Sanatta kadın hakları mücadelesi

Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü. Bu yıl da kadın hakları mücadelesi, sanatçıların ürettikleri projelerle gündemde. İktidarın şiddeti uygulayanı koruyan politikaları durumu körüklerken kadına şiddete odaklı sergilere en çok 8 Mart’ta rastlıyoruz.

İnsel İnal*

Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da kadın hakları, suistimaller, tecavüzler daha çok sanatçıların ürettikleri projelerle gündeme taşınıyor.

Aslında sanatçının kadın konuları ile ilgilenmesi 1950’lere dayanıyor. O yıllarda, kadının toplumsal ve siyasi yapıda ötelenmesi konulu çalışmalar, daha çok erkek egemen toplumun eleştirisini ön plana taşıyordu.

1960’ların özellikle ikinci yarısında ise ortaya çıkan devrimci toplum yapısı ve ilerlemeci sosyal analizler, kadın sanatçıları yeni projelere yönlendirdi. Bu yıllar genel anlamda sanatta da kırılmaların başladığı yıllardır. Sanat, bilinip ama görülmeyen gerçeği, çarpıcı bir şekilde, ürettiği temsillerle, yeniden gösteren düşünsel bir bütünlük haline gelmişti.

Kadın sanatçılara farklı tavır
1960’larda feminist analistler, sanat tarihini bir sistem olarak kabul ederek geriye dönük incelemeler başlattı. Yapılan bilimsel istatistiklerle, sanat tarihi vasıtasıyla görünür kılınanların hepsinin kurumlaşmış bir cinsiyetçilikle erkeklerden oluştuğu ortaya çıktı. Erkek egemen toplumlarda tıpkı ırklara, eşcinsellere, şişman ve sakatlara yapılan ayrım, kadınlara da yapılıyordu.

Kadınların kendilerini ifade ettikleri üretimler zanaat diye geçerken, erkeklerin üretimleri yüksek sanat olarak değerlendirilip müzelere giriyordu. Bu nedenle çoğu sanatçı olan feminist aktivistler İran halılarıyla, Navamo battaniyelerini sanat kategorisinde değerlendirerek sanat tarihini yeniden kurgulamaya girişti.

1970’lere gelindiğinde feminizm artık her entelektüelin gündemine oturmuştu. Women Artist in Revolution, NY Based Artworkers Coalition ve Feminist Art Program gibi kurumlar üniversitelerde kürsüler kurmaya başladı. Özellikle Amerika’da bu kurumlar tarafından desteklenen birçok feminist sergi açılmaya başladı.

Kadın hakları için 1970’lerin sonu önemlidir. Kadınsı düşüncenin varlığı, bakış yöntemleri, algı pratikleri ve bu doğrultuda ifade ettikleri herkesçe kabul görmüştü. Kadınların duygusal zekasıyla yaşama yaklaşımları erkeklerin düz mantıkla çözümlenen sanatsal ve tüm üretimlerini gölgede bırakmış, kadınların duygusal zekasıyla oluşturdukları sarmal ifadeler, sanatta yeni anlatım dillerinin kapısını açmıştı.

Kadınlar kendilerini kabul ettirdi
Özellikle Mary Beth Edelson’un “Hıristiyanlık Çağında Yakılan 9000 Kadın Anısına” projesi ile Suzanne Lacy’nin “Yas ve Kızgınlık” performansları kadınlara uygulanan şiddeti göstererek, medya vasıtasıyla halka ulaştırmayı amaçlamıştır.

1980’lerde ise sanatçılar, artık erkeklerin toplumda ne kadar egemen ve söz sahibi olduklarına odaklanmayı bırakarak, kadının gördüğü şiddeti eserlerine konu etmiştir. Taciz, tecavüz, şiddet gibi daha önce hep gizli kalmış, açığa çıkmayan toplumsal meseleleri eserlerinde kitleye ve medyaya duyurmak için işlemişlerdir. Guerrilla Girls, Orlan, Barbara Kruger, Cindy Sherman gibi sanatçıların bu mücadeleye katkısı büyüktür.

Ünlülerin projeleri reklam kokuyor
Günümüzde feminist sanat diye bir ayrımı görmemiz mümkün değil. Eşitlik artık her entelektüelin altyapısını oluşturuyor şüphesiz. Ama maalesef bu hassasiyet sanatçıların işlerine her zaman yansımıyor. Konunun sanat projelerinde daha fazla gündeme taşınması, bu coğrafyada yaşayan her türlü sosyal sınıftan kadının özerk ve bağımsız yapılarını koruması için çok gerekli.

Ülkemizde hükümet sayıca bir artış olmadığını iddia etse de neredeyse her evde ve her sokak başında kadınlar erkeklerin şiddetine fazlasıyla maruz kalıyor.

İktidarın bu konularda kadına karşı zayıf kalan korumacı yaklaşımları hatta şiddeti uygulayan kişileri resmen koruyan ideolojik ve kültürel politikaları durumu körüklerken, kadına şiddete odaklı sergilere en çok 8 Mart tarihlerinde rastlıyoruz.

Yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini Selçuk Kaya’nın üstlendiği bir proje bu aralar fazlasıyla görünür halde. Medyadan tanıdığımız 33 ünlü kişinin ağzını bantlayarak çekilen fotoğraflarda verilen mesaj biraz garip. Erkek egemen yapının genelde eleştirildiği projelerin aksine Selçuk Kaya, şiddet gören kadınlara tavsiyede bulunuyor sanki. ALO 183 hattının bir reklam filmi havasını veren bu çalışmada, dayak yendiğinde kadının ne yapması gerektiği projeye konu etmiş.

1950’lerden bu yana tarihe bakıldığında sanatçıların sergilerle oluşturdukları gündemlerle mücadeleye ciddi katkı sağladıklarını görüyoruz. Sadece 8 Mart’ta oluşturulan etkinlikler kitlenin ve yöneticilerin hassasiyetini artırmaya yeterli midir, bilinmez. Kadınların ve dolayısıyla herkesin eşit olacağı bir ülke ümidiyle, Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun...

*Öğretim Üyesi