Biz oyuncular da beyaz yakalılar gibi sistemin parçasıyız

Dolunay Soysert ve Aslı Enver, yeni oyunlarına ilişkin verdikleri röportajda "Biz oyuncular da beyaz yakalılar gibi sistemin parçasıyız" diyor.

Plazalarda çalışan emekçilerin uğradığı yoğun sömürü ve baskı koşulları tiyatro sahnesine taşındı.

Radikal'den Bahar Çuhadar'ın ikiliyle yaptığı röportajın bir bölümü şöyle:

Neoliberal düzenin insanlık dışı şartlarını beyaz yakalı çalışan Emma üzerinden anlatan, Çağ Çalışkur yönetimindeki oyunda olan bitenler herhangi bir şirkette çalışan herkese tanıdık gelecek cinsten. Dolunay Soysert ve Aslı Enver ile 'Personel'i ve dahasını konuşmak üzere buluştuk...

Beyaz yakalıların dünyasıyla bir temasınız olmuş muydu daha önce?
Dolunay Soysert: Çok yakın temas halindeyim ben, çünkü kardeşlerim ve kardeşlerimin eşleri ve hatta Sinan’ın (Tuzcu) kardeşi ve eşi ‘plaza insanı’ diyeceğimiz insanlar. Ama ‘Personel’den sonra başka bir gözle dinlemeye başladım anlattıklarını. Ne yaşadıklarını daha empati kurarak takip edebiliyorum. Kurumsal olarak yaptığım işler de var. Bir ilaç firması için MS’li hastalarla ilgili bir proje için çalışıyorum, sistemin nasıl işlediğini, bir kararın alınması için kaç kişiden geçmesi gerektiğini, parlak olduğunu düşündüğünüz bir önerinizin bile fazla parlak bulunduğunda ne hale getirildiğini, önünüze ne gibi engeller konulduğunu, bir şeyin gerçekleşmesi için ne kadar beklemeniz gerektiğini tecrübe ediyorum. Çok hızlı çalışan bir firma olmasına rağmen getirdiğimiz her yeni şeyde çok fazla bürokrasi var. ‘Personel’in sözleşmesinin abartılı bir sözleşme olduğunu düşünmüştüm. Oyuna çalışırken bir bakalım, nerede ne sözleşmeler var diye baktığımda, sözleşmenin birebir aynı olduğunu, genel olarak sözleşme formatlarının böyle geliştiğini gördüm.

Şirket içi özel ilişkiye müdahale var mıymış?
Dolunay Soysert: Çok büyük firmaların sözleşmelerine baktım. Çok şaşırdım, aynı departmanda aşk ilişkisi mümkün değil. “Ama aşk” diyebileceğiniz bir şey mümkün değil… “Onu tercih ediyorsan gidebilirsin” diyorlar.

Aslı Enver: Beyaz yakalı tanıdığım yok. Oyunu okurken Dolunay’a “Bu kadarı nasıl gerçek kılınabilir ki insanın zihninde?” diyordum. Dedi ki bana “Bunlar gerçek” ve onun üstüne iyice araştırmaya başladık. Ama oyundan sonra seyircilerden “Geçen günkü olay gibi” türü konuşmalar duymaya başladık. Karakterim Emma için hep “Bu noktaya gelsek neden durursun?” diyordum ama biz de ona bakarsan 48 saat çalışıyoruz ve duruyoruz! Çünkü bu bizim işimiz ve seviyoruz. O kadın da kendi işini seviyor. Nedense şöyle bir yargı var; “Sabah 9, akşam 5 bir iş…” Evet, o onu seviyor çünkü. Oradan bakmaya başladıkça Emma’yı ve Emma gibileri de anlamaya başladım.

Dolunay Soysert: Gitmesi gerekiyor Emma’nın diye düşünmüştük başta. Hangi güçle insan bu kadar şeye maruz kalır ve durur? Ama metnin içinde çok önemli bir şey var, ilk tehdidini savurduğu anda dışarıda kolay iş bulunamadığını hatırlattı ona. Tazminat davaları da var… Bunların hepsinin Emma’ya şantaj olarak kullanıldığını düşünüyoruz. Müdürün bir kimlik olduğunu düşünmedik hiç, müdür tamamiyle sistemi temsil ediyor. “Sistem budur, karşında bu sertlikle dikiliyoruz. Ya uyarsın, ya da koparıp atıyoruz seni” diyor. Hem de her şeyini, bütün insanlığını öldürerek. Çarka kapıldığınız zaman bir şekilde kimliğinizi kaybediyorsunuz.

Aslı Enver: O kadar çok var ki etrafımızda gözünün feri sönmüş insanlar. Gözünün feri sönmüş ama yüzü gülüyor ve aşırı gülüyor… Etrafıma baktığımda görebiliyorum öyle insanlar. Ne yapsın, ne yapabilir ki?

Emma için başkaldırma, isyan etme hali mümkün değil mi sizce? Gezi sürecinde hiç beklemediğimiz, çok etkileyici bir an yaşattı bize beyaz yakalılar, öğle arasında bir TV kanalını protesto ederek. Plaza Eylem grubu mesela, bu tür eylemlilikler içinde olan bir örgütlenme…
Aslı Enver: Kurtuluşu var mı bilmiyorum ama son damlaya kadar direndiğini görüyoruz.

Dolunay Soysert: Ben bu konuda çok umutsuzum. Bu kadar farklı özel sektör kurumu varken ne kadar toplu harekete gidersen git, herkes sistemin içerisinde kendi yararları doğrultusunda hareket ediyor. “Tepende işini kaybedersen aç kalırsın” gibi bir şey varsa, bir firmada da “Bunu yapmazsan sana ekstradan tatil veriyoruz” gibi bir şey varsa birleşemiyorlar zaten. Bütün bu insanların aynı anda aynı isyanı çıkarması mümkün gelmiyor bana. Katılımcı olunuyor ama devamı gelmiyor. Biz şikayet etmeyi, ardından gelecek isyanı yapan bir milletiz ama takibini yapmıyor, çabuk unutuyoruz.