Mısır’daki olaylar ‘Arap Baharı’nda ikinci perdenin mi habercisi?

Mısır’da son dört gündeki gösterilere yapılan müdahalelerde 29 kişi öldü. Cunta idaresi, Müslüman Kardeşler ve ABD sözcüleri “seçimlerin zamanında yapılması” talebinde birleşiyor. Gelişmeler “Arap Baharı” olarak adlandırılan projede bir sonraki evreye geçilmekte olduğunu düşündürüyor.

Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda ve başta İskenderiye olmak üzere büyük kentlerde yeniden kitlesel gösteriler yapılıyor. Son dört günde polisin eylemlere yaptığı müdahalelerde 29 kişi yaşamını yitirdi. Eylemlerde Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin ardından yönetimi devralan Yüksek Askeri Şura’nın, yönetimi derhal sivil bir otoriteye teslim etmesi talebi ön plana çıkıyor.

Cunta idaresinin lideri Muhammed Hüseyin Tantavi ise Pazartesi akşamı yaptığı konuşmada seçimlerin ertelenmeyeceği, başkanlık seçimleriyle birlikte Temmuz ayında yapılacağı sözü verdi. Tantavi konuşmasında ayrıca askerin kışlasına bir an önce dönüp dönmemesi üzerine bir referandum yapılabileceğinden söz etti. Ancak gerek seçimlerin zamanında yapılacağı sözü gerekse referandum yapılabileceğine ilişkin sözler meydanları dolduran kalabalıkları yatıştırmak için yeterli olmadı.

Mısır'ın Almasry Alyoum gazetesine demeç veren bir siyasi analist ve eylemci, Tantavi’nin konuşmasını “devrim”in ilk günlerinde Mübarek’in yaptığı konuşmalara benzeterek, “bu sözler çok geç geldi ve önerilen çözümler de son dönemdeki tırmanıştan sonra kabul edilebilir değil” dedi.

ABD: “Bir avuç seçilmemiş görevli devam ederse...”
Dün Mısır’daki gelişmelerle ilgili basına demeç veren ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, “Polisin aşırı güç kullanımını kınıyoruz” dedikten sonra “Mısır yönetimini kolluk güçlerini disiplin altına almaya, onları azami düzeyde denetlemeye ve Mısırlıların kendilerini barışçıl bir şekilde ifade etme haklarını korumaya davet ediyoruz” dedi. Nuland’ın askeri yönetimi fazla hırpalamamak konusunda özenli davrandığı dikkat çekerken, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bir kez daha Mübarek’in son dönemindekine benzer bir tavır sergilemeye başladığı da gözleniyor.

Huffington Post gazetesi ABD yetkililerinin Mısır’daki duruma ilişkin tepkilerini aktardığı haberinde ABD’nin konumuyla ilgili şu yorumu yaptı: “Obama yönetimi açısından bu istikrarsızlık dokuz ay öncesine benzer bir açmazı yansıtıyor. Yönetim Mısır halkının tarafında olmak istiyor, ama otuz yıl önce İran’da olduğu gibi devrim sonrası hoşgörüsüz bir popülizmin yükselmesinden ve istikrarsızlıktan korkuyor.”

Oysa ABD’nin Mısır’da bir cunta iktidarının kurulmasını değil, ordunun ve Mübarek rejiminin artıklarının da yardımıyla odağında Müslüman Kardeşler'in durduğu bir yönetimin oluşmasını desteklediği biliniyor. Batı basınının Mübarek’in düşüşünün ardından yoğun bir biçimde “Türkiye modeli”ni tartıştığı, olayları yakından takip edenlerin halen hafızasında… Batı medyası “Türkiye modeli”nden söz ederken 12 Eylül’e atıfta bulunuyor, ordu eliyle iktidar alanı temizlendikten sonra kitle tabanı güçlü İslamcı güçlerin önünün açılmasını kastediyordu.

Mısır’da buna benzer bir geçiş sürecinin sancısız yaşanmayacağı ise zaten tahmin ediliyordu. Dolayısıyla ABD yönetimi bir kez daha dokuz ay önce kitle eylemleriyle kurduğu bağın bir benzerini kurabileceğinin işaretlerini ortaya koyuyor. Ay başında Mısır’daki durumla ilgili “Zaman içerisinde Mısır’daki en önemli siyasi güç bir avuç seçilmemiş görevli olmaya devam ederse, bu gelecekteki çalkantıların tohumlarını serpecektir” diyen Hillary Clinton’un sözleri de bu çerçevede yorumlanabilir.

Müslüman Kardeşler'in fırsatçılığı
Cuntanın iktidarı devretmesinin ardından seçimleri kazanması beklenen Müslüman Kardeşler örgütü ise bir kez daha siyasi fırsatçılığın en pespaye örneklerini sergiliyor. 18 Kasım’da yapılan eylemlere katıldıktan sonra, "istikrarsızlığa neden olmamak ve seçimlerin ertelenmesine izin vermemek" adına geri çekilen örgüt, anayasada değişiklik yapma ısrarını sürdüren geçici yönetimin istifasını talep ediyor. Cunta sonrası iktidara hazırlanan örgüt, bir yandan kitle gösterilerinin meşruiyetinden yararlanmaya çalışırken diğer yandan ABD’nin “cuntanın fazla üzerine gidilirse ülkede kargaşa çıkabilir” endişelerini giderecek bir “itidal”le hareket ederek, daha fazla "parlamenter siyaset" alanında kalmaya çalışıyor. Müslüman Kardeşler, bu şekilde dokuz ay önce yaptığı gibi, hem emperyalizmin tam desteğini görmeden kitlesel gücünü harekete geçirmeyerek siyasi riskleri asgariye indirmeye hem de ülkeyi tek başına kontrol edebileceği mesajını vermeye çalışıyor.

Eylemlere katılmama kararının örgütün prim kaybetmesine neden olması üzerine Pazartesi günü Tahrir Meydanı’nda yapılan gösteriye katılma kararı alan örgütün yasal siyasi kolu Hürriyet ve Adalet Partisi’nin lideri Muhammed el Beltaci, eylemciler tarafından alandan kovuldu. Beltaci, Pazartesi öğleden sonra "İhvan'ın eninde sonunda Tahrir protestocularının arasındaki yerini alacağını" söylemişti.

Eylemcilere karşı CR gazı mı kullanılıyor?
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, dün yaptığı basın toplantısında Mısır’daki protestoları dağıtmak üzere ABD’de imal edilmiş göz yaşartıcı gazların kullanılmadığını söyledi. Nuland, ABD’nin Mısır’a yaptığı “güvenlik yardımı”nın biber gazı alımı için kullanılmadığını ve hali hazırda bu tür malzemelerin Mısır’a satışının söz konusu olmadığını ifade ettikten sonra, “Bazı Amerikan şirketleri Mısır’a geçmişte bu tür malzemeler satmış olabilir” dedi.

Nuland’ın bu konuya değinmesinin sebebi, son dört günde eylemcilere karşı özel bir kimyasal silah olan CR gazının kullanılıyor olduğunun ortaya çıkması… CR gazı terle temas ettiğinde kişinin cildinin erimesine neden olabiliyor. Kimyasal silahlara ilişkin çeşitli uluslararası antlaşmalar, CR gazının kullanımını yasaklıyor.

Mısır’da kullanılan CR gazının ABD’nin Pennsylvannia Eyaleti’nde bulunan Jamestown kentinde Combined Tactical Systems adlı şirket tarafından üretildiği tahmin ediliyor. Şirket ise, CR gazı üretmediğini iddia ediyor.

(soL - Dış Haberler)