Mandela yaşamını yitirdi, Madiba’ysa çoktan ölmüştü

Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela, hayata gözlerini yumdu. Hayatını ırka dayalı ayrımcılıkla mücadeleye ayıran ve bu mücadelesi nedeniyle ülkedeki siyahlar tarafından “Madiba” olarak anılan Mandela, arkasında, bu sistemin yasal olarak sona erdiği ancak fiilen devam ettiği bir ülke bıraktı.

(soL - Dış Haberler) Güney Afrika Cumhuriyeti’nin efsanevi lideri Nelson Mandela, önceki gün 95 yaşında hayata gözlerini yumdu. Mandela’nın ölümünü Devlet Başkanı Jacob Zuma “Ulusumuzun en kıymetli evladını kaybettik” sözleriyle duyurdu ve ulusal yas ilan edildiğini açıkladı. Haziran ayında Güney Afrika’nın Pretoria kentinde hastaneye kaldırılan Mandela, Eylül’de taburcu edilmiş ve Jahannesburg kentindeki evine götürülmüştü. Hafta içinde kızı, durumu yeniden kritikleşen Mandela’nın ölüm döşeğinde olduğunu açıklamıştı.

Apartheid'in izi öldürdü
Dünyaya geldiği kabilede büyüklerin kendilerine taktıkları “Madiba” lakabıyla tanınan Mandela, sıklıkla akciğer sorunu yaşıyordu. Doktorları Mandela’nın yaşadığı bu akciğer sorunlarının, 27 yıllık hapis cezasının 18 yılını geçirdiği Robben Adası’nda yakalandığı verem hastalığının bıraktığı izden kaynaklandığını belirtiyorlar. Güney Afrika’da siyahlara karşı uygulanan ayrımcılığa karşı mücadele eden Mandela, 1963 yılında ırkçı rejime karşı silahlı eylemler planladığı için müebbet hapse çarptırılmış ancak 1990 yılında, serbest bırakılması için düzenlenen onlarca uluslarası kampanya netice vermişti.

“Beyaz olmayanları” vatandaşlık ödevlerinden ve kamu hizmetlerinden mahrum eden Apartheid rejimi, 1948 yılındaki Ulusal Parti hükümetiyle yürürlüğe girmiş ve 1958 yılında yasallaşmıştı.

Mandela’nın başında bulunduğu Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ve Güney Afrika Komünist Partisi, ayrımcı rejime karşı mücadelelerinde Sovyetler Birliği ve Küba’dan büyük bir destek aldılar. Güney Afrika’nın zengin maden yataklarını kendi şirketleri işlettiği için ABD ve İngiltere ise Apartheid rejimine aktif destek vermişti. 1962’de yakalanması ve ANC’nin silahlı eylem planlarının ele geçirilmesinde ABD istihbaratı aktif rol oynamıştı. 2008’e kadar ANC, ABD’nin “terör örgütü” listesinde yer almıştı. 1990 yılında Mandela 27 yıllık tutsaklığın ardından serbest bırakıldı ve 4 yıl boyunca süren kitlesel eylemlerin neticesinde, 1994 yılında ilk kez ırk ayrımı yapılmayan seçimler düzenlendi. Bu seçimlerde ANC’nin zafer elde etmesinin ardından Mandela, 1999 yılına kadar devlet başkanlığı görevini yürüttü.

Apartheid kabuk değiştiriyor
Zengin bir beyaz azınlık ve bu zenginlikten mahrum bırakılan siyahi çoğunluğun ülkesinde iktidara gelen Mandela, bu sistemi köklü olarak değiştirmekten kaçındı. Aslında Mandela iktidara gelmeden önce Güney Afrika’nın bütün zenginliğini yoksul siyahlara sunmaya dayanan ANC, programından tavizler vereceğini belli etmişti. 1992’de Davos Zirvesi’ne katılan Mandela “iş dünyasıyla işbirliği yapmadığınız takdirde, ekonomik büyüme yaratamazsınız” konuşmasıyla katılımcıların gönüllerini fethetti. Bu sayede, 1990 yılında serbest bırakıldığında “gayrimeşru azınlık rejimi” diye tanımladığı Güney Afrika’nın o dönemki Devlet Başkanı Frederik Willem de Klerk ile birlikte Nobel Barış Ödülü’nü aldı. İktidara geldiğinde IMF destekli büyük bir özelleştirme dalgası başlatan Mandela, Apartheid’in en büyük destekçileri ABD ve İngiliz maden şirketlerine yönelik vergileri yüzde 20 oranında düşürdü. Ülkenin 18 milyar dolarlık kamu varlığını özelleştiren Mandela, vaatlerinin aksine suyu ve elektriği, siyahlardan oluşan yoksullar için ücretsiz yapmadı. Bu ekonomik adımlar nedeniyle, 1995 yılında yüzde 16 olan işsizlik 2002 yılında yüzde 30’a yükseldi. 1990’larda ANC içindeki “ılımlıları” cesaretlendirmek isteyen Apartheid rejiminin, ucuz kredi ve teşviklerle yarattığı zengin siyah sınıf dışında hâlâ beyazlar yüksek gelirli azınlığı, siyahlar da yoksul çoğunluğu oluşturuyordu. 1995-2000 yılları arasında siyahların geliri yüzde 19 düşerken, beyazların geliri yüzde 15 arttı. İki katman arasındaki ortalama gelir farkı tam 19 bin dolara ulaştı. Bugün Apartheid’in sona ermesinin üzerinden geçen 20 yılda, yetersiz sağlık hizmetleri nedeniyle hâlâ yüzbinlerce insan kolera, ishal ve AIDS nedeniyle yaşamını yitiriyor. Şiddet olaylarının son derece yaygın olduğu ülkede, 250 bin kişinin cinayetlere kurban gittiği tahmin ediliyor.

Mandela, 1990 yılında Apartheid’e karşı omuz omuza mücadele ettiği Güney Afrika Komünist Partisi’nin eyleminde, “Markist ilkelere bağlı olmadıklarını” söylüyordu. Bu partinin sempatizanlarından ve Apartheid’e karşı mücadele eden beyazların sembol isimlerinden olan Mike Molyneaux, ise Madiba’nın ülkesini “Her yıl Güney Afrikalılar beyazların tahakkümünden kurtuluşlarını kutluyorlar ancak çoğu için özgürlük aslında zengin beyaz efendilerin yerini zengin siyah efendilerin aldığı, yoksulluk, hastalık, işsizlik, şiddet ve suçun öncesinden çok daha fazla olduğu gerçeği” sözleriyle özetliyordu.


Mandela ve Kaddafi. İkilinin tek ilişkisi "devletlerarası ilişki" değildi. Mandela'nın torunlarından birinin adı, Zondwa Kaddafi Mandela! Batı'nın uzun yıllar "terörist" olarak nitelendirdiği bu iki isimden Muammer Kaddafi, NATO destekli silahlı çeteler tarafından linç edilerek katledildi. Aynı Batı, şimdi Mandela'nın arkasından gözyaşı döküyor.

Timsah gözyaşları döktüler
Nelson Mandela’nın ölümünün ardından ırçkı Apartheid rejiminin suç ortakları arka arkaya taziye mesajları yayımladı. Mandela’nın partisi ANC’yi 2008 yılına kadar “terör örgütü” sayan ABD’nin Başkanı Barack Obama “Nelson Mandela’nın yaşamından ilham alan milyonlarca insandan biri de benim.” dedi. Apartheid rejiminin bir diğer destekçisi İngiltere’den de taziye mesajı geldi. Başbakan David Cameron’un mesajında “çok önemli bir ışık söndü. Mandela çağımızın devlerindendi” denildi.

Filistinlilerin dostuydu
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Nelson Mandela’nın ölümünün ardından “Filistin meselesinde yanımızda duran en cesur ve en önemli dünya liderlerindendi” açıklaması yaptı. Abbas’ın mesajında, “Mandela, tüm halkların işgal ve sömürgeden kurtuluşunun sembolüydü. Filistin ve Güney Afrika halkları sonsuza kadar bu tarihi ve köklü ilişkileri sürdürecek. Filistin halkı, Mandela’nın ‘Güney Afrika devrimi, Filistin halkı özgürlüğünü elde edinceye kadar hedeflerini tamamlamış olmayacak’ şeklindeki tarihi sözünü asla unutmayacak” ifadeleri kullanıldı. Hayatı boyunca Filistinlilerin mücadelesinin yanında duran Mandela’nın ölümünün ardından Batı Şeria’da bayraklar yarıya indirildi ve ulusal yas ilan edildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da onun “şiddete karşı duruşunu” övdü. Ancak nükleer programını Güney Afrika’nın ırkçı yönetimi sayesinde geliştiren İsrail, bu rejimin en büyük destekçilerindendi.

Atatürk Ödülü’nü reddetmişti
1992 yılında Türkiye’nin Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’ne layık gördüğü Nelson Mandela, bu ödülü geri çevirmişti. Türkiye’nin eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde ırk ayrımcısı Güney Afrika rejimiyle ticareti ve Kürt halkına yönelik baskılar nedeniyle ödülü reddeden Mandela, yolladığı resmi açıklamada Atatürk ile problemi olmadığını belirtmişti. Mandela’nın ölümünün ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül taziye mesajı yayımladı. Mesajda “İnsanlık ömrünü barış, özgürlük, eşitlik, adalet, şeref ve haysiyet gibi evrensel değerlerin savunulmasına vakfeden bir demokrasi havarisini kaybetti” dendi. BDP de Mandela’nın Atatürk Barış Ödülü’nü reddettiğini anımsatarak, taziye mesajı yayımladı.

Bir ömür boyu süren dostluk
Nelson Mandela, 1990 yılında serbest bırakıldığında ilk olarak Küba’yı ziyaret etti. Havana’da Fidel Castro ile buluşan Mandela “Kim insanlarımızı eğitti, kim bize kaynak verdi, kim bu kadar çok askerlerimize yardım etti” diye sormuştu. Küba’nın efsanevi lideri Castro ise Güney Afri¬ka’yı “hiç gitmediği anavatanı” olarak tanımlamıştı. 1994’te Mandela’nın iktidara gelmesinin ardından bu kez Fidel, Güney Afrika’ya gitmişti. Bu ziyarette de Mandela, Küba’nın önce Apartheid’e karşı kendilerine destek verdiğini ardından da onlarca doktor göndererek ülkedeki sağlık sistemini iyileştirmeye çalıştığını anlattı. Mandela’nın lideri olduğu ANC Apartheid rejimine karşı mücadelede Küba’dan büyük destek almıştı. İki liderin bu yıllarda başlayan dostluğu son ana kadar sürdü.