Pronet işçisi anlatıyor: Kaşıkçı Elması'nı koruyorlar ama biz ölsek de olur

Alarm sistemleri satan ve Merkez Bankası'ndan Topkapı Sarayı'na dek pek çok kurumla anlaşmalı olan Pronet, işçi güvenliğini umursamıyor. soL'a konuşan Pronet işçisi, 'can güvenliği istedim, konfor arayışıyla suçlandım' diyor.

Haber Merkezi

Pronet, alarm sistemleri satan bir güvenlik şirketi. 3 bine yakın satış personeli olan şirketin, pek çok şehirde genel merkezi ve bayileri bulunuyor. Satışları bu noktalar üzerinden yapan Pronet’in ayrıca çağrı merkezi ve montaj ekibi de var. Yaklaşık 250 bin abonesi bulunan şirket Merkez Bankası, Vakıfbank, Topkapı Sarayı, İş Bankası, Garanti Bankası gibi kurumların da alarm sistemlerinden sorumlu.

Ancak "güvenlik" kaygısı, söz konusu emekçiler olduğunda buharlaşıyor. soL’a konuşan Pronet işçisi, şirketin, tacize uğradıklarını bilmesine karşın çalışanlarını müşterilerin evine yollamaktan çekinmediğini aktarıyor.

Ankara'da yaşayan 36 yaşındaki A.Z., İstanbul'da bir üniversitede lisansını tamamlamış ama mesleğini hiç yapmamış. Pronet’te satış müdür yardımcısı olarak çalıştıktan 6 ay sonra da, iş arkadaşı kadının 79 yaşındaki bir müşteri tarafından tacizine göz yumulduğu gerekçesiyle istifa etmiş.

Yöneticilerin “idare et, sözleşmeyi imzalat” dediği kadın, müşterinin önce telefonla tacizlerine maruz kalmış, ardından sözleşmeyi imzalatmak için gittiği evden iş arkadaşlarına “beni gelip buradan alın” diyerek kurtulmuş. Gölbaşı’ndaki villadan aldığı iş arkadaşının kötü durumda olduğunu, psikolojik olarak çöktüğünü söyleyen A.Z.; “Benim ekibimdeydi, duruma olması gerektiği gibi müdahale edemedim, göz yumduğumu düşündüm ve kendimi berbat hissettim, istifa sebebim buydu” diyor.

Satış personelinin müşterilerle yemeğe çıkmasının, sosyalleşmesinin beklendiğini söyleyen A.Z., “Ben de biriyle yemeğe çıktım ama erkek olduğum için benim durumum ofiste şaka konusuydu yalnızca, oysa bu her durumda onur kırıcı bir şey” diyor. 

CEO’NUN İTİRAFI: BAŞARIMIZI 1 AYDA İŞLERİNE SON VERMEYE BORÇLUYUZ

A.Z., bir bayide ortalama 30-40 kişinin çalıştığını, en dikkat çekici noktanın ise hızına yetişilemeyen sirkülasyon olduğunu söylüyor: “Genel merkezden gelen yöneticilerin yaptığı bir toplantıda, şirketin CEO’su Alp Saul ‘Başarımızı şuna borçluyuz, yeni aldığımız satış personeli ilk 1 ayda satış yapamazsa işine son veriyoruz’ diyerek ticari sırrını paylaşmıştı.”

A.Z.; “6 ay içinde 30’a yakın işten çıkarma oldu ve hiçbiri parasını alamadı. Hepsi yalnızca 1-2 ay çalışabildi. Genel merkezdeki çalışanların da sürekli işten atıldığını, orada da sirkülasyonun çok olduğunu biliyorum” diyor ve ekliyor: “Hesap edin, 20 günlük hak edişi bin TL olsa, bunun gibi 30 kişi olsa, bir bayinin buradaki kârını düşünün.”

Şirkette satış kotası bulunuyor. Prim almak için her ay en az 3 satış yapmak gerekiyor.

A.Z.; “Bardak satmak gibi değil, 2 senelik kontrat yapılıyor ve dolar üzerinden ödeme gerçekleştiği için insanlar kolay ikna olmuyor” diyor.

Öte yandan şirket sahada o kadar çok temasta bulunmuş ki, yeni temas arayışlarının çoğu zaman püskürtüldüğünü söyleyen A.Z.: “O kadar çok ziyaret edilmiş, aranmış ki insanlar, biri bana ‘Buraya Pronet için gelme de ne için istersen gel’ dedi. Mahkemelik olanlarla çok karşılaşıyoruz, dolar bazında sözleşmeler nedeniyle, dolar fırlayınca ödemesini yapamayanlar icralık oluyor” diyor.

‘EMNİYETLE BAĞLANTIMIZ VAR DİYE YALAN SÖYLÜYORDUK’

Yalan söylemek zorunda da kaldıklarını aktaran A.Z.; “Alarm sistemi çalıştığında emniyete en hızlı biz ulaşıyoruz. Özel bağlantılarımız var” dediklerini ancak bunun gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmadığını belirtiyor: “Alarm emniyete iletilir ve ondan sonrası uygun polis ekibinin varlığına bağlıdır. Bu şirketin elinde olamaz.” 

Mesai bitiminin normal şartlarda akşam 7 olduğunu ancak satışlar düştüğünde geç saatlere kadar toplantılar düzenlendiğini söyleyen A.Z., çalışanı hor gören, “hadi bana şu kalemi sat” diye sınavlara tabi tutuldukları toplantıların bezdiriciliğini vurguluyor: “Beceriksizliğimiz yüzümüze vuruluyordu, son olarak cumartesi tatilini de iptal ettiler.”

'CAN GÜVENLİĞİ İSTEMEK, KONFOR ARAYIŞI OLDU'

Şirket, ekiplerine saha faaliyetleri için araç veriyor. “Fırsat” gibi gösterilen bu durum, sahada çalışırken hem iş güvenliği hem de başka insanların yaşamını tehlikeye atan sonuçlar yaratmış. “Kar mevsiminde yaz lastikleri, tutmayan frenlerle yola çıkıyorduk ama patronumuz Range Rover’a biniyordu” diyen A.Z., frenleri tutmadığı için bir yayaya çarpma tehlikesi atlatmış. Durumu patrona söylediğinde ise konfor aramakla suçlanmış, “can güvenliği talebim konfor merakı oldu” diyor.

“Bir örgütlenme zemini var mıydı” diye sorduğumuzda; “İmkanı yoktu çünkü zaten giren 2 ay çalışıyordu, ben en uzun çalışanlardan biriydim” yanıtını alıyoruz.

“Şov”un bir parçası olarak çalışanlarından “kahraman”lar olarak bahseden şirket, “Kaşıkçı Elması”nı koruyor belki ama, işçilerini pek de umursuyor gibi görünmüyor.

Yeni bir işe başlayacak olan A.Z., tekrar üniversite okumak istiyor. Akşamları 7 yaşındaki kızıyla birlikte ders çalışan ve üniversite sınavına hazırlanan A.Z., “Çevremdekiler bana borçlarımı hatırlatıyor, parayla hiçbir zaman çok işim olmadı, severek yapabileceğim bir işim olsun istiyorum” diyor.