Sermayenin kadın açılımı - 1

Geçtiğimiz günlerde TÜSİAD 40. yılı etkinliği kapsamında düzenlenen etkinlikte “Çalışma Hayatındaki Kadın” patronlar cephesinden değerlendirdi.

TÜSİAD tarafından hazırlanan “Çalışma Hayatında Kadın” filmi günümüze ait bazı istatistikler sunuyor çalışan kadınların ağzından sorunları(nı) anlatıyor aynı zamanda içinde patronların ve bir bakan, eski siyasetçi, bir akademisyen, bir oyuncu, bir sporcu ile bir sendika başkanının olduğu erkeklerin konuya bakışını içeriyor.

Film boyunca kadınların çalışma hayatındaki durumları ya toplumsal rollere, özgüven eksikliğine ve yeterince desteklenmemesine ya da eğitim yetersizliklerine bağlanıyor. Ev işleri ve çocuk bakımı konusunda ailenin, eşlerin desteğine gerek olduğu tekrarlanıyor. Kadınların sadece yüzde 12’sinin çocukları için bakım hizmeti alabildiği belirtiliyor. Ancak nedenleri üzerinde durulmuyor. Piyasada kadınların ucuz iş gücü olarak yer alabilmelerinden, ücretlerdeki eşitsizlikten bahsedilmiyor. Ancak, çocuk bakımından dolayı kadının iş hayatından koptuğu tespiti, hamileliklerinde işten çıkarılan kadınlardan söz edilmediği için anlamsız oluyor. Filmde, kadınların mücadelesini verdiği ücretli doğum izni, süt izninin yeniden düzenlenmesi taleplerine ise hiç yer verilmiyor.

Türkiye’ de kadın sorununa dair herkesin bir sözü var. Kadına yönelik şiddet ya da kadınların çalışma hayatındaki istihdamına dair sanatçılar, akademisyenler, hükümet, patronlar hep bir şeyler söylüyor. Ancak, TÜSİAD tarafından hazırlanan filmi izlerken, patronların konuya dair fikirlerini dile getirmedeki ikiyüzlülükleri insanı çileden çıkarır cinsten. İşçilerin sendikada örgütlenmelerine izin vermeyen, aşırı sinirli ve otoriter olduğu için işçinin karşısında titrediği, krizi işçi çıkarma fırsatı olarak değerlendiren, bırakın filmde sözünü ettiği kreş olanaklarını yaratmak, en ufak bir mazereti dahi kabul etmeyip işçinin gözünün yaşına bakmadan işten atan Vestel’ in patronu Zorlu’ nun ya da, “İşçi sayısı artmasın diye sanayiye daha çok önem vermek lazım!” diyen Hüsnü Özyeğin’ in söyledikleri de inandırıcılıktan uzak!

Eğitim hakkı ve temsil sorunu
“Özgüvenli kadınların yaşadığı 72 milyonluk bir ülkede yaşamak” isteyen Sabancı ailesine mensup Ali Sabancı’nın, kadınların eğitilme zorunluluğuna dair söylediklerine de karşı çıkmamız mümkün değil. Ancak, eğitime önem vermelerinin nedeni de Ali Sabancı tarafından: “Neden eğitim? Eğitim özgüveni arttırıyor. Özgüven girişimciliği körüklüyor” sözleriyle özetleniyor. Eğitimin temel bir hak olduğu kadınların öncelikle bu temel haktan mahrum bırakılmasının suç olduğu gözardı ediliyor. Kadının eğitilmesi, onun iş hayatına katılması konusu, yeni girişimciler yetişmesi başlığında patronlar için anlam kazanıyor.

Hükümetin de söyleyecekleri var

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer ise kadınların eğitim sorununa “meslek edindirme kursları”nı çözüm gösteriyor. Yaptıkları yasal düzenlemelerle, işvereni kreş açma zorunluluğundan kurtaran ve bunu parayla satılır bir hale sokan hükümetin bir bakanının çıkıp, kadınların çalışma hayatındaki iki önemli sorunundan biri olarak çocuk ve yaşlı bakımını dile getirmesi de ayrıca trajikomik! Başbakan kadınlara “en az üç çocuk yapın” derken Ömer Dinçer’in, kadınları “çocuk mu kariyer mi ikileminden kurtarma”yı nasıl başaracağını biz de merak ediyoruz!

Filmde kullanılan istatistiki veriler kadın ile erkeğin çalışma hayatında yer almalarını kıyaslarken, işsizlik oranlarından hiç bahsetmiyor. Başbakan geçen yıl “her üniversiteyi bitiren iş sahibi olur diye bir kaide yok” diyerek “işsizliğin” çözümü için eğitimin de yetmeyeceğini açıklamıştı. Filmde, düşük ücretler nedeniyle çalışma hayatından kopan kadınlar gibi, uzun süre iş bulamadıkları için aramaktan vazgeçenler de gözardı ediliyor.

Kadınların “hakça temsil edilmeleri”nin mecliste daha çok kadının yer almasıyla mümkün olacağı da filmde yer alan ve tartışmaya açabilecek bir diğer başlık. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf’ın kadın örgütleriyle çoğu başlıkta karşıt uçta fikir bildirmesi gibi örnekler, temsiliyetin sağlanabilmesi için kadınların sorunları gündeme taşınırken sınıfsal olarak da emekçi kadından yana bir konumlanışın zorunluluğunu kanıtlıyor.

Çalışan yüz kadından 58’inin hiçbir sosyal güvencesi yok!
Filmde yer alan kadınlardan biri, “...Çocuğum olmasaydı da işe girmem zor olurdu. Ortaokul mezunu bir kadın olarak geleceği olmayan sigortasız bir işte çalışırdım” diyor. “Güvencesizlik ve düzensiz iş” Disk Başkanı Süleyman Çelebi tarafından da dillendiriliyor filmde.

TÜSİAD’ın açıklamasında güvenceli işten bahsediliyor. Ancak sendikalarla görüşülmesi planlanan başlık istihdamı arttırmak için “güvenceli (ama) esnek çalışma biçimleri”ni uygulamak olarak belirleniyor.

Filmde rol alan Disk Başkanı Süleyman Çelebi “çalışma hayatındaki kadının” sorunlarını çözmek ve önündeki engelleri kaldırmak için “devlet, işçi sendikaları ve işveren örgütleri ortak(! ) hareket etmelidir” diyor. Sorulması gerekense patron örgütleri ile işçi örgütlerinin konuya bakışlarında bir ortaklık kurulabilir mi?

İşçinin haklarını korumak için kurulan sendikaların bu konuda ne yapacaklarını, çok değil yakın geçmişte yaptıklarına bakarsak, tahmin etmek zor olmasa gerek! Meral Tamer’ in de cuma günü Milliyet’te yayınlanan ve TÜSİAD tarihini anlattığı yazısında dile getirdiği gibi, 1971 yılında, sendikaların ve solun yükseldiği, aylarca süren grevler nedeniyle fabrikalarda üretimin durduğu günlerde, sendikaların gücünden kendini korumak için büyük sermaye tarafından kurulan bir yapı olmasına rağmen, bugün gelinen noktada artık sendika ve TÜSİAD karşı karşıya değil kolkola! Bu bir ithamdan çok aslında filmde de konuşan Süleyman Çelebi’nin kendi sözlerine dayanan bir yorum! Hatırlanacağı gibi 2005 yılında Başbakan, Mustafa Koç’ u ağır bir dille eleştirirken Süleyman Çelebi ona sahip çıkmıştı. KOÇ zorda kaldığında yardımına koşacak kadar sendikalarla temas eder hale gelen TÜSİAD’ın artık sendikalardan çekinmek bir yana, onlarla ne denli yakın temasta çalıştıkları da böylece gözler önüne seriliyor.

Patron cephesi film boyunca “kadınlara neden iş hayatında daha çok yer verilmeli” konusunda kendini iknaya çalışıyor. Gerçek çözümlerden hiç bahsedilmiyor! Kadınlara da talep etmek, mücadele etmek yerine kadın bakış açısını şirketlere taşıyarak nasıl karlar elde ettirebileceklerini anlatmaları rolü biçiliyor. Kadın hakları “girişimci kadın” olabilmekle bağdaştırılan örgütlü, mücadele eden bir kadının konuşturulmadığı film TÜSİAD’ın işçi örgütleriyle hangi noktaya kadar temas edebileceğinin de göstergesi oluyor.

(soL - Kadın)