Lübnan'da mezhep savaşını kim kışkırtıyor?

Lübnan kökenli siyaset bilimci Esad Ebu Halil, El Akbar'da yayınlanan yazısında, ülkede tırmandırılmaya çalışılan mezhep çatışmalarında Saad Hariri liderliğindeki Gelecek Hareketi'nin nasıl bir rol üstlendiğine yer verdi.

Lübnan İç Güvenlik Birimi İstihbarat Şefi Vissam el-Hassan'ın bombalı suikast sonucu öldürülmesinin hemen ardından, Hariri hareketi ve Lübnanlı diğer muhalif gruplar olaydan Suriye yönetimini sorumlu tutmuştu. Olayın ardından düzenlenen sokak gösterilerinde ise Gelecek Hareketi taraftarları ile Müslüman Kardeşler militanları, ortak sokak gösterileri düzenlemişti. Ülkede "pamuk ipliğine" bağlı olduğu söylenen bir mezhep savaşından çekinen Hizbullah ise temkinli davranmış ve herhangi bir sokak eyleminden uzak durmuştu.

Ebu Halil El Akbar'daki yazısında, mezhep çatışmalarının Lübnan'da neden ve kimlerce tırmandırılmaya çalışıldığına dikkat çekerken, Batı basınını da olayları göz ardı etmek ve çarpıtmakla suçluyor. Ebu Halil, Vissam el-Hassan cinayetinin hemen ardından yaşananları şöyle anlatıyor:

Esasen, Hariri yanlısı milisler Lübnan'ın tamamında sokaklara döküldü ve mezhepçi saldırılara ve cinayetlere giriştiler. Mezhepçi istihbarat şeflerine yapılan suikastin intikamını almak konusunda oldukça istekliydiler. İyice bastırabileceklerini biliyorlardı çünkü Lübnan Başbakanı zayıf ve Suudi onayına muhtaç durumdaydı. Ayrıca Hizbullah'ın temkinli tutumundan da faydalandılar. Çünkü her ne kadar Suudi Arabistan yanlıları bunun için uğraşsa da, Hizbullah'ın tam boy bir mezhep savaşından kaçındığını biliyorlardı.

Trablus'da meydana gelen olaylar tahmin edilebilir şeylerdi: Silahlı Selefi çeteler, alışkın oldukları üzere ağırlıklı olarak Nusayrilerin yaşadığı Cebel Muhsin mahallesini bombaladılar çünkü bundan hesap vermeden sıyrılabileceklerini biliyorlardı. Trablus'taki silahlı grupların, bizzat Vissam el-Hassan'ın yönettiği istihbarat aygıtına bağlı oldukları biliniyordu. Trablus'taki Selefilerin arasında Bin Ladin taraftarlarının bulunmasına ve geçtiğimiz hafta boyunca yaşanan mezhepçi şiddet eylemleri sırasında her tarafta El Kaide bayrakları görünmesine rağmen, bunların varlığı Batı basınında yer bulmadı. Batı basını hala, tıpkı Özgür Suriye Ordusu'na bağlı çetelerin içinde Bin Ladin taraftarlarının bulunmadığını söylemekteki ısrarı gibi, 14 Mart Hareketi'nin içindeki Bin Ladin taraftarlarının varlığına dair kanıtları da görmezden geliyor.

Ebu Halil, Vissam el-Hassan'ın ölümünden sonra Başbakan Mikati'yi istifaya zorlayan ve olaydan Suriye'yi sorumlu tutan 14 Mart Hareketi'nin, mezhep çatışmalarını tırmandıran esas aktör olduğunu belirtiyor. Zira el-Hassan'ın öldürülmesinin ardından başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerden, Suriye'nin Lübnan'a müdahale etmeye çalıştığı ve mezhepçilik yaptığı yönünde açıklamalar gelmişti. Ebu Halil, aynı süreçte Beyrut'ta yaşananları ise şu sözlerle anlatıyor:

Hariri yanlısı milisler aynı zamanda Beyrut'a da saldırdılar. Çeşitli Sünni mahallelerindeki varlıklarını hissettirdiler ve Lübnan ordusuna ateş açtılar. Zayıf olan ordu güçleri iki Filistinli genci tutukladı ve Beyrut'taki şiddetten bunların sorumlu olduğunu iddia etti. Lübnan Ordusu'nun bu gençlerin isimlerini ve milliyetlerini açıklamasının nedeni Hariri yanlısı milislerden kimseyi tutuklamaya cesaret edemiyor oluşuydu. Hariri taraftarı siyasetçilerin son sığınağı mezhep temelli bir seferberlik ve kışkırtmaydı. Silahlı çete üyelerinden herhangi birinin tutuklanması, derhal bir mezhep zulmü krizine yol açacak ve Suudi hükümetinden açıklama gelecekti.

Ebu Halil, Lübnan'da Suudi destekli Hariri taraftarları tarafından gerçekleştirilen provakasyonların Hizbullah ve mevcut hükümet üzerinde baskı oluşturduğunu ve yaşanacak bir mezhep çatışmasının bizzat bu gruplara yarayacağına dikkat çekiyor. Öte yandan Lübnan'da patlayabilecek bir mezhep savaşının fırsatını kollayan yalnızca Suudi Arabistan değil. İsrail'in de Hizbullah'ı etkisizleştirmek için Lübnan'a saldırma niyetinde olduğu ve gerek Suriye'yi gerekse Lübnan'daki olası bir mezhep çatışmasını buna bahane edeceği biliniyor.

Ebu Halil, Batı basınının yaşananları nasıl çarpıttığına da değiniyor. Ana akım medya kuruluşlarının olayları nasıl haberleştirdiği şu sözlerle anlatılıyor:

Nameh'te Hariri hareketine bağlı haydutlar, arabaları durdurup yolculara Sünni mi Şii mi olduklarına dair sorular sordular. Şii olanlar alıkondu ve ciddi biçimde dövüldü. Çok sayıda insan yaralandı ya da öldürüldü. Ancak New York Times'ın sütunları, isim vermeden ve katillerin kim olduğunu açıklamadan çatışmanın "Lübnan'a sıçradığı"ndan bahsediyordu. Gerçekte, New York Times'daki haber, Lübnan'daki cinayetlerin ardında Suriye rejimi varmış gibi bir izlenim yaratıyordu. Haberin öyküsü, ABD medya propagandasının sabit çizgisinden sapamazdı.

Ebu Halil, Lübnan'da yaşanan mezhepçi saldırıların açıkça siyasi bir planın parçası olduğunu ve Hariri yanlısı çetelerce gerçekleştirildiğini aktardıktan ve bu çete üyelerinin arasında pek çok El Kaide militanının bulunduğunu belirttikten sonra, bunların zamanında bizzat Vissam el-Hassan ve ekibi tarafından örgütlendiğini belirtiyor. Ebu Halil, bu bağlantıya işaret ederek şimdi Lübnan'ı kana bulayan islamcı çetecileri "el-Hassan'ın yetimleri" diye anıyor.