Güney Afrika'daki işçi katliamının ardında neler var?

Güney Afrika’da grevdeki 34 maden işçisinin polis tarafından vahşice katledilmesi olayının öncesine bakıldığında, yaşananların yalnızca katliamla başlamadığı, olayın arka planında Güney Afrika’daki sendikal hareket ve iktidar bloku içerisindeki mücadelenin de etkisinin bulunduğu görülüyor.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nde çalışma koşullarının ve ücretlerinin iyileştirilmesi talebiyle greve çıkan işçilerin üzerine 16 Ağustos günü polis tarafından ateş açılmasıyla yaşanan katliamın ardından ülkedeki ana siyasi aktörlerden ve sendikal hareketin temsilcilerinden ardı ardına açıklamalar geliyor. Yapılan açıklamalar ve katliamın öncesindeki birkaç hafta boyunca yaşanan gelişmeler, olayların arka planında sendikalar arası bir çatışmanın yanı sıra ülkedeki iktidar bloku içerisindeki bir mücadelenin de bulunduğunu düşündürüyor.

Hatırlanacağı üzere, dünyanın en büyük üçüncü platin üreticisi olan Lonmin firması tarafından işletilen, Rustenburg’daki Marikana madeninde çalışan işçiler geçtiğimiz hafta greve çıkmışlar, ancak madende örgütlü iki sendika olan Maden ve Yapı İşçileri Birliği (AMCU) ve Ulusal Maden İşçileri Sendikası (NUM) üyeleri arasında çıkan çatışmaya polisin müdahale etmesiyle birlikte 8’i işçi 2’si polis olmak üzere 10 kişi hayatını kaybetmişti.

Bu olayın ardından, hükümette bulunan Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) bileşenleri birbirini suçlayan açıklamalar yapmışlardı. ANC, 1994’ten beri ülkenin hükümet partisi ve Güney Afrika Sendikalar Kongresi (COSATU) ve Güney Afrika Komünist Partisi (SACP) ile desteklenen bir üçlü ittifaka dayanıyor.

İlk çatışmanın ardından söylenenler
ANC’nin olayın hemen ardından yaptığı açıklamada sendikalara üye olan masum insanların öldürülmesi kınanmış, ancak diğer yandan maden çevresinde sayısı 3 bini geçen güvenlik güçlerinin “hızlı” müdahalesine teşekkür edilmiş ve “Polisin varlığı gerçekten de gerilimi sona erdirmiştir ve sükunetin sağlanmasından memnunuz. Polisten, cinayetlerin sorumlusu olan faillerin tutuklanmasını talep ediyoruz” denilmişti.
COSATU’nun açıklamasında ise saldırının AMCU üyelerinden NUM üyelerine yönelik olarak yapıldığı vurgulanmış ve bu saldırının bir süredir başka madenlerde de gerçekleştiği, polisin, yargının ve yönetimin NUM’u yok etme çabalarının içinde yer aldıkları belirtilmişti.

SACP’nin açıklamasında ise şu ifadeler yer aldı:

“Maden patronları NUM’a zarar verme çabalarındaki suç ortaklığının sorumluluğunu üstlenmek durumundadırlar. Patronlar, anlaşmaların üzerinde uzlaşılan parametrelerine sadık kalsalardı bu olaylar gerçekleşmeyecekti. Bu açgözlü patronlar kâr arayışları uğruna, anlaşmanın kapsamı dışında hareket etmişlerdir ve ellerine daha fazla para yerine kan bulaşmıştır. NUM’un siyasi etkisine ve pazarlık gücüne zarar vermek doğrultusunda gizli bir güdüsü olanların, can almak da dahil olmak üzere şiddete sığındıkları SACP açısından belirgin hale gelmiştir. Emniyet teşkilatının da buna oldukça istekli olduğu ortaya çıkmıştır.”

Sendikalardaki ayrışmanın siyasi boyutu
Yapılan bu açıklamalar, yalnızca sendikalar arasındaki bir çatışmayı değil, iktidar bloğunu oluşturan unsurlardan sendikalara yansıyan ve uzunca bir süredir devam eden daha genel bir ayrışmanın varlığını ima ediyor.

Güney Afrika’da bir süredir sendikal alanda bir bölünmenin zorlandığı, SACP ve COSATU’nun yaşananlardan ötürü üstü kapalı da olsa hükümetin ana bileşeni olan ANC’yi suçladığı görülüyor. Nitekim COSATU genel sekreteri Zwelinzima Vavi 16 Ağustos’ta yaptığı açıklamada “Genel olarak birileri tarafından yönlendirilen, planlı bir şiddet olduğuna inanıyoruz, zira bugün gördüğümüz şiddet Ocak ayından beri devam ediyor. Çok sayıda insan öldürüldü ve sistematik olarak hedef alındı. Bunun arkasında birileri var. Kesin olarak şu yapmıştır diyemiyoruz, ama birileri bu şiddeti yönlendiriyor.” ifadelerini kullanmıştı.

SACP ise olayların sorumlusu olarak AMCU yöneticileri Joseph Mathunjwa ve Steve Kholekile’nin tutuklanmasını talep ettiği açıklamada aynı zamanda AMCU ile ilişkili şiddet ve anarşiyi, olaylarda şirket yönetiminin sorumluluğunu, İş İlişkileri Kanunu ve Güney Afrika anayasasının herkesin istediği sendikaya üye olabilmesine ilişkin hükümlerine yönelik ihlalleri ve diğer bir dizi başlığı incelemek üzere bir Başkanlık Komisyonu’nun kurulmasını önerdi.

ANC’nin resmi açıklamasında Lonmin yönetimi ile şirkette örgütlü sendika arasındaki anlaşmazlığa bir çözüm bulunsaydı bu ölümlerin engellenebileceği söylenirken “Her bir işçinin ve sendikanın grevlere katılma hakkına saygılı olmakla birlikte, herhangi bir eylemde şiddetin grev yapan sendikayı ve işçilerini güçlendirdiğine değil, aksine sendikaları zayıflattığına ve onların ülkemizde halkın saygı ve sempatisini yitirmesine neden olduğuna ilişkin inancımızı yineliyoruz” denilmişti.

SATAWU-NATAWU ayrışması
COSATU’da geçtiğimiz ay sonlarına doğru bir ayrışma yaşanmış, COSATU’ya bağlı bir sendika olan ve 82 bin civarında üyeye sahip Güney Afrika Taşımacılık ve Birleşik İşçi sendikası (SATAWU) genel sekreteri Zenzo Mahlangu başta olmak üzere bir dizi sendika üyesi milyar rand’lık bir demiryolu ihalesinde usulsüzlük yapmakla suçlanmıştı. SATAWU'nun eski başkanı Liver Mngomezulu, genel sekterer Mahlangu’yu mevcut Güney Afrika devlet başkanı Jacob Zuma’yı desteklemek için sendika üyesi işçileri harekete geçirmekle suçlamıştı. Mahlangu ise Zuma’yı desteklediğini kabul etmiş, ancak işçileri harekete geçirdiği iddialarını reddetmişti.

Bu iddiaların ardından Mahlangu’yu genel sekreterlikten istifa ettirmeye yönelik girişimler başarısız olmuş, daha önce sendikadan dışlanan eski SATAWU başkanı Liver Mngomezulu ve yardımcısı Reuben Mngomezulu, Ulusal Birleşik Taşımacılık İşçileri Sendikası’nı (NATAWU) kurmuşlardı.

14 Ağustos gününe ait haberlerde ise bu kez SATAWU genel başkanı Ephrahim Mphahlele’nin görevinden istifa ettiği açıklandı. Mphahlele istifa kararına ilişkin açıklamasında kendisine bir suikast girişiminde bulunulduğunu öne sürdü ve yine başta genel sekreter Mahlangu olmak üzere bazı sendikacıların mali yolsuzluklara karıştıklarını yineledi.

Bu ayrışmanın asıl kritik tarafı, önümüzdeki Aralık ayında gerçekleşecek olan ve başkanlık seçiminin de yapılacağı Manguang’daki ANC kongresine birkaç ay kala yaşanmış olması. Tam da bu nedenle, COSATU içerisinde yaşanan ayrışmayı da mücadeleci bir sendikacılık anlayışı ile iktidar yanlısı sarı sendikalar arasındaki net bir ayrışma olarak nitelendirmek için henüz erken görünüyor.

Güney Afrika’da siyaset arenasının karmaşıklığı
Dolayısıyla genel tabloya bakıldığında sendikal alanda yaşanan çatışmaların aynı zamanda ülkedeki iktidar mücadelesiyle de ilişkili olduğu görülüyor. 1994’te Apartheid rejiminin yıkılması için verilen mücadelenin ardından iktidara gelen ve o günden beri iktidarda bulunan ANC ile blok içerisindeki diğer unsurlar (SACP ve COSATU) arasında kurulu özgün tarihsel ilişkiler nedeniyle iktidar ve sendikalar alanında yürüyen mücadele de oldukça girift bir görünüm sergiliyor. Güney Afrika’da iktidar bloğu içinde de yer alan güçlü ve kitlesel bir sendikal hareketin bulunması, sendikal hareket içerisinde koltuk ve kazanç peşinde koşan yöneticilerin zaman zaman devlet kurumlarını da kapsayacak biçimde mafyatikleşen yöntemlerle girdiği iç çekişmeler, işçi sınıfı mücadelesinin de karmaşık dinamikler içerisinde yol almasına sebep oluyor. 34 maden işçisinin polis tarafıdan katledilmesinin ardından yapılan açıklama ve değerlendirmeler de Güney Afrika’nın bu özgün siyasi ortamında, yaşananların salt bir işçi katliamından daha geniş ele alınması gerektiğini düşündürüyor.

(soL – Dış Haberler)