Rekor Kauçuk emekçisi anlattı: Hayatımızı hiçe sayıyorlar!

Keyfi işten çıkarmalar, uzun çalışma süreleri, ödenmeyen mesai ücretleri, neredeyse her gün yaşanan iş kazaları... 'Kauçuk sektörünün lideri' olan Rekor Kauçuk'ta çalışan bir işçi, kendilerine reva görülen sömürüyü soL'a anlattı...

soL Haber - Eskişehir

1947 yılından beri faaliyet gösteren ve "kauçuk sektörünün lideri" olarak patron gazeteleri ve dergilerinde ismi sürekli duyurulan Rekor Kauçuk, 50 milyon dolarlık yatırım yaparak son iki yıldır Eskişehir Organize Sanayi Bölgesinde faaliyetini sürdürüyor. 

Şirketin Genel Müdürü Selahattin Algan, yapılan yatırımla Eskişehir OSB’de yaklaşık 250 kişilik bir istihdamla üretim kapasitelerini üç katına çıkardıklarını anlatırken gururlanıyor. Ancak Algan'ın bu gururlanması istihdamı artırmak gibi görünse de gerçek herkesin bildiği gibi: Yüksek kâr.

Peki Sampa Otomotiv, UPK ve Kros Otomotiv gibi özellikle dünya otomotiv devlerine malzeme tedariki yapan firmalarla çalışan Rekor Kauçuk’un var olmasında en büyük paya sahip olan emekçilerin cephesinde durum nedir?

soL Haber'e konuşan bir Rekor Kauçuk işçisi, sömürünün detaylarını ve elde edilen bu kârın kaynağını anlatıyor.

Çalışma şartlarından bahseder misiniz?

Toplam 250 kişinin çalıştığı firmada, çalışanların 200’ü mavi yakalı. Firmanın resmi olarak belirtilen çalışma saatleri günde iki vardiya olarak sabah 08.00 akşam 17.30 ve akşam 22.30 sabah 08.00’dir. Ayrıca yasal olarak haftalık çalışma süresi tamamlandığından dolayı cumartesi ve pazar günleri tatil olarak belirtiliyor.

Firmanın gerçek yüzüne gelecek olursak uygulanan çalışma saatleri sabah 08.00 akşam 20.00 ve akşam 20.00 sabah 08.00 şeklinde. Gün içinde yarım saatlik iki yemek molası dışında bizlere resmi olarak bildirilen mola uygulamaları yok. Hafta tatili bir yana herkes ayda sadece bir gün dönüşümlü olarak izin kullanabiliyor. Bu uygulama ile yıllık yasal 270 saatlik fazla mesai süresinin 2-3 ayda üstüne çıkılıyor.

Çalışma saatlerinde size bildirilmeden değişiklik yapılıyor mu?

Evet yapılıyor, hatta verilen sözler tutulmuyor... İş görüşmelerinde hafta sonlarının tatil olduğu ve tek vardiya çalışıldığını söylemişlerdi. Kısa bir süre sonra üç vardiyaya geçileceğini ve çalışma düzeninin bu şekilde olacağını söylediler. Bir süre sonra önceden bildirim yapılmadan ansızın dediklerini yaptılar ve üç vardiyaya geçildi. Sonra yine bildirim yapılmadan iki vardiyaya geçileceğini söylediler. Bir süre bu şekilde çalıştıktan sonra yine vardiya saatlerinde değişiklik yapılarak iki vardiyanın da 12’şer saat olacağı söylendi. O gün bugün bu şekilde çalışıyoruz. Bize bu durumun bir geçiş süreci olduğu ve sabretmemiz söylendi, o yüzden idare edebileceğimizi düşündük. Ancak aradan aylar geçmesine rağmen bu durum devam ediyor. Konu ile ilgili sıkıntılarımızı ilettiğimiz zaman doğru düzgün bir cevap da alamıyoruz. Hatta çok konuştuğumuz düşünüldüğü için üstü kapalı tehdit ediliyoruz.

Ama işin aslını biliyoruz, firmanın mesai sürelerini artırmadaki asıl amacı daha az işçiyi daha uzun süre çalıştırarak maliyetleri düşürmek.

Keyfi olarak işten çıkarmalar var mı?

Olmaz mı! Firmanın güvendiği birkaç adam var. İstanbul’dan beraberlerinde getirdikleri, Eskişehir’den de bunlara dahil olanlarla birlikte patronculuk yapan bir ekip var. İşini çok düzgün de yapsan, herhangi bir sorun yaşamasan da bu adamlarla ters düşüyorsan işten çıkarılırsın. Mesela bir arkadaşımız var haksızlıklara boyun eğmeyen öte yandan işini düzgün yapan bir çocuktu, bu adamlarla anlaşamadığı için kovuldu. Sebep olarak da sivri dilli ve asi olduğu söylendi. Onların istediği şu; kafalarına vuracaklar işçinin, işçi de sesini çıkarmayacak.

Mesela bir aile firma içine virüs gibi yayılmış. Adam işe girmiş kardeşini almış bacanağını almış, yeğenini almış fabrikanın önemli noktalarına yerleştirmiş. Bunların hepsi bir isyan etse fabrika durur. Zaten bu ailenin düğünü, cenazesi falan olduğunda üretim duruyor.

Bir de firmanın iş güvenliği uzmanının çalışma koşullarımızı düzeltmeye çalıştığı için firma yöneticileri ile arasının açıldığını ve işten çıkarıldığını düşünüyoruz.

İşten çıkarılma korkusu var mı?

Var tabii, insanlar az önce anlattığımız örnekte olduğu gibi bir durumun kendi başlarına da gelebileceğini düşündükleri için durumu kabulleniyorlar.

Başka bir örnek de rahat tavırları sebebiyle işten çıkarılan bir arkadaş. Buradaki rahat tavırlardan kasıtlarının ne olduğunu bilmiyoruz tabii.

Yine bir başka bir örnek, bir işçi arkadaşımız amiri geldiğinde ayağa kalkmadığı için işten çıkarıldı. Bir nevi ego tatmini yani… Yani işten çıkarmalar için sebep çok ve insanlar korkuyor.

Çalıştığınız ortamların şartları nasıl?

Çalıştığımız ortamlar kâbus gibi ve sağlığımız açısından çok kötü… Havalandırma sistemlerinin çalışmamasından dolayı kauçuk sektöründe kullanılan kimyasalların çıkardığı tozu ve dumanı soluyoruz. Ayrıca ortam sıcaklığı çalışmaya uygun değil ve kışın fabrika oldukça soğuk oluyor.

Peki ya iş kazaları?

Uzun çalışma saatleri ve ortam koşulları düşünüldüğünde iş kazasının olmama şansı yok zaten. Özellikle üretimde çalışanların sürekli olarak ellerinde taşıdıkları kauçuk kesme bıçakları yüzünden ufak da olsa neredeyse her gün kesilmeler yaşanıyor. Çalışanlar sürekli olarak rapor alıyorlar. Bir beyaz yakalı personelin kolunun makineye sıkışmasıyla kolu kırıldı ve yaşanan süreç işten ayrılmasıyla son buldu. Zaten firmanın iş kazalarında tutanak tuttuğuna inanmıyoruz. Mesela bir iş kazası örneğinde yaralı işçi, hastane kapısına götürülüp kapı önüne bırakılmış. Arkadaşımız hastaneye iş kazası dediği için, firma ifadeye çağrılmış ama yetkililer çağrıya cevap vermeyerek para cezasıyla bu durumdan sıyrılmışlar. Firmada devamlı olarak duran bir revir çalışanı yok, pansumanımızı kendimiz yapıyoruz. Ayrıca gece vardiyalarında çalışanların başına bir şey gelse, hayatımız tamamen ambulansın geliş süresine bağlı. Çünkü ne bir sağlık görevlisi var ne de ulaşım için bir aracımız var. Anlayacağınız hayatımızı hiçe sayıyorlar.

Bu koşullar karşısında işten ayrılanlar çok oluyor mu?

6 ay öncesine kadar çok fazla sirkülasyon oluyordu. Ancak şimdi fazla mesailerden gelen ek ücretlere mecbur olanlar, günde 12 saat ve izinsiz çalışmayı göze alabilenler hâlâ çalışmaya devam ediyor. Fabrika aynı ücret politikası ile üç vardiyaya döndüğünde yine sirkülasyon başlar.

Zaten mesai olmadan ücret yeterli gelmiyor. Üstelik bu durum sadece Rekor Kauçuk'un değil emekçilerin çalıştığı tüm fabrikaların sorunu.

Peki bir sendikanız var mı?

Yok ama bireysel olarak sendikalaşmaya gitmek gerektiğini düşünenler var. Ancak sendikanın kurulması için çoğunluğa ihtiyaç var. İnsanlar işlerini kaybetme korkusundan dolayı konuyu dillendiremiyorlar. Daha önce İstanbul’daki fabrikada sendika girişimi olmuş, ancak firma içerisinde terfi vaadiyle satın alınan bazı işçiler, bu girişimin öncülerinin işten çıkarılmalarına sebep olmuşlar.

Bireysel çıkarlarını ön planda tutarak işbirliğine giden kişiler daha sonra patronların tam anlamıyla kölesi oluyor ve her konuda taviz vermeye mecbur kalıyorlar.

Sınıf bilinci ile değil sadece ücret artışı vaadiyle bir sendikanın gerekliliğini savunursan bu tür örneklerle karşılaşabiliyorsun.

O yüzden öncelikle örgütlü hareket etmeyi ve sınıf bilincini kavramak gerekiyor.