Potemkin'den Cuba Si'ye bir Çığlık

13 Mart'taki ölümünü takiben Fransız Komünist Partisi'nin gazetesi Humanité, Jean Ferrat'yı şansonun tartışılmaz üç isminin, Jacques Brel, Georges Brassens ve Leo Ferré'nin arasına dördüncü kişi olarak katmış...

Bu değerlendirmeye katılmamak Ferrat'yı küçümsemek anlamına gelmeyecektir. Zira bahsi geçen üçlü çekirdek, bana kalırsa mutlak bir ayrıcalığa sahip: Bunların mevsimi geçmiyor! Örnek olsun, Édith Piaf öncesi, neredeyse tamamı politik yanı baskın birkaç şarkı dışında arşivliktir. Diğerleri, şanson içinde belirli yılların veya alt kolların ustasıdır. Moustaki dünya müziklerini gezer, Barbara'nın taklit edilemez ve fazla özgün bir stili vardır, Aznavour ve Bécaud şov piyasasına kayar, yenilerde çoğunluk rock'a yönelirken Camille beden perküsyona angaje görünür... Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, ama hiçbiri üçlünün şansonun bütününü temsil gücüne erişemez.

1955'ten 1990'lara kadar ürün veren Jean Ferrat'nın bu kuralı bozmadığını söylemek, büyük sanatçının ne eserine ne anısına saygısızlık olur. Zaten kimin haddine!

Komünist belediyesinde uzun süre başkan yardımcısı olarak görev yaptığı, nüfusu 1000'i bulmayan Antraigues-sur-Volane adlı beldede 5 binin üstünde katılımla toprağa verilen Ferrat, Fransız şansonunun son derece özgün ve görkemli bir kulvarını temsil etmiştir.

Benden önce yazan Engin Ardıç'ın dediği gibi Ferrat en önemli Louis Aragon bestecilerinden biridir. Ferrat'yı, Aragon'u şansona bağlayan başlıca köprü sayarsak yanlış yapmış olmayız.

Sonra politik angajmanı en kuvvetli olanların başında gelir. Müziğini dünya görüşünden, politik mücadelesinden hiç sakınmaz. Nazizme karşı cepheye sürmüştür Nuit et Brouillard'da (Gece ve Sis) Cuba Si ile, À Santiago (Santiago'da) ile Küba devriminin yanında yerini alır. Hatta denir ki, o koca bıyıklarını Küba'ya gidip geldikten sonra bırakmıştır. Potemkin'le devrimci Rusya'yı, Komün'le kendi köklerini, Maria ile İspanyol İç Savaşını selamlar. '68 yükselişini 38 yaşın dinamizmi ve olgunluğuyla karşılamış, bir kuşağın sesi, ama herhangi bir ses değil, komünist sesi olmuştur.


Jean Ferrat, Havana 1967

Hiçbir zaman parti üyesi olmasa da bir komünistti. Seçimlerde parti listelerinden aday da oldu. “Humanité onun gazetesiydi”. Fransam şarkısında, yani aşık olduğu ülkesinde her telden bir geziye çıkarken atıfta bulunmadan edemezdi partisine, gazetesine:

...bir pazar sabahı satılan gazeteden
yarının duvarına yapıştırılan afişe...

Engin Ardıç “Komünistti. Ama komünistin akıllı, dürüst ve yaratıcı cinsinden” diyor... Ben “ne yazık ki” diyeceğim... Ne yazık ki, aydın-parti ilişkisinin sancılarından bağışık olmadı Ferrat da. Komünistin “akıllı, dürüst ve yaratıcı” cinsi, Sovyetlerle, Stalin'le ölçülür, biliriz. Ferrat da Camarade-Yoldaş ile reel sosyalizmde olup biteni değerlendirmekte zorluk çektiğini dışa vurmuştur:

Niye geldiniz yoldaş
ne yapmaya geldiniz buraya
Prag'da saat beş oldu
karardı ağustos ayı

Aslında aynı dönem Batıda bundan farklı pozisyon alabilen ilerici sanatçıya rastlamanın neredeyse olanaksız olduğunu, sosyalist ülkelerin yüz yüze geldikleri karşı-devrim tehdidinin pek algılanamadığını biliyoruz. Kaldı ki sorun sanatçılardan da başlamıyor. Humanité ölümünden sonra “ozan hep haklıydı” diye başlık atmış. Parti böyle yaparsa, tarihin en çapraşık dönemiyle pürüzsüz bir hesaplaşma görevini nasıl olur da sanatçının sırtına bindirebiliriz?

Bilan'da daha da sertleşir. FKP'nin uluslararası komünist hareketin bilançosunun “pozitif” olduğunu belirttiği bir açıklaması üzerine patlar, “stalincilere” söver sayar, olmadık işlere alkış tutturdunuz diye seslenir. Bu kez yıl 1979'dur. Ancak Ferrat'nın samimiyeti her türlü kuşkunun ötesindedir. Sovyet eleştirisi asla anti-sovyetizme dönüşmez, partiden, komünizmden uzaklaşmaz.

Diğer yandan son derece mütevazıdır, piyasacılığa, şov işlerine bulaşmaz. Zaten komünistliği yüzünden medya tarafından cezalandırılan bir ozandır. 1969'da katıldığı bir televizyon programına yönetim müdahale eder. Yönetici asistanı “Ferrat daha fazla konuşmasın, sadece şarkı söylesin” yazısını canlı yayında katılımcılara göstermek küstahlığında bulununca rezalet çıkar.

Ferrat şansonun “kolektivizm geleneği”nin yaratılmasına birinci elden katkıda bulunmuştur. Şansoncular ortak çalışmayı, birbirine emek vermeyi, birbirinden beslenmeyi, saygı albümlerini çok severler: Montand, Nâzım'ı seslendirir fransızcada örneğin. Artık ustalığının yanı sıra ihtiyar diyebileceğimiz Georges Moustaki, bir o kadarlık Jacques Higelin hâlâ 25-30 yaşında yeni yetmelerle sahne almaktan yüksünmezler. Şanson hayranı cazcı Mirabassi genç kuşak sanatçıların bestelerini yorumlar... Ferrat'nın şarkı sözlerinde de uzun bir atıf listesi bulursunuz: Boris Vian'a “zavallı Boris, der, fazla birşey değişmedi” kavga verdiğin gerçeklik hâlâ geçerli... Lorca vardır şarkılarında. Elsa'nın Gözleri vardır tabii ki. Picasso girer çıkar defalarca. Chagall vardır, Neruda vardır, Brassens vardır... Hatta bir şarkısı, galiba, Louis Aragon'la giriştiği bir aşık atışması, şakacı bir takılmadır. Aragon'un “vakit geçirmek için şarkı söylerim ben” şiirine bodoslamadan ters çıkar: “Ben vakit geçsin diye şarkı söylemem”.

Şarkı söylüyorum vakit geçsin diye
Ömrümün şu son günlerinde...
Taşlar atarken bir gölcüğe
Şarkı söylüyorum vakit geçsin diye...
...
Ay ışıklarını biz yaptık
Saraylarımız, heykellerimiz için
Öldürsünler bizi şimdi, ne kıymeti var
Geceler düşecek bir bir
Komün kurulmuş Çin'de
Biz yaptık ay ışıklarını

Ve Ferrat sazı alır:
Pencereme açılan dünya
Bana görünmeye devam edecekse
Kırsam kırmasam camı ne fayda
Kalbim ah kalbim
Akordu kayan piyano gibi duralarsan eğer
Tek bir tel kalsın isterim
ki sonunda şarkım tekrar edip dursun
Vakit geçsin diye şarkı söylemem ben

Mücadeleye ve üye olmadığı partisine sadıktır. 1985'te kendini -nedense- yaşlı hissedince devrim dileğini dillendirir:
Benden başkaları, varsınlar çiçek böcek için söylesinler
Ben sadık kalacağım o ruha
Komün'de çıkmıştı karşımıza
Paris'in yüreğinde nefes alıp veriyor hâlâ

Ah gelsin hiç olmazsa kiraz zamanı
davulum çalmadan önce
bavullarımı toplamadan önce
son trene tıkılıvermeden önce

Kiraz zamanı 1871'den beri hâlâ çalınıp söylenen bir şarkıdır. Kiraz zamanı şanson dilinde Paris Komünüdür.

Engin Ardıç sanatla siyaset arasındaki ilişkiyi biliyor: “Bizim kuşağı bizim kuşak yapan ustalardan biri. Artık bu tür entellektüel müzik üretilmiyor. 'Protest' şarkıcı olarak da bir tek Renaud kaldı buralarda, anarşist hergelenin teki, ama 'rock' yapıyor. Aşk şarkıları bütün hızıyla sürüyor tabii ama 'içerikli' şarkı yok. Çünkü 'sol' yok.

Bağlantı doğru. Belki biraz eksik. Sol yoksa, insan yoksa, aşk kalır mı ki?

Ama neyse ki, durum bu denli vahim değil. Yazarı böyle konuşturan Ferrat'nın bıraktığı hüzün olsa gerek. Yoksa şansonun ölümünü ilan etmekte acele edilmemelidir... Belki bu köşe bir ara elverir de, yolu sinemadan, şansondan geçmiş bir başka usta Serge Reggianni'nin kızından, oğlu Nicholas'nın cazcı Mirabassi ile birlikte yaptığı Leo Ferré'ye saygı albümünden söz ederiz bir gün. Veya fransızcada “grev” sözcüğüne tek bir harf uzaklıktaki “hayal” veya “rüya” sözcüğünü -Rêve- alıp Genel Hayal diye albüm yapan Agnès Bihl'e bakarız. Rockçı Renaud'nun aynı zamanda en önemli Brassens yorumcularından biri olduğunu konuşuruz... Olmazsa olmaz, Ferrat'dan birkaç ay önce göçüp giden Mano Solo'yu hatırlarız.

Entelektüel, politik, devrimci şanson ölür mü hiç? Ferrat'nın mirası o kadar kısır, çığlığı etkisiz olabilir mi?

Burjuva çocuklarına fısıldanmam ben
kuralına uygun bir okuma çıkmaz
ne de şerbet gibi bir şiir
sadece bir çığlığım ben

Aydemir Güler