Sincan olaylarının içyüzü

Mehmet Somel Çin Halk Cumhuriyeti'nden yazıyor.

Mehmet Somel (soL) On gün kadar önce China Daily isimli Çin gazetesinde çarpıcı bir haber yer aldı. İşçiler arasında ölümcül bir kavga.

Olay Çin'in en sanayileşmiş bölgesi olan güneydoğusunda, Guangdong'da, bir oyuncak fabrikasında yaşanıyor. Fabrikada çalışan Uygur işçiler, yörede çalışan diğer işçilerin saldırısına uğruyorlar. Baskının bahanesi, Uygur’lu gençler hakkında çıkan "iki Han kızına tecavüz ettikleri" söylentisi. Söylenti internetten yayılıyor, öfkeli bir grup fabrikayı sopalarla basıyor. İki Uygur işçi ölüyor, yüzü aşkın kişi yaralanıyor.

Kısa süre sonra söylentinin asılsız olduğu, söylentiyi çıkaranın da aynı fabrikadan işten atılan bir işçi olduğu ortaya çıkıyor. Tutuklanan işçi, daha önce çalıştığı fabrikada yeniden işe alınmadığını, intikam almak için söylentiyi çıkardığını itiraf ediyor.

Fabrikanın sahibi Hong Konglu bir milyoner. Sincan'la bir alakası yok. Ama fabrikasında çalışmak için Çin'in bu öbür ucundan, binlerce kilometre öteden 600 Uygur getirtmiş. Nitekim Çin hükümeti "zengin Doğu - fakir Batı farkını azaltmak" adına, Sincan'dan işçi getirip çalıştırmaları için patronlara teşvik vermekte.

Sincan olaylarının sorumlusu kimdi?
Bu haberin gazetelere yansımasından birkaç gün sonra Sincan'da yüz elli küsur ölümle sonuçlanan olaylar patlak verdi. Türkiye hükümeti ve basını, 5 Temmuz olaylarından Çin'in milliyetçi politikalarını sorumlu tuttu. Batı basınında Çin devletinin baskıcı tutumuna işaret edildi. Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), ABD destekli ayrılıkçı Uygurları suçladı.

Olayların Guangdong'daki olayları protesto şeklinde başladığını, Uygurların Hanlara saldırdığını, akabinde Hanların da Uygurları linçe kalkıştığını biliyoruz. 5 Temmuz olayları, Çin'in yakın tarihindeki en büyük toplumsal patlamalardan biriydi. Sürecin ayrıntıları zamanla ortaya çıkacak. Ancak olayların gerisindeki dinamikleri anlamak için, önce Çin'in yakın tarihinde azınlık politikalarına göz atmak gerekiyor.

Çin'in azınlık politikası
ÇHC hükümetinin azınlıklara yönelik 60 yıllık politikaları kanımca şöyle özetlenebilir: Anayurda bağlama, kültürel ve siyasi olarak tanıma, anti-feodalizm, pozitif ayrımcılık.

1949 devriminin ardından, geleneksel olarak Çin imparatorluğuna gevşek bağları bulunan Tibet, Sincan ve İç Moğolistan, otonom bölgeler olarak Çin'e dâhil oluyorlar. Bu bölgelerde, Çin'in geri kalanıyla da paralel, feodalizm karşıtı ve sosyalist doğrultuda değişimler yaşanıyor. Toprak reformu, yerel feodal yapıların dağıtılması, zorunlu eğitim gibi. Dini yönetimler tasfiye ediliyor. Hükümet bu değişimlere karşı tepkiye de zorla karşılık veriyor. Dahası, Tibet'te bu tepkinin CIA destekli örgütlendiğini de unutmamalı.

Öte yandan ÇHC, bu bölgelerde yaşayanlar dâhil tüm azınlıklarını, etnik ve kültürel birimler olarak resmen tanınıyor. Çin'de Hanlar nüfusun yüzde 91'ini oluşturuyor. Hanlar dışında 55 farklı etnik grup sayılıyor. Uygurlar da bunlara dâhil. Ve ÇHC hükümeti "azınlıklarıyla gurur duyduğu"nu her fırsatta tekrarlıyor. Çin, tarihsel olarak bu grupların kültürel ve demografik gelişimlerinin desteklenmesini resmi hedef olarak ilan ediyor.

Peki pratikte? ÇHC bu açıdan da, benim görüp tanıdığım tüm ülkelerden fersah fersah ileri.

Azınlıkların resmen tanınması, Çin banknotlarının üzerinde Çincenin yanı sıra Tibetçe, Moğolca, Tai dilinde, ve de Arap alfabesiyle Uygurca yazması, işin çok küçük bir yanı. Birçok örnek verilebilir: Mesela Sincan otonom bir bölge. Buradaki KP liderlerinin ve yöneticilerinin en azından yarısı Uygur.

Uygurlar Mandarin'in yanı sıra kendi dillerinde de eğitim görüyorlar. Sincan'da okullarda Han öğrencilere Uygur kültürü öğretiliyor. Buna ek olarak devlet, gerek eğitim sistemi vasıtasıyla, gerek kültürel programlar aracılığıyla azınlıkları ve azınlık kültürlerini Han nüfusa sevdirme politikası izliyor.

Ayrıca yine devrimden beri ÇHC hükümetlerinin, Batı Çin'de görece geri kalmış bölgeleri ve fakir grupları desteklemek çabaları mevcut. Mesela azınlıklar tek çocuk politikasından muaflar - bu sayede nüfus içinde oranları 1950'den bugüne yüzde elli artmış durumda. Hatta azınlık mensubu gençler üniversite sınavında ciddi ek puanlar alıyorlar. Öyle ki ek puan almak için kendini azınlık mensubu gösteren Hanlar sık sık gazete haberlerine konu olmakta.

Peki, tüm bu olumluluklara rağmen, geçen haftanın olayları neden yaşandı?

Hanların yaban otu milliyetçiliği
Kanımca yaşanan olayların gerisinde birden fazla olgu var. ÇHC hükümetinin işaret ettiği ABD destekli ayrılıkçı odaklar, ayrıca Taliban bağlantılı şeriatçı odaklar, bunlardan biri. Çin toplumu ağırlıkla buna inanıyor.

Tarihsel ve kültürel sebepler, yani hükümetin çabalarına rağmen bölgenin geri kalmışlığı ve iki etnik grubun yeterince kaynaşmamışlığı bir ikincisi. Yine kimi Çinliler, çok eski devirlerden beri devam eden bu etnik sürtüşmelerin doğal olduğunu, gelişen ekonomiyle birlikte bu gibi sorunların da zamanla çözüleceğine inanıyorlar.

Uygurların zengin Doğu şehirlerindeki tam uyum sağlayamamış halleri de tarihsel ve kültürel sebepler arasında sayılabilir. Uygurların bu durumu birçok açıdan Almanya'daki Türkiyeli işçiler ve Türkiye'nin batısında çalışan Kürtlerle kıyaslanabilir. Lakin söz konusu iki ülkenin azınlık politikalarıyla ÇHC'ninki hiçbir açıdan kıyaslanamaz!

Ancak daha önemli sorun, hükümetin yavaş yavaş gelişmekte olan Han milliyetçiliğini zayıflatmaya özen göstermemesi. Çin'de milliyetçilik güçlü sayılamaz. Yine de azınlıklara karşı bir üstünlükçü bakışın varlığını yadsımak zor. İmparatorluk döneminden kalma 'bunlara medeniyeti biz götürdük' hissiyatı yok değil. Dahası birçok Çinli, pozitif ayrımcılık politikalarının azınlıkları şımarttığına inanıyor. Son olaylar karşısında hükümetin daha sert çıkması gerektiğini düşünenler çok.

Milliyetçilik Çin'de nasıl gelişmekte? Alttan alttan, kapitalizmle birlikte. Toplumsal sorunları açık tartışmama kültürü bu tür kestirmeci yaklaşımların, üstü örtülü bir milliyetçiliğin kendiliğinden gelişimine izin veriyor. En azından bugün, Çin orta sınıfları ileri derece apolitikler. Bunun bir devlet tercihi olduğu söylenebilir. Nitekim devletin son on yıllarda işlediği yegâne ideoloji "toplumsal istikrar ve uyum". Gayri resmi olarak da "çok çalışıp, tasarruf edip, zengin olma." Yani enternasyonalizmin yerine yumuşatılmış bir burjuva ideolojisi konulmuş durumda. Bu yetmediği oranda da milliyetçilik gelişiyor.

Uygurlara dönersek: Başka azınlıklara kıyasla, kültürel farklılığın ve fiziksel görünüşün biraz farklı olmasından da dolayı, Uygurlar Çin'in en ayrıksı azınlığı sayılabilir. Çin'in zengin doğu kentlerinde Uygurlu yoksullar, sıklıkla geceleri seyyar şiş köfte satıcısı olarak karşınıza çıkıyor. Zaman zaman ufak suçlara bulaşıyorlar. Sincanlılara karşı "hırsız, uğursuz" söylentileri en azından on yıldır Doğu Çin şehirlerinde yaygın.

Hükümetin Uygurlara karşı gelişen bu kendiliğinden tavrı onayladığı sanılmamalı. Ama bu tavrı doğrudan hedef alan bir politika geliştirmeye de çalışılmıyor. İşlenmeyen bahçede biten otlarını temizlemeye yeltenmiyorlar. Zira ÇHC hükümeti, iç çelişkileri halk çapında tartışmaya açmaktan hazzetmiyor.

Gerçek katil: Çin'de paranın iktidarı
Ayrılıkçılar, tarihsel sebepler, milliyetçilik... Ne kadar önemli de olsalar, kanımca tablonun bütününü açıklamak için yeterli değiller. 5 Temmuz olaylarının gerisindeki en önemli neden bence serbest pazar ekonomisinin açtığı toplumsal çatlaklar.

Uygur ve Han topluluklarını birbirine düşüren iki vakanın da gerisinde kapitalizm var. Guangdong'daki oyuncak fabrikasındaki Uygur işçilere saldıranlar, işsizlik derdindeki başka göçmen işçilerdi.

Urumçi'de Hanlara saldıranlar da Sincanlı yoksul Uygurlardı. İlginç bir nokta: tutuklananlar arasında öğrenci yoktu. Sincan'da olayların o ilk gecesi saldırıya uğrayanlar ise Urumçi'nin orta-üst sınıfını oluşturan Hanlardı. Genç Çin'in kapitalizminin yan ürünleri.

Bu nokta ne Batı'da ne de burada, Çin'de tartışılmıyor. Oysa kanımca sorunun kaynağı da anahtar da burada. Son derece pragmatist şekilde mantık yürütürsek: ÇHC hükümeti, Hong Konglu patronlara ucuz Sincanlı işçi sağlamak yerine işadamlarından adam gibi vergi alıp Batı'ya doğrudan yatırım yapsaydı... Ya da Han nüfusu Sincan'da iş kurmaya teşvik etmek yerine, Mao döneminde olduğu gibi bölgede kamu işletmeleri kurmaya çalışsaydı...

Bu gibi toplumcu politikalar etnik gerilimin kaynaklarını büyük ölçüde kurutabilirdi. ÇHC'nin, tüm çabalarına rağmen varlığını sürdüren ABD destekli bir avuç şeriatçıyla baş etmesiyse bu kadar zor olmazdı.

Ne yazık ki, ÇHC iktisadi liberalleşme yolunda ilerlemeye devam ettikçe, bu gibi vakaların artması, ülkenin giderek Hindistanlaşması imkânsız değil. Nüfusun bu kadar yoğun ve yoksul olduğu bir coğrafyada, ABD'nin katkısı olmadığı halde bile bu gibi çatışmaların sayısı artacaktır.

Ya ÇHC'nin siyasi liberalleşmesi, burjuva demokrasisine geçmesi? Bu, mevcut KP hükümetinin sosyal demokrat çizgideki siyaset tekelinin son bulması anlamına gelecektir. Ancak saf liberallerin umabileceğinin aksine, Çin'de mevcut ideolojik manzara korunduğu takdirde, böylesi bir değişim ancak ve ancak iç çatışmaların katalizörü olur. Aynı zamanda Çin'in uzun süredir tercih ettiği barışçıl dış politikaların da sonunu getirir. Bir manada Asya'da cehennemin kapıları açılır.

Peki kapitalist yoldan geri dönüş şansı var mı? Bu soruya olumlu cevap vermek zor.

Çin emekçilerinin mücadele geleneği: yegâne umut
Ama kestirmeci de davranmamak gerek.

Muhtemelen Türkiye basınına yansımayacak bir ayrıntı yakın günlerde Çin basınında yer aldı. ABD destekli ayrılıkçı Uygur grubunun lideri Rabia Kadir, evvelki gün televizyonlara konuşurken, Uygur göstericilerin masumiyetine kanıt olarak elinde bir fotoğraf sallamıştı: Bir caddeyi baştanbaşa kapatmış yüzlerce tam teçhizatlı polis karşısında, ufak bir kalabalık.

Ancak basına yansıdığına göre söz konusu resim, Sincan'da değil, orta-güney Çin'deki Hubei eyaletinde 21 Haziran'da çekilmişti. Polis, bir ölüm vakası üzerine binlerce kişinin kendiliğinden gelişen gösterisinin önünü kesmeye çalışıyordu. Halk, devlet-mafya işbirliğini ve uyuşturucu tacirlerini protesto ediyordu. Gösteriler üç gün sürmüştü.

Nitekim dışarıda sanılanın aksine, halk aleyhtarı hükümet politikalarına veya patronlara yönelik eylemler ve grevler Çin'de ender değil. Hatta son zamanlarda, cep telefonu ve internetin kendiliğinden gösteri imkânlarını artırmasıyla, giderek geliştikleri de söyleniyor.

Çin emekçileri savaş baltalarını yeni kuşak patronlardan önce çıkaracaklar mı? Örgütlü mücadele kültürlerini yeniden canlandırabilecekler mi? Bugün Asya'nın asıl meselesi bu.

Not: Fatih Çekirge Hürriyet'te 'bir dakika' için Çince 'i son jong' diye bir karşılık uydurmuş. Doğrusu bir dakika, 'i fen jong' diye okunuyor.