İşçiler 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin kararını nasıl aldı: İşte tarihi DİSK toplantısında yapılan konuşmalar

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 46 yıl önce bugün yakın tarihimizin ilk ve en büyük işçi kalkışmasının karar altına alındığı büyük bir toplantı gerçekleştirdi. İşçi sınıfının devrimci sendikasını hedef alan emek düşmanı yeni sendika yasasına karşı ertesi gün yüz binlerce işçi sokağa dökülecekti.

Takvim yaprakları 14 Haziran’ı gösteriyordu. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 46 yıl önce bugün farklı işyeri ve sektörlerden işçi temsilcileri ve sendikacıların katılımıyla, Lastik-İş’in Merter’deki binasında tarihi bir toplantı gerçekleştirdi.

Dönemin hükümeti artan sınıf hareketlerinin ve DİSK’in giderek büyüyen örgütlü gücünün önünü almak için yeni bir sendikalar yasasını meclis gündemine getirmişti. Günler öncesinde ise, DİSK’in Türkiye İşçi Partisi’nin kongre kararıyla kurulduğu ve komünist olduğu yönünde bir algı operasyonu başlatılmıştı. Yeni sendika yasası, toplu sözleşme yapılabilmesi için işyeri ölçeğinde %51 olan temsil zorunluluğunu, sektörde %51 olarak değiştirmekte, DİSK’i toplu sözleşme yapamaz hale getirmeyi ve yok etmeyi amaçlamaktaydı. 

DİSK, Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk ve diğer hükümet üyelerine telgraflarla uyarıda bulundu ve görüşme talep etti. Ancak görüşme talebine yanıt olumsuzdu. Bunun üzerine tüm sendika ve işyeri temsilcileri toplantıya çağırıldı. Bu toplantıya katılan işçiler, sermaye sınıfına ve hükümetin emek düşmanı saldırılarına karşı ateş püskürdü ve eylem kararı alarak, beş kişilik bir komite seçti.

Toplantıda yapılan işçi konuşmalarından seçtiklerimizi, Türkiye işçi sınıfının ayağa kalktığı o tarihi günlerin atmosferini yeniden deneyimletmek amacıyla, okurlarımızla paylaşıyoruz.

(Yapılan konuşmalar, polisin ele geçirdiği ve daha sonra direnişçi işçilere karşı açılan 25 sanıklı davanın iddianamesine eklenen ses kaydında yer almaktadır.)

İsmi tespit edilemeyen konuşmacı: Arkadaşlar, Maden-İş dördüncü bölge temsilcisi ve Süleyman Demirel’in kardeşi Şevket Demirel’in Haymak Fabrikası’ndan işçi temsilcisi başkanıyım. Biz işçiler, ufacık bir hareketimizle, böyle bir saldırış yaptığımız zaman hemen patronlar tarafından devletin askeri, jandarması ve polisi derhal fabrikamıza yığılmaktadır… Arkadaşlar, bizlerin alın teri ile kazanmış olduğumuz haklarımızı yiyen işverenler ve yavrularımızın rızkını yiyen sarı şebekeler tarafına her an karşı koyacağız.

Arçelik’ten adı tespit edilemeyen bir işçi temsilcisi: Kardeşlerim bugün bizler Türkiye’de ilk defa işçi sınıfının gücünü ortaya koymak üzere toplanmış bulunuyoruz. Bugün en mutlu günümüz olması gerek. Bugün bizlerin, fabrikada çalışan işçilerin sözlerinden bizim düşmanlarımızın korkması gerek. Onun için arkadaşlarım, kardeşlerim burada çok iyi düşünmemiz lazım. Biz ne kadar güçlü isek, karşımızda da o kadar güçlü olan ve bu gücün senelerden beri organizesini yapan bir takım güçler mevcuttur. Bunun en başta geleni ülkemizdeki basındır. Türkiye’deki basın tamamen bizlerin karşısında olan –bizlerin, her an her saniye- kişilerin, patronların, işverenlerin ve Amerikan patronlarının emrindedir. Görüyoruz arkadaşlar, bu yasa meclise üç ay önce verilmiştir. Üç aydan beri gazeteler sadece üçüncü sayfalarda, ikinci sayfalarda haber vermekteler. Bugün fabrikalarda çalışan işçi arkadaşların yeteri kadar bu kanunun çıkıp çıkmayacağından dahi haberi yok. İşte bütün bunları göz önüne almamız lazım. Biz yarın harekete başladığımız zaman, bu basın yine bizim karşımıza dikilecektir.

Türk Demir Döküm Fabrikası’ndan adı tespit edilemeyen işçi temsilcisi: Kardeşlerim, bizim namusumuz gibi koruduğumuz sendikaları kapatmak isteyenler kapatabilirler ama bizim kafamızdaki bilgileri asla kapatamayacaklardır. Onun için hepinizi saygı ile selamlarım, vazifenizde başarılar dilerim.

Kemal Keskin: Arkadaşlar, görüyorsunuz ki emperyalizmin uşakları son oyunlarını oynamaya başladılar. Türk-İş yöneticileri ekmek teknelerine tabii ki tekme vurmak istemiyorlar. Çünkü A.İ.D’den aldıkları paranın miktarını da hesap ettik. Zamanla satılmışlıklarını bir defa daha ispat etmeye kalktılar. Çünkü ağababaları kulaklarını çekti. Biz güçlendikçe, işçi sınıfı DİSK’e gönül bağladıkça artık yavaş yavaş Amerikan emperyalizminin parası da kesilmeye başladı. Çünkü dikkat ederseniz yabancı sermayenin tamamen Türkiye’de bulunan işyerlerinin çoğu DİSK’e bağlı sendikalar tarafından sözleşmelere bağlanmaktadır. Arkadaşlar, devrimci işçinin bir görevi vardır: burjuvanın çıkarttığı işçiden yana olmayan kanunu yırtıp onun suratına atmaktır. Biz bugün bunu yapacağız, hiçbir kimse bunun önüne geçemeyecektir. 

Maden-İş Sendikası 7. Bölge İşyeri Temsilcisi Neşet Demircan: Arkadaşlar, görüyorsunuz Ankara’da ne laflar dönüyor. Bu namussuzlara ne kadar daha müsaade edeceğiz! Bu namussuzlara ne zaman hadlerini bildireceğiz! DİSK’in bünyesinde Türk işçisi olarak ağırlığımızı koymuş durumdayız.

Cizlavet Lastik Fabrikası Baş Temsilcisi Celal Doğan: Kıymetli arkadaşlarım, burada alacağımız kararlar nedir biliyor musunuz? Nedir? İlk önce memleket, ikinci devlet, üçüncü sabahleyin kahvaltı yapamayan ve çocuğuna 25 kuruş veremeyen işçi arkadaşlarımızın haklarıdır. Bu karara karşı çıkacak hangi kitle, hangi burjuva, hangi yüksek gelirli alçak varsa çıkar karşıma. Muhterem arkadaşlar, özür dilerim. Tekliyorum, yaşım otuz beş. Dişlerim takma. Bu takma dişlerimle bu kararı alan Demirel hükümetini yeriz, yer!

Maden-İş 6. Bölge İşyeri Temsilcisi Celal Alçınkaya: Bizlerin, işçilerin aleyhimizde çalışan kim olursa olsun, Türkiye’mizde onlara fırsat vermeyeceğiz, arkadaşlar. Mesele yalnız sendikalar kanunları değil, bizim aleyhimizde meclisten birçok kanunlar çıkabilecektir arkadaşlar. Ama biz işçi olarak el ele vereceğiz. Tüm olarak ve işyerlerinde çalışan kardeşlerimizle beraber meseleleri ele alacağız. Gerekirse buradan Ankara’ya kadar yürüyeceğiz. 

Arçelik İşçi Temsilcisi Remzi Aslan: Arkadaşlar, 1970 senesi Türk işçisinin bilinçlenme, uyanma senesidir. Bizim aleyhimize çıkan kanunlarla bizi bağlayacak o elleri mutlaka kıracağız. Bizi hiç kimse esaret zincirlerine vuramayacaktır. Ne bu kanunları çıkarabilecekler, ne biz çalışan işçilere ihanet edebileceklerdir. İcap ederse o Türki-İş’i ortadan kaldıracağız, iktidarı ortadan kaldıracağız. Bizler bir kahve içmeye paramız olmaz iken, alın terimizi sömüren işverenlerle işbirlikçi o Çoban Sülü denen kişi bu akşam Hiltonlarda, boğazlarda eğlenmektedir. Onlar orada viski içerken, biz 15 kuruşluk terkoz suyunu dahi bulamıyoruz. Arkadaşlar, işte bizim alın terimizi yiyen bu şerefsizlere her zaman için ders vermeye hazırız… Arkadaşlar, bugün Türki işçisinin kurtuluş savaşında 2500 kişi olarak canını vermeye hazır gene Arçelik işçisi adına burada karşısınızda bulunmaktayım… 2500 kişi olarak yarın sabahtan itibaren savaşa hazırız arkadaşlar. Bugün alınan bu Türk işçisinin kurtuluş savaşı için kararı sabırsızlıkla bekleyen, ilk müjdeyi vermeye hazır ve yarından itibaren ölümse ölüm, direnmeyse direnmek, yürüyüşse yürüyüş, hükümeti basma ise hükümeti basma, Türk-İş’i ordanan kaldırmaksa hazırız arkadaşlar!

Türk Demir Döküm Fabrikası’ndan işyeri temsilcisi Recep Akgül: Benim iki yaşında evde bir çocuğum var. Baba akşama eve gelirken bana ne getireceksin, dedi. Hepimiz adına konuşuyorum, iki yaşındaki çocuğumuz yarın sabah evden çıkarken “baba bana ne getireceksin” dediği vakit, “oğlum ben akşama eve gelmeyeceğim savaşa gidiyorum” dememiz lazım. Çünkü bu savaş babasının değil, oğlunun, gelecekteki oğlunun savaşıdır. Bugün alacağımız savaşın kararı bizden sonra gelecek işçi sınıfını yaratmamız için yapacağımız bir savaştır. Arkadaşlar, biz Türk Demir Döküm işçileri olarak bu savaşa her zaman hazırız.

Vehbi Kaymalıoğlu olarak anons edilip kürsüye gelen ve Fehmi Nasuhoğlu olduğu anlaşılan konuşmacı: Biz Türk-İş’i falan bilmiyoruz. Bizim tanıdığımız, bildiğimiz DİSK’e bağlı sendikalardır. Başka sendikalarla bizim alışverişimiz yoktur. Fakat son günlerde görüyoruz ki Süleyman Demirel tamamen şaşırdı. Ne yapacağını bilmiyor. Şaşkın ördek suya bıraktığınız zaman götün üstü yüzermiş, bu da başladı artık geri geri yüzmeye. Kendisi zamanında çobanlığından bahsediyordu. Acaba Türk işçisini de davar sürüsü mü zannediyor? Özür dilerim, artık eski devir ölmüştür. Davar sürüsü ölmüştür. Artık karşısında bir aslan sürüsü vardır… Yapmış oldukları kanun değil Türkiye’de, dünyada hiçbir yerde böyle bir kanun çıkmasına imkan yoktur. Fakat bunlar bizi zavallı görerekten bu kanunu çıkaracaklarını zannediyorlar. Maalesef aldanıyorlar. Bu gibi kanunlar bundan sonra yürümeyecek. Çünkü devrimci sendikamız bizleri artık bilinçli bir işçi durumuna getirmiştir. 

Basın-İş’e bağlı işyeri temsilcisi Burhan Şahin: Yüzyıldan beri devam eden bir tekerleme var. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır, demişler. Gerçekten, bir yüzyıllardan beri sömürülmüşüz, fakat bunları kim sömürmüştür? Niçin sömürülmüşüz? Çoğunlukta olduğumuz halde azınlığın hakimiyetine niye girmişiz? Onu bilemeyiz. Henüz daha yeni yeni bilmeye başlıyoruz. İşte şimdi bu mecliste Türkiye’nin genel nüfusunun %95’i hatta %98’i fakir olduğu halde, ters orantıdaki meclis ancak bu kadar kanun çıkartabilir. Tabii ki fakirin lehine kanun çıkarmaz… Şimdi benim son olarak söyleyeceğim bir şey var. Ben derim ki; greve gidelim, işyerinde pasif direnmeye gidelim, kabul. Fakat biz niçin %98 fakir halkı olan Türkiye’de kendimizi kabul ettirmiyoruz? Haklı olduğumuz halde, bunu bilelim. Onun için benim bir teklifim var: çoluğumuzla çocuğumuzla yürüyüş yapacağız. Topluma mal edeceğiz bunu. Bu bakımdan bir teklif olarak sunuyorum… İşyerlerinde grev yapmışız zaten. Şimdi, sendikacılık nedir arkadaşlar! Elli lira zam alıyorsunuz, hayat pahalılığı %200 artıyor. Dursun sendikacılık! Biz 50 lira zam sendikacılığı yapmayacağız arkadaşlar. Toplum kalkınıncaya kadar mücadelemizi devam ettireceğiz. Biz bu halkın gerçek iktidarını kuruncaya kadar, hem ne yolda olursa olsun mücadelemize devam edeceğiz.