İslamcılar savaş ve ABD yanlılığında rekor kırıyor

İslamcıların Suriye konusundaki savaş çığırtkanlığı inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. O kadar ki, Başbakan Erdoğan ve birçok islamcı kalem Batı'yı Suriye'ye saldırmamakla eleştiriyor. Müslüman Kardeşler de aynı demagojiyi kullanıyor.

Suriye'ye dönük dış müdahale gündemi giderek ısınıyor. Bir yandan El Cezire, BBC ve CNN gibi uluslararası kara propaganda aygıtlarının dünyaya servis ettiği haberlerle olası bir dış müdahaleye meşruiyet sağlanmaya çalışılırken, bir yandan da Rusya ve Çin'in Esad yönetimine desteğinin sona ermesi için yoğun bir baskı uygulanıyor. Suriye içinde muhalefetin halk desteğinin sınırlı olmasına rağmen, silah ve iletişim kapasitesinin arttığı görülüyor. Suriye muhalefetinin açıktan ve çok daha büyük ölçekte silahlandırılması seçeneği gündeme getirilirken, zaten silahlı olan muhaliflerin arasında ABD, Fransa gibi ülkelerin asker ve ajanlarının cirit attığı yönünde haberler de giderek artıyor.

Başından bu yana Suriye muhalefetine her tür desteği sağlayan ve Esad iktidarına dönük son derece saldırgan bir politika izleyen AKP iktidarı da, dış müdahale çağrılarını arttırmış durumda. Başbakan Erdoğan ve medyadaki islamcı kalemler açıktan Suriye'ye saldırma seçeneğini dile getirirken, savaş çığırtkanlığı inanılmaz boyutlara ulaşmış bulunuyor. Öyle ki ABD'nin başını çektiği emperyalist ülkeler "Suriye'ye saldırmamak"la eleştiriliyor. Batı'nın ve Ortadoğu'daki petrol şeyhliklerinin desteğini alan Suriye muhalefetinin de benzer bir içerikle Batı'yı ülkelerine askeri müdahalede bulunmayıp sözle yetinmekle suçladıkları görülüyor. Böylece emperyalist ülkelerin askeri müdahaleleri sanki zoraki olarak ve "insanlık adına" yaptıkları yanılsaması yerleştirilmeye çalışılıyor.

Bazı islamcı ve liberal kalemler, Batı'yı Suriye konusunda geç kalmakla eleştirirken Bosna örneğini veriyorlar. NATO güçlerinin önce gizli, sonra da açıktan müdahale ile Yugoslavya'yı parçalayıp yağmaladıkları büyük operasyon ve bu operasyona Türkiye'nin desteği de yine aynı kalemler tarafından benzer yöntemlerle meşru gösterilmişti. NATO bombardımanı öncesinde aynı isimler Batı'yı Yugoslavya'ya askeri müdahalede bulunmamakla eleştiriyorlardı. Sanki NATO Yugoslavya'ya insanlığın zorlaması ile mecburen müdahale etmişti.

Erdoğan: Hadi artık saldıralım!
Geçtiğimiz hafta Suriye'de yapılan anayasa referandumu yüzde 89 oyla kabul edildi. Silahlı grupların tehdidine rağmen, oy kullanma hakkına sahip nüfusun yarısından fazlası Esad yönetiminin reform paketine onay verdi. Ancak AKP iktidarı demokrasi bahanesi ile Esad yönetimine dönük saldırgan bir tavır takınmaya, silahlı muhalefete her türlü desteği vermeyi sürdürüyor.

Erdoğan geçtiğimiz gün partisinin grup toplantısında, Suriye'ye hâlâ askeri müdahalede bulunulmamış olmasını eleştirdi:

"Ne yazık ki başta BM olmak üzere, uluslararası toplum, bütün bu olanları bir kez daha sadece izlemekle yetiniyor. BM'den çıkarılamayan kararlar, bazı ülkelerin çekinceli tavrıları, Suriye'de Esad yönetimine adeta güç veriyor, katliamları adeta teşvik ediyor."

Abdülhamit Bilici: Şıracının şahidi bozacı!
El Cezire, BBC ve CNN gibi uluslararası kara propaganda aygıtlarının servis ettiği haberler Türkiye medyası tarafından da Suriye'ye dönük dış müdahaleyi meşru kılmak için kullanılıyor. Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü ve Zaman yazarı Abdülhamit Bilici, geçtiğimiz gün yayımlanan, komik bir biçimde dünyada Esad yanlısı bir "kara propaganda" olduğunu iddia edecek kadar deli saçması bir iddiaya yer verdiği "Suriye, Bosna olmadan!.." başlıklı yazısında Batı'yı Suriye'ye saldırmamakla suçladı.

Bilici kendisine uluslararası kara propaganda aygıtı BBC'yi şahit gösterdi:

42 yıl bir ülkeyi muhalefetsiz yönetmenin becerisine sahip Muhaberat teşkilatının kara propagandası yüzünden hâlâ kafası karışık olanlar varsa tecrübeli savaş muhabiri Conroy'un şu yalın sözlerine kulak versin:

"Alandaki durum gittikçe Saraybosna'yı, Srebrenitsa'yı andırır bir tabloya doğru gitmektedir. Suriye'de çok sayıda katliam yapılmış ve savaş suçu işlenmiştir."

Bilici'nin referans gösterdiği BBC muhabiri de Batı'yı Suriye'ye saldırmamakla eleştiriyor: "Lütfen, jeopolitiği ve toplantıları bir kenara bırakın ve bir şey yapın."

Bilici, Suriye Ulusal Konseyi üyelerinin de kendisi gibi dört gözle Suriye'nin bombalanmasını beklediklerini ifade ediyor:

Konuştuğum Suriye Milli Konseyi üyeleri de bu tabloyu doğruluyor. Uluslararası müdahaleden artık umudu kesmişler. Başlangıçta beklentileri fazla yükselmiş olmasından dolayı Türkiye konusunda hayal kırıklığı yaşasalar da kırgın değiller. Türkiye'nin tek başına hareket etmeme çekincesini ve gücünün sınırlarını anladıklarını söylüyorlar. Fransa'nın daha aktif rol üstlenebileceğine dair beklentileri var.

Resul Tosun: Suriye'ye girme vakti
Yeni Şafak gazetesinden Resul Tosun dünkü "Suriye'ye Suriye gibi girmek" başlıklı yazısında AKP hükümetini derhal Suriye'ye saldırmaya çağırırken Batı'yı da hâlâ saldırmamış olması nedeniyle eleştirdi:

"Suriye'de artık sözün bittiği yerdeyiz. Toplantılar, nutuklar, beyanatlar, görüşmeler zaman kaybından başka bir fayda sağlamıyor. İran'ın, Rusya'nın, Çin'in izni yok diye masum insanların ölüm makinesine teslimine sessiz kalmak zalimi cesaretlendiriyor. Artık uluslararası camianın iznini beklemek Suriye halkının imhasını beklemekten farksız hale gelmiştir. Tıpkı Suriye'nin 1975 yılında Lübnan'a asker gönderirken yaptığı yapılmalıdır. Evet Suriye'ye girme vaktidir."

Ali Aslan: ABD Suriye'ye bomba yağdırsa da "mazlumlar" kurtulsa!
Zaman gazetesinden Ali H. Aslan 5 Mart tarihli "Suriye'de Amerikan kafası karışık" başlıklı, ABD'li think-tank kuruluşlarının ve medya temsilcilerinin yazılarından örnekler verdiği, yazısında ABD'de Suriye'ye askeri müdahale konusunda kafaların karışık olduğunu ve ABD'nin askeri müdahale kararını dört gözle bekleyen AKP ve Suriyeli muhaliflerin bu nedenle zor durumda kaldığını ifade ediyor:

"Arap Baharı sürecinde ABD en çok Suriye'de bocaladı.

Adeta her kafadan bir ses geliyor. Beyaz Saray'ın şimdiye kadarki icraatları ise -tabii bizim bildiklerimiz- daha etkili devreye girmelerini arzu eden Ankara'nın içini pek açacak cinsten değil."

Müslüman Kardeşler: Bombala bizi Obama!
Suriye muhalefeti de benzer bir tavırla, Batı'yı Suriye'ye saldırmamakla eleştiriyor. Suriye Müslüman Kardeşler resmi sözcüsü Züheyr Salim, Londra'da Cihan Haber Ajansı'na yaptığı ve 19 Şubat'ta Zaman'da yayımlanan açıklamalarında şu ifadeleri kullanmıştı:

"Beşşar Esed, ABD ve NATO'nun Suriye'ye müdahale etmeyeceğinden emin olmasaydı, halkına bu kadar ağır zulüm yapamazdı. Esed, hiçbir ülkenin Suriye'ye müdahale edemeyeceğini bildiği için bu kadar acımasızca insanları öldürüyor. Ne ABD, ne NATO ne de başka bir ülkenin Suriye'ye gireceği yok..!"

Dün Zaman gazetesinde Cihan'a yaptığı açıklamalar yayımlanan Tunus'ta iktidara gelen islamcı Nahda hareketinin lideri Raşid Gannuşi de (Gannuşi de Müslaman Kardeşler üyesi), "Batı'nın söz söylemekten başka bir şey yaptığını görmüyoruz" ifadelerini kullandı.

Cengiz Çandar: Artık "insani müdahale" kavramımız var
AKP'nin Yeni Osmanlıcı dış politikasının oluşturulmasına katkıları bilinen isimlerden Cengiz Çandar da Batı'yı Suriye'ye saldırmamakla eleştiriyor. Çandar, geçtiğimiz gün Radikal gazetesinde yayımlanan "Suriye için 'olmazsa olmaz'lar..." başlıklı yazısında Abdülhamit Bilici gibi Bosna örneğini vererek, sanki Batı zoraki olarak ve insanlığın baskısıyla ülkelere müdahale ediyormuş izlenimini yaratmaya çalışan bir ekseni savundu:"Bosna'daki savaşın son demlerine benzer bir durum söz konusu. Srebrenica Katliamı henüz anılarımızdan silinmedi. Srebrenica'nın dış dünyaya yansımasından bir süre sonra, başta ABD, Batı'nın utanç verici sessizliği devam edemedi. Bir süre sonra savaşın sonu geldi."

Çandar, emperyalizmin deneyimli bir ideoloğu olarak "insani müdahale" kavramı ile artık işlerin daha kolay olduğunu yazıyor:

"Daha önce de değindik "ülkelerin içişlerine karışmama" gerekçesinin dayandığı, kökü 17. Yüzyıl'a giden "Westphalia Sistemi" artık 21. Yüzyıl'da "uluslararası ilişkiler"in "yönetici prensibi" olmaktan çıktı. "İnsani müdahale" (Humanitarian Intervention) kavramının cari olduğu bir tarih dönemindeyiz."

Çandar yazısının sonlarına doğru Batı'nın Suriye'yi Esad'a bırakmayacağını ve Türkiye'nin de askeri müdahale için bahane aradığını ifade ediyor:

"Uluslararası sistem ve onu oluşturan yeni dinamikler, Balkanlar ve merkezindeki Sırbistan'ı, nasıl Miloşeviç'e terketmediyse, "Levant"ı ve onun merkezindeki Suriye'yi (bir başka deyimle Osmanlı İmparatorluğu'nun Şam Vilayeti'ni) Başşar Esad'a terketmez, terkedemez.

Türkiye'nin yetkili isimlerinden biri aylar önce, bir özel görüşmemizde, Türkiye'nin önünde A, B, C, D vs. planlarının bulunduğunu anlatırken, "askeri müdahale"nin iki durumda söz konusu olacağını belirtmişti:

1991'deki Kürt göçünü andırır, on binlerle ifade edecek bir göç dalgasına izin veremeyiz Sınırlarımızın yakınında katliama izin veremeyiz. Kastettiği Halep'ti ama İdlib, Halep'in yarım saat ötesi zaten, Hatay sınırları bakımından Halep ile İdlib'in pek farkı yok."

(soL - Haber Merkezi)