Sağlık Bakanlığı hekim açığını yanlış hesaplıyor

Sağlık Bakanlığı hekim açığını yanlış hesaplıyor, daha önemlisi yanlış noktaya odaklanıyor.

İlker Belek

Sağlık Bakanı 20 bin uzman ve 10 bin pratisyen hekime ihtiyaçları bulunduğunu, bu açığı yurt dışından hekim ithal ederek gidereceklerini açıklamış. Nasıl hesaplamış onu açıklamamış, ama onların kriterlerine göre bile hesabın yanlış olduğu açık. Şöyle:

Bugün birinci basamakta sağlık kurumlarında, aile sağlığı merkezleri oluyor, çalışan hekim sayısı 23 bin.  Türkiye’de yıllık muayene sayısı yaklaşık 600 milyon. Bunların yaklaşık yarısı birinci basamağa başvururken, kalan yarısı doğrudan hastanelere gidiyor. Birinci basamakta çalışan hekimler her yıl 300 milyonluk hasta muayene iş yükünü sırtlanıyorlar. Başka işleri de var. Ancak işlerinin yalnızca hasta muayenesi olduğunu kabul etsek bile, birinci basamakta çalışması gereken hekim sayısı için şöyle bir hesaplama yapmak gerekir:

Hekim bütün gün yalnızca hasta muayene etse, günün sekiz saatinde kesintisiz bu işi yapsa, muayene ettiği her hasta için Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği gibi ortalama 15 dakika zaman ayırsa, birinci basamakta gerekli hekim sayısı 37500 olur. Dolayısıyla, Bakanlığın perspektifi kabul edildiğinde, birinci basamakta gereksinim duyulan hekim sayısı 15 bin kadardır.

Birinci basamakta çalışan hekimin hasta muayenesi dışında kronik hastalıkların izlemi, hasta ve riskli bireylerin evde takibi, sağlık eğitimi, personel denetimi, çalışma planlarının yapılması gibi başka işlerinin de bulunduğu, dolayısıyla günlük çalışmasını tümüyle hasta muayenesi için kullanamayacağı dikkate alındığında açık daha da büyür. Bakanlığın açığın 10 bin olduğu açıklamasından bu işlerin hiç birisini gündemine almadığı ortaya çıkıyor.

Öte yandan, olağan koşullarda hasta yükünün en fazla %10’unun hastanelere yansıması, %90’ının sorununun birinci basamakta çözülmesi beklenir. Türkiye’de bu bakımdan da anormal bir durum söz konusu. Bunun nedeni sevk sisteminin işletilmemesi ve popülist nedenlerle, hastaların istedikleri hastaneye başvurmalarına izin verilmesi. Sağlık Bakanı hastanelerde 20 bin hekime ihtiyaç var derken bu anormal durumu bir veri olarak kabul ederek çözüm geliştiriyor.

Hekim açığının yabancı hekimlerle kapatılmaya çalışılması ise apayrı sorunlar yaratmaya aday bir tercih. En azından hastalarla iletişim sorunları gibi. Üstelik nüfusu hala büyük hızla artan Türkiye gibi bir ülke için bu çözüme süreklilik kazandırma da ayrı bir sorun.

Yukarıda da değindiğimiz gibi bunların tümü toplumun bugünkü hastalık yükünü ve muayene talebini sayısını veri olarak kabul edip gerçekleştiren değerlendirmeler. Böyle yapıldığında, hekim açığı sorununa saplanmak ve hizmet, ilaç, teknoloji kullanımını pompalayan sağlık şirketlerinin tutsağı olmak kaçınılmaz.

Oysa, sağlık insan gücü tartışmalarında esas olarak toplumun sağlığının nasıl korunacağı ve hastalık yükünün nasıl azaltılacağı konusuna odaklanılmalıdır.

Bu yapılmadığında tedaviye odaklı perspektifle “hekim açığı nasıl kapatılır ?” sorusu gündemi tek başına işgal eder hale gelir. Türkiye’de olduğu gibi. Oysa Türkiye obezite, hipertansiyon, diyabet, sigara alışkanlığı, kalp damar sistemi hastalıkları gibi diğer bütün hastalıklara da temel oluşturan kronik hastalıklarda Avrupa’da önde yer alan ülke konumunda. Bu hastalıklardaki artış hızı bütün öngörülerin üzerinde gerçekleşiyor. Örneğin 2000’lerin başında yapılan araştırmalarda diyabet sıklığı %7 kadardı ve o zaman bugünler için en çok %10 oranı tahmin ediliyordu. Yapılan araştırmalar diyabet sıklığının %16 düzeyinde olduğunu gösteriyor.

Kronik hastalıkların nedeninin yaşam tarzı olduğunu biliyoruz. O halde hastalıklarla baş etmenin yolu tıp ortamı dışında daha kapsayıcı toplumsal çözümler geliştirmeyi zorunlu kılıyor.

Hekim sayısını artırmaktan, halkın tedavi edici sağlık hizmeti talebine nasıl verileceğine yanıt aramaktan önce bu noktaya odaklanmak gerekir. Aksi, bir girdaba kapılmak olur.