Yüksek gerilim hattı işçileri soL'a anlattı: Gerilim yüksek, gelir az...

Türkiye'de yüksek gerilim hattı işçisi denildiğinde Ordu'nun Gölköy ilçesi akla geliyor. Yüksek gerilim hattı işçiliği ya da kendi deyişleriyle direk işçiliği Gölköy'de kuşaktan kuşağa aktarılan bir meslek haline gelmiş. Bu iş için il il, ülke ülke geziyor Gölköylü işçiler... Mesleğin zorluklarını, risklerini, sorunlarını Gölköylü iki işçiyle konuştuk...

Sinan Şen

Türkiye’yi aydınlatan emekçiler onlar…

Yerden metrelerce yüksekte, tel ve direk üstünde, kavurucu sıcakta, dondurucu soğukta çalışıyorlar.

Yüksek gerilim hattı işçilerinden söz ediyoruz… Yıllardır 100’den fazla ölümün, binlerce yaralanma ve sakat kalmanın yaşandığı bir iş kolu yüksek gerilim hattı işçiliği…

Türkiye’de bu iş kolunun ilk işçilerinin memleketi Ordu Gölköy… Gölköy’den yüksek gerilim işçileri Oktay Güler ve Tunca Güler’le, bu iş kolunda yaşanan sorunları, riskleri konuştuk. Bugüne ve geleceğe dair görüşlerini dinledik…

Yüksek gerilim işçiliğini nasıl anlatırsınız? Nasıl bir iş koludur, okurlarımıza kısaca söz edebilir misiniz?

O.G.: Bizim yaptığımız bu iş yılın belli vakitlerinde, eşimizden dostumuzdan haber geldikçe, bir araya gelip köyün erkekleri olarak mesafe ve çalışma şartları fark etmeksizin çoğu zaman döşeğimizi, yatağımızı, yastığımızı, bavulumuzu arabaya yükleyip ekmek parası kazanmaya gittiğimiz bir iş. Gittiğimiz yerlerde de çok az kişinin yaptığı, çalışma şartları zor olduğundan çoğumuzun da mecburiyetten yaptığı bir iş diyebiliriz.

“Direk işçisi” ya da “yüksek gerilim işçisi” diye anılıyor, siz hangisini tercih ediyorsunuz?

O.G.: Açıkçası bu söylediğiniz iki şey de bizim yaptığımız işi anlatan kelimeler ama köyde bir çocuğa “amcan, ağabeyin, dayın nereye gitti” derseniz “gurbette” diye cevap verecektir.

Peki sizi gurbete iten koşullardan bahsedebilir misiniz?

O.G.: Öncelikle köyde doğup büyümüş olmamız ve bunun beraberinde getirmiş olduğu yoksulluk, eğitim imkanlarına ulaşmakta ve eğitimi sürdürmekteki kısıtlarımız, yani nasıl bazı meslekler babadan oğluna kalıyorsa, bizde de direk işçiliği böyle…

Bu mesleğinin aile ve neredeyse bir ilçe (Gölköy) mesleği haline gelmesi ne zamanlardan başlıyor?

O.G.: Komşu köyümüz olan Aydoğan’daki eşimiz dostumuz 1960’ların sonunda İtalyanlardan bu işi öğreniyorlar. Türkiye’de Gölköylüler olarak bu işe başlıyorlar ve babalarımız için de çiftçilik ve hayvancılığa bir alternatif oluyor. Türkiye’de yüksek gerilim işçiliği bizim üstümüzden başlayarak ilerliyor. Zamanla Trabzonlular ve Maraşlılara da bu işi öğretmişiz. Şu an sektörde bu iller de var.

'ÇOK TEHLİKELİ' MESLEKLER SINIFINDAN 

İş koşullarınız nasıl? Çalışma saatleriniz ve günleriniz örneğin… Genel olarak bu mesleği anlatır mısınız?

O.G.: Diğer mesleklerle kıyasladığımızda bizim işimiz “tehlikeli” ve “çok tehlikeli” meslekler sınıfına giriyor. Türkiye’deki ortalama işçi gelirine kıyasla fena olmayan bir gelirimiz olsa da, sigorta primlerimiz asgari ücret üzerinden yatıyor. Kalıcı eğitim belgesi verilmiyor, her yeni işte yeni belge almak zorunda kalıyoruz. Bu sektörde birden fazla taşeronlaşma var, bu da bizim gerçek hakkımızı almamızın önüne geçiyor. Erken emeklilik ve yıpranma payımız yok. Proje işleri yaptığımızdan dolayı sigortamız en fazla yılda 8-9 ay yatıyor ve sürekli sigorta giriş çıkışı oluyor. Ben 1999 yılında üniversite eğitimime devam ederken bulduğum boşluklarda gurbete gittim ve orada deprem hasar tamiri yaparken yüksek gerilim direğiyle birlikte düştüm, sağ ayağım kırıldı. Bu nedenle okulu bıraktım, uzun süre sakat gezdim yani her an ölümle ve iş kazalarıyla karşı karşıyayız. Her yıl hayatını kaybeden ve onlarca sakat kalan meslektaşımız oluyor. Yerden yukarıda cambaz gibi dolaşarak, hayatımızı kazanmak ile kaybetmek arasında gidip geliyoruz…

'SİGORTAMIZDAN, YEMEĞİMİZDEN KISINTILAR OLUYOR, SESİMİZİ DUYAN YOK'

T.G.: Çoğu işte yemeğimizden, sigortamızdan ve barınma şartlarımızdan kesintiler oluyor. Bizim mesleğimiz sabit bir mekana bağlı olmadığından, sesimizi duyurabileceğimiz kanallarımız yok. Sendikalar olsa da sendikaların durumu zaten belli. Biz en ağır şartlarda çalışıyoruz ama hiçbir sendika ya da siyaset bize ulaşmıyor, biz bu işi yapmazsak Türkiye karanlıkta kalır, bu işi yapan az sayıda işçiden oluşsak da bize gereken önem verilmiyor.

Yakın çevrenizde sizin gibi kaza yaşayan veya hayatını kaybeden tanıdıklarınız oldu mu?

T.G.: 1988 yılının 16 Martı'nda ben babamı bu iş yüzünden kaybettim. Direğin dibinin boş olması yüzünden yani iş güvenliğinin sağlanamamasından dolayı küçük yaşta babasız kaldık. Annem bize, ağabeyime ve bana hem annelik hem babalık yaptı. Ruhsal ve ekonomik olarak çok zorluklar yaşadık. Babasız büyümek zor, baba sıcaklığını doyasıya tadamadık. Yüksek gerilim direğiyle birlikte evimizin direği de yıkılmıştı ama hayata o günlerden sonra hep daha soğukkanlı bakmayı ve güçlü olmayı öğrendim. Ama bu işi uzun süre yapmak istemiyorum. Çünkü geride babasız çocuklar ve üzgün bir eş bırakmak istemiyorum.

İlçenizin, beldenizin erkekleri direk işçiliği, sizin tabirinizle “gurbete” giderken; kadınların iş ve sosyal yaşamdaki durumları nedir?

O.G.: Bizim oranın kadınları 55 yaş üstü okuma yazma bilmezler, 30-55 arası ilkokul mezunudur ama 2000’lerden sonra durum değişmeye başlasa da, tek tük üniversite okuyan çıksa da, çoğu bağ bahçe işleriyle, hayvancılıkla ve çocukların bakımıyla ilgileniyor. Erkekler yılın çoğunluğunda gurbette olduğundan ve evin tek gelir kaynağı olduklarından, kadınların çalışmasına veya kız çocuklarını eğitim için aileden uzağa göndermeye sıcak bakmıyorlar. Başka şehre kız çocuklarını okumaya gönderene kötü gözle bakılıyor, tutucu, dinci bir mahalle baskısı altında yaşıyorlar. Dini yönlendirme çok fazla, bu dincilerin de ne halt olduğu belli. Her gün haberlerde görüyoruz, çoğumuz böyle olmasını istemesek de geride kalanlara uzaktan müdahale edemiyoruz. Gezici bir hayatımız var işte, aile kuramıyoruz, yalnız ve mutsuz bir hayat sürüyoruz…

'KIT KANAAT GEÇİNİYORUZ, DERDİMİZİ KİMSE DİNLEMİYOR'

Türkiye’nin bugünü ve geleceği hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Bahsettiğiniz kötü iş ve yaşam koşullarının çözümü nasıl sağlanır, bir umut görüyor musunuz?

O.G.: Eskiden olsa 4-5 ay çalışarak ailelerimizin geçimini yıl boyu sağlayabiliyorduk. Artık yıl boyu çalışsak bile ay sonunu kıt kanaat getiriyoruz. Dediğim gibi bizim ailelerimizde sadece erkekler çalışıyor. Para kazanılsa dahi mutlu olma imkanımız çok az. Çünkü temel ihtiyaçlarımız ev kirası, faturalar, çocukların eğitimi, gıda masrafları, ulaşım için harcadığımız her kuruş için sosyal yaşamımızdan kısmak zorunda kalıyoruz.

'ÜYESİ OLDUĞUMUZ CHP'YE ARTIK UMUT BAĞLAMIYORUM'

Ülkemizde maalesef şahsi çıkarlar, toplumsal çıkarların önüne geçmiş durumda. Toplumsal değerlerimiz ve ekonomimiz gün geçtikçe kötüye gidiyor, siyasetçiler derdimizi dinlemiyor. Bu zamana kadar sizden başka kimse iş hayatımızı, dertlerimizi sormadı.

Yıllardır üyesi olduğumuz, emek verdiğimiz CHP’ye artık umut bağlamıyorum. Hiçbir sorunumuzla ilgilenmiyor, yüz çeviriyorlar, geçiştiriyorlar, iş biraz ranta dönmüş durumda. Ben gazetecileri de sevmem ha…  

Bu gazete işçilerin gazetesi ama, işçi sınıfının gazetesi, sevebilirsin…

O.G.: Ben değişime her zaman inanıyorum. Her şeyin değişebileceğine inanıyorum. Ancak önce dincilerden, insanların inançlarını sömürenlerden kurtulmak, özgür olmak gerek…

'TKP'Yİ YENİ YENİ TANIMAYA BAŞLIYORUM...'

T.G.: Ülkenin yönetimi, ekonomisi ve yaşam koşulları gerçekten kötü. Ben Gezi Parkı eylemlerini hatırlıyorum, herkes umut bağladı ama benim Gezi’den de pek umudum yoktu, çünkü halk birlik değildi ve Gezi hareketi çok parçalıydı. Komünistlerin yaptıkları bana daha fazla umut veriyor. Çünkü yapılanları görüyorum. Ben de CHP üyesiyim ama son kurultaydan sonra, ben de partiden soğumaya başladım. Parti içinde sözümüz geçmiyor, dini siyasete alet etme ve ekonomik çıkarları için partide olanlar var. Ve partinin emperyal güçlerin kontrolü altında olduğunu düşünüyorum. Atatürkçülük maskesiyle politika yapılıyor, ben Atatürk’ü işgalcilere karşı direnmiş bir devrimci olarak görüyorum ama maalesef Atatürk sevgisi üzerinden insanların duygularıyla oynanıyor. Ben devrime inanıyorum, devrimci ve bilime dönük politikalarla bu ülkenin kurtulabileceğine inanıyorum.

Yeni yeni TKP’yi tanımaya başlıyorum ama sosyalistlerin başarılı olmak için, daha fazla devrimciyle daha güçlü şekilde bir araya gelmeleri gerektiğine inanıyorum

Dünyada ve Türkiye’de çıkarları birbirine taban tabana zıt iki sınıf var: Burjuva sınıfı ve işçi sınıfı. Sizce CHP işçilerin partisi mi?

O.G.: Biz işçiyiz ama CHP bizim sorunlarımıza ilgisiz duruyor. Patronlara daha yakın. TKP işçileri savunuyor ama komünistler bize ve çevremize çocukluktan beri hep kötü anlatıldı. Aile hayatları yok denildi, terörist denildi ama belli ki öyle değil… Yeni yeni anlıyoruz.

T.G.: Ben de CHP’yi işçilerin partisi olarak görmüyorum…

'TKP'Yİ DAHA YAKINDAN TANIMAK İSTİYORUZ...'

Son aylarda TKP birçok ilde “Halkın seçeneği güçleniyor” başlığıyla toplantılar yapıyor. Şehrimizde de olacak, bu toplantılara katılmayı düşünür müsünüz?

O.G. ve T.G.: İş koşullarımız gereği her zaman aynı şehirde olamıyoruz ancak toplantılarla zamanımız denk gelirse tabii ki TKP’yi dinlemek, daha yakından tanımak isteriz…