendi olabilirliklerini ve potansiyelinde var olan olabilirliklerini yapabilen, yaşamak isteyen yeni bir tip ortaya çıkmıştır. Bundan önce yeryüzünde daha çok teba, kul, yanaşma olarak yaşayan bir gölge düzeyinde varlığını sürdürebilen insan vardır. Tarihsel olarak 15.-16. yüzyıllarda birey dediğimiz yapıyla roman dediğimiz anlatı biçimi aynı dönemde ortaya çıkıyor. Buradan hızla 'Albayım' romanına gelmek istiyorum... Türk romanında bizim de bir rönesansımız vardır. İlk ciddi romanın bizde ortaya çıkışı çok eski değil. Türk romaanının zengin olduğunu malesef iddia edemeyiz. 1870'lerde ilk romanımızın yazıldığı söylenir ama ilk ciddi romanımız Halit Ziya efendimizin Aşk-ı Memnu'su, Kırık Hayatları'dır. Bana göre ilk romanımızın doğuşu 1900'lerin başıdır. Halit Ziya'larla başlar, Reşat Nuri'lerle devam eder, Sabahattin Ali'lerle sürer, benim de on yıl üzerinde çalışıp kitap yazdığım Oğuz Atay'la en iyi noktasına gelir Türk romanı. Bütün bu tarihsel köklerden yola çıkıp roman yazmaya karar verdiğimde, ortaya çıkacak romanın çok çarpıcı olacağı iddiasında değildim. Ben politikayla ilgili bir insanım. Yoksul bir gecekondu kenti olan Gültepe'de doğup büyüdüm, ister istemez politik bir insan oldum. Yoksulluk da kendi sınıf bilincini üretebiliyordu. Daha sonra bu noktadan güzel sanatlar eğitimi aldım. O dönemde de politikadan hiç kopmadım. Albayım'ı yazarken benim politik meselelerim, dertlerim vardı. Bizim, solun içinden gelirken bile, kendimizi tam olarak var edemeyen, kendimizi ifade edemeyen, kendi ağzımızın içinden egemen ideolojilerin konuşmasını takmıştım kafaya. En çok da kemalizme takılmıştım. Albayım romanında bunu tartışmaya çalıştım."