Fukuşima’da işçiler nasıl çalıştırılıyor?

Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki sızıntı kontrol edilmeye çalışılırken, santralde çalışan işçilerin durumu da bir hayli tehlikeli. Paul Jobin’in, aslı Fransız Le Monde gazetesinde yayınlanan Fukuşima'da çalışan işçilerle ilgili raporunu, www.japanfocus.org sitesinden kısaltarak çeviriyoruz.

Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki tehlikeli durumu tersine çevirmek için canla başla mücadele verilirken, Tokyo Elektrik Şirketi (TEPCO) çalışacak işçi bulma konusunda büyük güçlüklerle karşı karşıya kalıyor. Şu anda yerleşkede 700’e yakın insan bulunuyor. Normal zamanlarda, nükleer tesisteki bakım ve onarım işlerinin doğasında var olan birikmiş radyasyona karşı işçi rotasyonu uygulanırdı. Fakat şimdi risk daha büyük ve iş yapma metodu daha anormal.

İş teklifleri TEPCO’dan değil, asıl işi yapım ve temizlik olan Mizukami Kogyo adlı şirketten geliyor. Teklifte yalnızca Fukuşima Bölgesi’ndeki bir nükleer santralde çalışılacağı yazıyor ve günde 3 saat için 10 bin yen verileceği belirtiliyor. Tehlike hakkında hiçbir bilgi yok, yalnızca yemek, barınma, ulaşım ve sigorta konuları hakkında işçilere tavsiyede bulunuluyor.

Bu işte çalışmak için başvuranların, büyük ihtimalle ya tehlikeden haberleri yok, ya da çalışmak için sınırlı sayıda seçenekleri var. Saatte 122 dolar yüksek radyasyon seviyelerinde çalışıp kanser riskine maruz kalanlar için büyük para olabilir, ancak TEPCO ve NISA radyasyon riskini daha düşük göstermek için başvurdukları sıradan propagandalarını kullanmaya devam ediyorlar.

İşçilerin seçiminde ayrımcılık mı var?
Temizlik işçilerinin çoğunun burakumin(*) olduğuna dair söylentiler var. Bu henüz teyit edilmedi, fakat durum nükleer endüstrinin mantığı ve günlük işçilerin kötü iş koşulları ile uyumlu. Toplumsal dışlanma nedeniyle, bazı burakuminler yakuzayla(**) ilişkiye geçiyor. Böylelikle, burakumin-yakuza işbirliği, diğer burakuminleri Fukuşima’da çalışmaya göndermesi sürpriz sayılmamalı. Yakuza, yosebalardaki(***) günlük işçileri çalıştırmakta hayli aktif: Tokya’da Sanya, Yokohama’da Kotobukiço, Osaka’da Kamagasaki. Bu yüzden tehlikeli koşullarda yaşayan insanlar en yüksek radyasyon seviyelerine maruz bırakılıyorlar, nükleer tesislerdeki en pis ve tehlikeli işleri yapıyorlar ve yosebalara geri gönderiliyorlar. Hastalıkla boğuşan bu insanlar, istatistiklerde bile görünmüyorlar.

Sızıntının öncesi ve sonrası
Nükleer ve Endüstriyel Güvenlik İşletmesi’nin (NISA) 2009 yılında yayınladığı verilere göre, Fukuşima Santrali’nde 1108 kadrolu işçi bulunmaktaydı. Fakat Fukuşima’da çalışanların büyük çoğunluğunu, 9195 kişiyle sözleşmeli işçiler oluşturmaktaydı. Bu işçiler kendi içlerinde en pis ve tehlikeli işleri yapanlardan bakım işlerini yapan kalifiye teknikerlere kadar sıralanmaktaydı. Bu kategorinin kendi içinde de çalışma koşulları ve ücretler bakımından birçok farklılık olsa da, kesin olan şu ki, en yüksek derecelerdeki radyasyon seviyesine rutin olarak maruz kalanlar sözleşmeli işçilerdi: NISA’ya göre 2009’da, 5 ila 10 mSv radyasyona maruz kalan sözleşmeli sayısı 671, kadrolu sayısı 36 10 ila 15 mSv radyasyona maruz kalan sözleşmeli sayısı 220, kadrolu sayısı 2 15 ila 20 mSv radyasyona maruz kalan sözleşmeli sayısı 35, kadrolu sayısı ise sıfır.

14 Mart günü, Sağlık ve Emek Bakanlığı, bir işçinin yılda maruz kalabileceği maksimum doz miktarını 100 mSv’den 250 mSv’ye çıkardı. Oysa Uluslararası Radyoloji Koruma Komisyonu’nun belirlediği ilkelere göre, ya yılda 20 mSv ya da iki yılda 50 mSv doz artışı öngörülmüştü. Ertesi gün bakanlık tarafından Emek Büroları’na gönderilen mektupta, durum “olağanüstü hal” ile açıklanıyor ve işçilerin güvenliği görmezden geliniyordu. Bu durum, tazminat için başvuracak işçileri engellemek ya da onların sayısını azaltmak için alınmış bir önlem olabilir. Başka bir deyişle, bu nükleer radyasyondan kaynaklanan hastalıkları veya ölümleri yasallaştırmanın, en azından devletin sorumluluğunu ortadan kaldırmanın bir yolu.

Taşeronlaşmanın nedenleri
1970’lerin ortalarında, taşeron işçi çalıştırmak Japon nükleer endüstrisinde oldukça yerleşik bir hale gelmişti. Fransa bu trende 1988’den sonra uydu. 1992’de işçilerin yüzde 80’i taşerondu. NISA verilerine göre, 2009 yılında Japon nükleer endüstrisi 80 binin üzerinde taşeron işçi çalıştırırken, 10 bin kadrolu işçiyi besliyordu. Başlangıçtaki amaç kolektif dozu saklamak değil, emek maliyetlerini azaltmaktı. Fakat gerçek şu ki, Fransa ya da Japonya fark etmez, nükleer endüstri ışımaya maruz kalmış işçilerin sayısı konusunda ağır bir gizlilik kültürü yaratıyor. Bilebildiğimiz tek şey, faciadan önce Sağlık ve Emek Bakanlığı’nın yayınladığı veriye göre, yalnızca 9 eski işçinin nükleer santraldeki çalışmalarına bağlı olarak mesleki kanser gerekçesiyle tazminat kazandıkları. Bu rakam büyük ihtimalle radyasyon kurbanlarının gerçek sayısını vermekten çok uzak. Sistemdeki sayısız usülsüzlüğün başlangıç noktası ise, TEPCO ve diğer elektrik şirketlerinin çalıştırdıkları taşeron işçilerin listesini asla paylaşmamaları.

(*) Burakumin, Japonya’daki bir sosyal gruba verilen ad. Ulusal olarak Japonlardan farklı olmamakla birlikte, geç 16. yüzyılda, canlı varlıkları kesmeyen, ancak bir şekilde bunu yapmak zorunda olan Budist ve Şinto dinlerinde, bu “pis işleri” yapmak için topluluğun dışında bırakılan kimselerden oluşuyorlar. Yoğun bir dışlanmaya maruz kalan burakuminlerle diğer Japonların kız alıp vermesi yasaktı. 1871’de çıkartılan bir yasayla dışlanmaya yasal olarak son verilse de, günümüzde hala burakuminler ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadır. Burakuminlerin sayısının 3 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.

(**) Yakuza, Japon mafyasına verilen isim.

(***) Yosebalar, genelde bekar erkeklerin yaşadığı Japon evsizler topluluğu. Aslında, “amele pazarları” olarak işlev görüyorlar.

(soL - Dış Haberler)