Filistin Komünist Partisi: Zor coğrafyada komünist olmak

Modern Filistin tarihinin dönüm noktaları ile Filistin’deki komünist hareketin geçirdiği dönüşümü bir arada düşünmek hayli kışkırtıcı. Sonuçta, yalnızca Arapların veya Yahudilerin Filistin’inden değil, tüm uluslararası dengelerin düğüm haline geldiği zorlu bir coğrafyada devrimci olmaktan bahsediyoruz...

Musa Budeiri, Filistin Komünist Partisi Tarihi 1919-1948: Enternasyonalizm Mücadelesinde Araplar ve Yahudiler, çeviren: Şükrü Alpagut, Yordam, 2012, İstanbul.

Filistin Komünist Partisi’nin tarihini araştırırken, partinin oluşum sürecinde Siyonizmin oynadığı rolle karşılaşmak hayli şaşırtıcı gelebilir. Ne de olsa, içinden birçok ayrı kol çıkartmış olsa bile eninde sonunda Arap halkı ile Yahudileri sömürgeci bir karşılaşmaya zorlayarak “halkların kardeşliği” sloganını neredeyse boşa düşüren bir siyasi akımdan söz ediyoruz.

Üstüne üstlük, Osmanlı egemenliğinden Britanya mandasına doğru yaptığı yolculukta, Filistin’in Britanya Krallığı tarafından da bir “Yahudi ulusal yurdu” yaratma projesinin odak noktasında yer alması, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı verilen mücadelede Yahudi halkının en hafifinden olumsuz gözlerle değerlendirilmesine neden olacaktı. Britanya’nın 1917 yılında yayımladığı ve Araplar nezdinde herhangi bir meşruluğu bulunmayan Balfour Bildirisi, bir “Yahudi devleti”nden bahsetmese de, Filistin’in “Yahudi ulusal yurdu (Eretz Yisrael)” olarak dönemin baş emperyalist devleti tarafından tanındığını ilan ediyordu.

Burada Siyonizmin kökenlerini ve gelişimini detayları ile anlatmaya olanak yok. Ancak Filistin Komünist Partisi’nin (FKP) kurucularının Siyonizmin “sol” kanadı ile ilişkili olduğunu akılda tutmak gerekiyor. Filistin Komünist Partisi'nin tarihini yazan Musa Budeiri de buradan başlıyor. Ukraynalı bir Rus Yahudisi olan Ber Boroçov’un (ki kendisi 1901 yılında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne üye olacak ve Siyonist fikirleri nedeniyle partiden ihraç edilecekti) geliştirdiği “proleter Siyonizm” düşüncesi, geleneksel Siyonist düşüncede farklı olarak, Siyonizmin Yahudi halkının değil, Yahudi işçi sınıfının nesnel hareketinin ve çıkarlarının temsilcisi olduğunu iddia edecek ve bunun kuramsal temellerini atacaktı.

Filistin’e Yahudi göçü ve FKP’nin kuruluşuna giden yol
Ber Boroçov ve takipçileri tarafından 1906 yılında kurulan “Siyon İşçileri (Poalei Zion)” Partisi’nin mensubu olan Yahudi sosyalist Siyonistlerin, 1905 Rus Devrimi’nin yenilgisinin ardından Filistin’e göçen Yahudilerin içerisinde önemli bir yer kapladığı biliniyor. Filistin topraklarına gelen ve Avrupa ile Rusya’daki sınıf mücadelelerinin deneyimine sahip olan “Boroçov’cu” işçiler, “yaratılma sürecindeki Filistinli işçi sınıfının partisi” olduklarını ilan edeceklerdi.

Boroçov Avrupa’daki Yahudilerin “üretim” içerisinde yer almadığını, sürekli göç halinde olduklarını ve bu yüzden sınıf mücadelesinin kendisi yerine ulusal çelişkilerin daha önemli bir yer kapladığını düşünüyor, Yahudi halkının Filistin’e göçü ile birlikte “gerçek” sınıf mücadelesine geçiş yapılacağını iddia ediyordu. Boroçov, Filistin’de yaşayacak olan Arap ve Yahudilerin de ortak çıkarlara sahip olduğunu söylüyordu. Buna göre Yahudiler Filistin’e göçecek ve orada Araplarla birlikte ortak bir sınıf mücadelesi yürüteceklerdi.

1919 yılında “Sosyalist İşçi Partisi (Mifleget Poalim Sozialistit)” Siyonizm’in İngiliz işbirlikçiliğine karşı çıkıp Arap ve Yahudi işçilerinin beraber örgütlenmesini savunarak kurulacaktı. Buradan iki kol çıktı: Filistin Komünist Partisi (FKP) ve Komünist Filistin Partisi (KFP). Bu iki parti 1923 yılında birleşerek Filistin Komünist Partisi’ni oluşturacaktı (Buna rağmen şimdiki İsrail Komünist Partisi, kuruluş tarihini 1919 yılı olarak kabul etmektedir).

FKP, Yahudilerle Arapları yekpare bir bütün olarak görmek yerine, kendi içerisinde farklı çıkarlara ayrılmış toplumlar olarak görüyordu. Fakat iki sıkıntı baş gösterecekti: Birincisi, Filistin’e göç eden Yahudilerin Araplarla olan ilişkisi çünkü baskın unsur Arap’tı ve Yahudiler ilk göçten bu yana arapları topraklarından çıkarma eğiliminde olmuşlardı. İkincisi, daha sonra Komintern tarafından FKP’ye sürekli telkin edilecek olan partinin Araplaştırılmasına karşı kadrolardan gelen direnç. Zira FKP sol Siyonizmden kopan unsurlar tarafından kurulmuş, ancak neredeyse bütünüyle Yahudi komünistler tarafından kurulmuş bir partiydi. Dahası, biraz gerçekçi bir şekilde, FKP’deki Yahudi komünistler, sosyalizmin içinde kök salabileceği halk olarak Arapları değil, sınıf mücadelesi deneyimine sahip ve görece daha kentli olan Yahudileri temel alıyordu:

“Filistin’de komünist hareket, ülkenin Arap sakinlerinden tamamen yalıtılmış olarak Siyonist hareketin sınırları içerisinde doğdu.” (Sf. 32)

FKP 1924’te Komintern’e kabul edildiği zaman, Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi (KEYK) partinin bir Yahudi işçi örgütü olmaktan çıkartılarak bölgesel bir komünist parti haline gelmesini ve Arapların Siyonizm ile İngiliz emperyalizme karşı ulusal mücadelesinde desteklenmesi gerektiğini partiye iletecekti. FKP’nin buna ayak uydurmasının zor olduğu herhalde açıktır Yahudi işçiler arasında örgütlenme, partinin kadrolarına çok daha “doktriner” geliyordu Arap toplumu içinde sosyalist hareketin boy atabileceği bir gelişkinlik göstermiyordu. Zaten bunun bir uzantısı olarak, FKP sürekli bir “iki dinlilik” gösterecekti:

“Parti’ye göre, Siyonizm İngiliz politikasının elindeki bir maşaydı ve ezilen Arap nüfusun ortasında İngilizlerin ‘bekçi köpeği’ydi. Benzer biçimde, Arap ulusal liderleri de Arap hareketini İngiliz yönetimine karşı değil de Siyonistlere karşı yönlendirmeye çabaladıkları için mahkum ediliyorlardı. Parti, Yahudilere karşı yapılan saldırıların hedef saptırıcı olduğunu ve ancak Britanya’nın ülkedeki hakimiyetini pekiştirmeye yarayacağını, mücadelenin öncelikle İngilizlere karşı verilmesi gerektiğini ısrarla savunuyordu.” (Sf. 40)

İsrail devleti kurulmadan önce Filistin’de yaşayan Yahudilere verilen isimden türeyen “Yişuvizm”, FKP’nin hem Siyonizme karşı, hem de Filistin’de Yahudilerin işinin olmadığını söyleyen Yahudilere karşı ortaya atılan bir ara yoldu. Filistin’de Yahudilerin ilerici bir rol oynayacağını söyleyen partililer, kendi tabanlarını oluşturan Yahudilerin Filistin’den göç etmesini savunan “tasfiyeci/teslimiyetçi” eğilime karşı, parti için bir ideolojik hat çiziyorlardı aslında. Bu hat uzun süreli olamadı haliyle hem Komintern, hem de Filistin’deki koşullar, bu ara formüle izin vermeyecekti.

Komintern, dünya devrimi ve Filistin sorunu
Komintern’in 1924 yılında FKP’yi tanımasından 1929 yılında Filistin’i sarsan Arap ayaklanmasına kadar geçen sürede, parti Araplaştırma çağrıları ile Yahudi toplumuna öncelik verme arasında salındı. Burada Komintern’in durumuna bakmak gerekiyor.

Boroçov Avrupa’daki Yahudilerin “üretim” içerisinde yer almadığını, sürekli göç halinde olduklarını ve bu yüzden sınıf mücadelesinin kendisi yerine ulusal çelişkilerin daha önemli bir yer kapladığını düşünüyor, Yahudi halkının Filistin’e göçü ile birlikte “gerçek” sınıf mücadelesine geçiş yapılacağını iddia ediyordu. Boroçov, Filistin’de yaşayacak olan Arap ve Yahudilerin de ortak çıkarlara sahip olduğunu söylüyordu. Buna göre Yahudiler Filistin’e göçecek ve orada Araplarla birlikte ortak bir sınıf mücadelesi yürüteceklerdi.

Başka bir yazının konusu ama, kısaca şunu söylemek gerekiyor: Komintern’in dünya devrimi iddiası ile Sovyetler Birliği’nin korunması/Sovyet dış politikası arasındaki gel-gitleri için kesin bir tarih vermek saçmalığın daniskasıdır. Örneğin Komintern’in kuruluşu ile aynı günlere denk gelen Brest-Litovsk Anlaşması, örneğin Alman Devrimi’nin bastırılması, örneğin Kızıl Ordu’nun Varşova önlerindeki yenilgisi, örneğin NEP, kolektivizasyon, faşizmin yükselişi... Bütün bu gelişmelere Komintern’in duyarsız kalacağı, Sovyet dış politikası ile Komintern arasında asgari bir rezonansa ihtiyaç duyulmadığı düşüncelerinin herhangi bir karşılığı bulunmuyor. Bundan dolayı, Komintern'in bütün eşitsizlikleri düzleyecek bir dünya devriminin kapıda olduğuna inanılan bir zamanda kurulmuş olması not edilmelidir. Kanımca Komintern zannedilen tarihlerden çok daha önce kuruluş amacıyla uyuşması mümkün olmayan bir uluslararası durumun içine kafa üstü çakılmıştı.

Ancak mesele bu kadar da basit değil. Kitaptan şu uzunca alıntı tuhaflığı gösterecek:

“Moskova’yla herhangi bir temas olmadığı için, hem Arap hem de Yahudi komünistler Suriye Komünist Partisi’ne ve onun lideri H. Bektaş’a kılavuzluk etmesi için başvurdular... Öyle görünüyor ki, Bektaş var olan ayrılıkları görmezden geldi ve Arap komünistlerin açıktan açığa komünist bir unvan kullanmaksızın bağımsız bir ulusal komünist örgüt oluşturmalarını tavsiye etti ve Suriye Komünist Partisi MK’sinin bir üyesini partinin durumunu araştırması için Filistin’e gönderdi.” (Sf. 189)

Yanlış okumadınız: FKP içerisinde ulus temelli bir bölünme yaşanıyor, 1937-38 yıllarında partinin Komintern ile bağlarının kesildiği bizzat dönemin parti genel sekreteri tarafından söyleniyor, bölünmeye dair Moskova’ya “danışamayan” Arap ve Yahudi komünistler, “elde bu var” diyerek Suriye Komünist Partisi’nin ve Arap komünistlerin efsanevi lideri Halit Bektaş’a “kılavuzluk” için başvuruyorlar! Burada Sovyetler’in savunulmasından, Sovyetler Birliği ile duygudaşlık kurmaktan, dünya devrimi mücadelesi ile ulusal mücadele ve Sovyetler Birliği ilişkisinden daha fazlası var. Enternasyonal ile teması kopan FKP, amiyane tabirle “başı kesilmiş tavuk” haline geliyor.

“Filistin’de komünist hareket, ülkenin Arap sakinlerinden tamamen yalıtılmış olarak Siyonist hareketin sınırları içerisinde doğdu.”

Komintern’in Avrupa’da devrimci dalga geri çekildikten sonra gözünü Doğu’ya diktiği biliniyor. Sömürge topraklarındaki sömürge karşıtı kurtuluş mücadeleleri 20. yüzyılda dünya devriminin ayaklarından birisi haline de gelecekti. Filistin’e düşen rol de, İngiliz emperyalizmine ve onun “bekçi köpeği” Siyonizme karşı Arap ulusal kurtuluş mücadelesine omuz vermekten geçiyordu. Komintern’in önerisi de açıktı: FKP, Arap toplumunu esas alarak mücadele verecek, Yahudi göçüne, Arapların topraklarından sürülmesine karşı çıkacak ve aşamalı bir devrim modelini esas alacaktı.

Partinin Yahudi önderliği, Komintern’in istediği tempoda olmasa da, partiye yavaş yavaş Arap üyeleri kazanmayı başardılar. 1929 ve 1936 yıllarında gerçekleşen Arap isyanlarına dair partinin tutumu ise çok tutarlı olamadı. Sorun, Arap toplumunun kendi iç ayrışmasının belirgin olup olmaması, Arap ulusal liderliğinin tutarlı olmayan siyasi tutumları ve en önemlisi, FKP ve Komintern tarafından nasıl karşılanacağı çok da anlaşılamayan Yahudi göçü meselesi. 20’li ve 30’lu yıllar boyunca Yahudi ajansları ve Siyonist örgütler tarafından Filistin’e taşınan Yahudiler, ülkede ciddi bir topluluk oluşturmaya başlamışlardı. Yine hatırlatalım, Nazilerin 1933 yılında iktidara gelmesinin ardından, Yahudi sorununda “Nihai Çözüm” daha başlatılmadan önce Avrupa’yı Yahudilerden arındırma projesinin gündemlerinden bir tanesi de “Yahudilerin ayaklarının altına bir toprak verme” olarak görülüyordu. Çeşitli coğrafi çözümler dönem dönem gündeme geldi mesela Madagaskar bu yerlerden bir tanesiydi (Bu arada, Boroçov’un “Yahudi ulusal yurdu” için bir zamanlar Uganda’yı düşündüğünü de not edelim). Ancak Yahudilerin Almanya’dan sürülmesinin ilk yıllarında, Nazilerle Siyonist örgütler arasında gerçek ilişkilerin kurulduğu bugün biliniyor. 30’lu ve 40’lı yıllarda Avrupa’dan Filistin’e olan Yahudi göçü, Filistin’deki Yahudi nüfusunu ciddi sayılarda artırmış, ülkenin demografik nüfusu görmezden gelinemeyecek derecede değişmişti. Ve FKP ile Komintern her ne kadar Yahudi toplumunu bütün olarak Siyonizm ile özdeş görmese de, Budeiri’nin yaptığı şu tespite katılmamak mümkün değil:

“Yahudi işçilerin Arap ulusal hareketinin saflarına katılma isteği duydukları algısının hiçbir dayanağı yoktu. Açıkça bir Yahudi ulusal yurdu kurma amacıyla Siyonist göçmenler olarak Filistin’e gelmişlerdi Arapların ulusal bağımsızlığı elde etmeyi başarmaları Siyonist hülyaya ölümcül bir darbe indirirdi. Bu nedenle, İngilizler bu aşamada düşman olmaktan çok, müttefikti.” (Sf. 81)

Değişen koşullar, siyaset yapmanın zorlukları
Britanya mandası, durmaksızın devam eden Yahudi göçü, Komintern’in Doğu politikası, Arap toplumunun içinde bulunduğu durum, Nazilerin iktidara gelmesi, savaş başlayıp Naziler Sovyetler’e saldırınca Sovyet-İngiliz antifaşist ittifakı, partinin bira Yahudilere, diğeri Araplara dönük iki yüzü...

FKP bütün bunlara nasıl tepki verecekti ki? 1930’lu yıllarda Araplaştırmada ciddi yol kat eden parti (Genel sekreter olan Rıdvan el-Hilu, parti adıyla Musa, kat edilen yolu gösterir) 1936’daki Arap ayaklanmasında Arapları destekleyince, Yahudi üyelerde başlayan huzursuzluğu parti içinde bir “Yahudi Seksiyonu” kurarak aşmaya çalışacaktı. Oysa bu adım, partinin bölünmesini fiili bir durum haline getirecek, Parti MK’sı ile Seksiyon farklı seslenme kanallarını zorlayacak, en sonunda Seksiyon partiden ihraç edilecekti. 1943’te ise nihai ayrışma gerçekleşecekti.

Komintern’in Avrupa’da devrimci dalga geri çekildikten sonra gözünü Doğu’ya diktiği biliniyor. Sömürge topraklarındaki sömürge karşıtı kurtuluş mücadeleleri 20. yüzyılda dünya devriminin ayaklarından birisi haline de gelecekti. Filistin’e düşen rol de, İngiliz emperyalizmine ve onun “bekçi köpeği” Siyonizme karşı Arap ulusal kurtuluş mücadelesine omuz vermekten geçiyordu.

Parti, Sovyetlere saldırı başladığı zaman, o vakte kadar yürüttüğü “orduya yazılmama” propagandasından çark etmek zorunda kalacaktı. Ve o zamana kadar “baş düşman” olarak bilinen İngiliz emperyalizmine karşı ajitasyon, tahmin edileceği üzere tavsamaya başlayacak, Siyonizmle herhangi bir ilişkiye geçmeyi çok uzun süre reddeden parti, Siyonistlerin “sol” kanadı ile ittifak arayışlarına girecekti. İngiliz himayesindeki Filistin’de Britanya ordusuna yazılma propagandası, Yahudiler arasında etki yaratsa da, 1936 ayaklanmasında İngilizler tarafından katledilen Araplar arasında çok az teveccüh görecekti. Dahası, Yahudilerin Britanya’ya sempati duyması gibi, Araplar da açıkça Mihver ülkelerine hayırhah bakacak, parti bir de İngiliz sömürgeciliğinin Araplarda bıraktığı olumsuz hatıraları Arap toplumuna hatırlatarak ajitasyon yapan ve İngiliz karşıtı bir ayaklanma başlatmak isteyen Nazilere karşı Arap toplumunu uyarmak durumunda kalacaktı.

İşin içinden çıkabilen var mı? Filistinli komünistler şöyle çıkmaya çalıştılar:

“Arap kesimi, kendi ulusal toplumuna daha iyi hitap etmek için Arap ulusal hareketine daha fazla katılmaktan ve önündeki Yahudi engelini aşmaktan yana tavır koyarken, Yahudi kesimi ülkedeki neredeyse yarım milyon Yahudi’nin ‘ulusal bilinci’ni görmezden gelmenin güç olduğunu kavrayarak, partinin temel ilkelerinde revizyon yapılmasını sağlamak istiyordu.” (Sf. 187)

1943’teki ayrışma, Yahudi komünistlerin “FKP” adıyla yollarına devam etmesi, Arap komünistlerin ise 1944 yılında Ulusal Kurtuluş Birliği’ni (Üsbet el-Taharrür el-Vatani) kurmalarıyla sonuçlandı. Ancak her iki parti de, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle alevlenen Filistin’i bölme planlarına karşı çıktı Arap komünistler özellikle “Arap Filistin devleti” kurmayı önermek yerine, ısrarla Yahudilerin kültürel haklarının garanti altına alındığı demokratik ve bağımsız bir Filistin devletinden bahsettiler. Komünistler, kurulacak bir Yahudi devletinin kurulduğu haliyle kalmayacağı, bu devletin sürekli olarak Arap köylülerini topraklarından sürerek genişleyeceği Yahudi devletinin dışında kalan Filistin topraklarının da komşu Arap devletleri tarafından ilhak edileceği kehanetinde bulundular. Kehanet, çok geçmeden doğrulandı.

1943’teki ayrışma, Yahudi komünistlerin “FKP” adıyla yollarına devam etmesi, Arap komünistlerin ise 1944 yılında Ulusal Kurtuluş Birliği’ni (Üsbet el-Taharrür el-Vatani) kurmalarıyla sonuçlandı.

Uluslararası durum değiştiğinde, Birleşmiş Milletler’in Filistin’i bölme planı Sovyetler Birliği tarafından da onaylandığında, Filistinli Arap ve Yahudi komünistlere çok başka seçenek kalmıyordu. UKB, Filistin Komünist Partisi ile tekrar birleşiyor ve İsrail Komünist Partisi’ni oluşturuyordu. İsrail dışında kalan komünistlerse, Ürdün ve Mısır’daki KP’lerde mücadelelerini sürdürdüler.

Başarılı olup olmadıkları tartışılır ancak Filistinli komünistler, her ne olursa olsun birleşik bir Filistin’in ancak emperyalizme karşı Arap ve Yahudi halklarının mücadelesiyle kazanabileceğinden bir adım geri atmadılar. Parti Araplaştırıldığında bile Yahudilere dönük terör eylemlerine şiddetle karşı çıktılar:

“Filistin’de komünist hareket küçük boyutlu olmasına rağmen, yürüttüğü faaliyetlere ilişkin inceleme, keskin ulusal kutuplaşmayla belirlenen bir ortamda enternasyonalist bir tutum benimseyen bir partinin içine düştüğü ikileme ışık tutar.” (Sf. 277)

Ve en sonunda, özet şuydu:

“Bölünmeye verdiği destekle, Filistin’deki komünist hareket 1919’da Siyonizmin uzantısı olarak doğuşundan başlayarak tam bir daire çizmişti. Siyonizme şiddetli düşmanlık beslediği yirmi yılı aşkın süre sonra, Yahudi ulusal yurdunun kurulmasını kabul etme kararına varmıştı.” (Sf. 280)

Behçet Gültekin (soL)