Haluk Bilginer: Ahlak bekçiliği yaparak sapık olduk

Haluk Bilginer, "Türkiye’de üretiyor ve yaşıyoruz. Onun için burada kalıp devam etmekten başka çare yok. Cesur olmak zorundayız" dedi. Bilginer, başkanlık tartışmalarıyla ilgili de yorumda bulundu.

Sanatçı Haluk Bilginer verdiği röportajda ülkede yaşanan gelişmelere ilişkin, "Cesaret korkuya rağmen bir şeyin üzerine gitmektir. O yüzden cesur olmak zorundayız. Türkiye’de üretiyor ve yaşıyoruz. Onun için burada kalıp devam etmekten başka çare yok" diye konuştu. Bilginer, sansürle ilgili de "Sansür, baskı başka yerden fırlar, başımıza başka işler açar. Biz aslında ahlak bekçiliği yaparak sapık olduk" dedi.

Hürriyet'ten Hakan Günce'ye konuşan Haluk Bilginer'in röportajından bazı kısımlar şu şekilde: 

Toplumdaki tabuları ve erkek egemenliğini nasıl görüyorsunuz?

O tabular artık yıkılıyor. Üstelik o tabuları koyanlar yıkıyor. İçi başka, dışı başka insanlardan kork! Bayağı kork... Çok ürkünç... Erkek egemenliğine de gelirsek... Erkekler beş para etmez! Bu dünya erkeklerden arındırılmalı.

Çok iddialı oldu. Siz de erkeksiniz ama...

Bunu ‘Erkekleri yok edelim’ anlamında söylemiyorum. Erkek iktidarını yok edelim diyorum. Keşke dünyayı kadınlar yönetiyor ya da dünyanın çoğunluğu kadınlardan oluşuyor olsaydı...

Dizinizin fragmanlarında şiddet ve bunu sıradanlaştırmış bir aile var. Günümüzde şiddeti sıradanlaştırdık mı?

Kan kanıksanırsa çok tehlikeli bir şey olur. Maalesef kan kanıksanmaya başladı. Artık patlayan her bombadan sonra istatistik konuşuyoruz sadece. İnsanları; ölenler ve ölenler yüzünden etkilenenleri çok az konu ediyoruz. Bu da çok tehlikeli...

Peki kanıksanan şiddet bizi ne kadar korkak yaptı? 

Korku çok insani bir duygudur. Korkmayan aptaldır zaten. Ben de korkuyorum ama korkak değilim. Cesaret korkuya rağmen bir şeyin üzerine gitmektir. O yüzden cesur olmak zorundayız...

Tutuklanan gazetecilere, işsiz kalan oyunculara bakınca cesur olmak ne kadar mümkün?

Sana tek sözüm; her zaman cesur olmak zorundayız!

Sansürler gelecek için herhangi bir şeyin çözümü olabilir mi?

Büyük harfle yaz burayı: ASLA. Tarihte bunun bir örneği yok. Sansür, baskı başka yerden fırlar, başımıza başka işler açar. Biz aslında ahlak bekçiliği yaparak sapık olduk. Ahlak bekçiliğini görev olarak gören herkes önce kendi ahlakına bakmalı.

Peki kendinize otosansür uyguladığınız oluyor mu?

En kötüsü o zaten. Uygulamamaya çalışıyorum ama bir toplumda yaşarken ister istemez onun kurallarıyla yaşamaya başlıyorsunuz.

Sanat bir şeyleri düzeltebilir mi?

O kadar çok şeyi düzeltir ki aklınız almaz. Sadece tiyatroya giderek, sergi gezerek, konser dinleyerek... Bunların hepsini yapın demiyorum. Sakın yanlış anlamayın. Asgari ücretle dört kişi yaşayan bir aileye “Neden tiyatroya gitmiyorsun” diye sorarsan adamı döverler. Sadece sanat denen olguyu yaşamımızın bir parçası haline getirmemiz gerek diyorum. Sanat, bir estetiğin peşinde koşmak, empati kurmaktır. Mesela seyirci tiyatroda bir oyun izlerken karakterle empati kuruyor. Empati kuran insan kötülük yapamaz, gidip birini öldüremez, bağıramaz. Bir ülkede sanat yoksa empati yoksunluğu artar.

Bizi üzen bunca şeye rağmen yola nasıl devam edeceğiz?

Yaptığımızın en iyisini yapmaktan başka çaremiz yok.

Herkesin dilinde gelecek için bir ‘B planı’ var. Bu noktada devreye o mu giriyor?

Yok. Bir tane Türkiye var. Türkiyeliyiz. Türkiye’de üretiyor ve yaşıyoruz. Onun için burada kalıp devam etmekten başka çare yok.

Siz kalbinizi ve aklınızı korumak için ne yapıyorsunuz?

Hâlâ tiyatro yapıyorum. Biri uzaydan dünyaya ve Türkiye’ye baksa ve burada film çeken, tiyatro yapan insanları görse “Bunlar ne yapıyor? Nasıl oluyor da oluyor” diye düşünür. Bizler ‘Nasıl oluyor da oluyor’u oldurmaya çalışan insanlarız. Sürekli ‘bir şeylere rağmen’, bir şeyler yapıyoruz. Kimse bize gümüş tepside olanaklar sunmuyor.

Peki başkanlık sistemiyle ilgili ne söylersiniz?

İnternette sokak röportajlarında görüyorum. Ellerinde mikrofon, çeşitli şehirlerde dolaşıyor ve “Anayasanın 18’inci maddesi değişiyor, ne düşünüyorsunuz” diye soruyorlar. Hiç kimsenin bir fikri yok. Bu insanlar yarın, öbür gün referandumda ‘evet’ ya da ‘hayır’ diye oy verecek. ‘Hükümet yapıyorsa vardır bildiği’ diyorlar. Hükümetin tek başına yaptığını sanıyorlar. Bunu hükümetin değil, Meclis’in yaptığını, Meclis kavramını da bilmiyorlar.