Sahildeki mülteci çocuk ve insanlık: Sadede gelin!

Avrupa önce Ukrayna’da silahlandırdığı Nazileri durdursun, Avrupa önce “ılımlı” Suriyeli muhaliflere MILAN anti-tank füzesi vermeyi durdursun, Avrupa önce Balkanlardaki istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerini durdursun, Avrupa önce Doğu Avrupa’ya tank yığmayı durdursun. ABD ile beraber.

Erman Çete

NATO uçaklarının Kaddafi'nin konvoyuna 5 bin 700 kg civarında bomba bıraktığı söylenirken, bombalar 14 aracı yok etti ve en az 53 kişinin ölümüne neden oldu.

Bu saldırıdan sonra yürüyerek kaçmaya çalışan Kaddafi ve korumaları bir tünelin içine girdiler. Buradaki çatışmanın ardından başına şarapnel parçası isabet ettiği için yaralanan Kaddafi'yi yakalayan silahlı grup, eski lideri meydana çıkartarak taciz etmeye başladı. Bundan sonra yere düşen Kaddafi'nin, bir silahlı milis tarafından, büyük ihtimalle süngü ile anüsünden yaralandığı belirtiliyor.

Durumu kabul eden çete komutanı Halid Ahmed Raid, "İnsanlar onun saçını çekiyor ve ona vuruyordu. Bir yargılama olması gerektiğini anlamıştık ancak herkesi kontrol edemedik, bazı davranışlar kontrolümüz dışında gerçekleşti." dedi.

“Mülteci sorunu”nun vicdanlarda açtığı yaralardan bahsedeceksek, önce yukarıdaki korkunç ayrıntıları hatırlayacağız. O Libya ki, 2012 yılında Uluslararası Af Örgütü’nün hazırladığı bir rapora göre, kendi “kağıtsız yabancılar”ına Kaddafi dönemindekinden çok daha hayvanca davranıyordu. Rapora göre, Libya’ya gelen mülteciler, sığınma talebinde bulunanlar ve göçmenler kötü muamele, sınırsız gözaltı ve işkenceye maruz kalıyorlardı.

Mülteci sorununda vicdanınızın sesini mi dinlemek istiyorsunuz? Birleşmiş Milletler’in mülteci veritabanına bir tık kadar uzaktasınız. 2010 yılında Libya’dan mülteci ya da mülteci benzeri statü ile ayrılanların sayısı 2309. İç göç verisi bulunmuyor. Peki Kaddafi sonrası? 2014 yılında Le Monde’da çıkan bir makalaye göre, o tarihte yalnızca Tunus’ta 600 bin ila 1 milyon arasında mülteci yaşıyordu. Üstelik bunların çoğunu, “Cemahiriye”, yani Kaddafi destekçileri oluşturuyordu. Bu nüfus, NATO müdahalesinden önce Libya nüfusunun yüzde 10 ila 15’ine tekabül ediyor.

Vicdanınız mı sızladı? İnsanlığınızdan mı utandınız?

O “insanlık”, Kaddafi’nin işkence ile tanınmaz hale getirilmiş cesedi, Misrata’daki bir et deposunda sergilenirken öldü. Hatırlamadınız mı? Kaddafi’nin cansız bedeninin başına üşüşen leş kargaları, ellerinde telefonlarıyla “selfie” çekiyor; tam o sırada, uğursuz Hillary Clinton Libya liderinin ölüm haberini kikirdeyerek karşılıyordu.

Ölen Clinton ve onun dünyasının insanlığıydı ve aslında öleli de epey oluyordu.

Utanacaksa, örneğin El Cezire ile New York Times’ın yaydığı yalana inanıp “Bingazi’de Kaddafi katliam yapacak” diyen ve NATO bombardımanınından birkaç gün önce Libya konsolosluğunda eylem yapan “solcular” utansın. Ya da, 19 Mart’taki NATO bombardımanından 4 gün önce “NATO’nun Libya’yı bombalamaya niyeti yok” diyen Immanuel Wallerstein utansın.

***

“Uygar Batı” ile saf tutanlar utansın. Geçen Ekim ayında, İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Barones Joyce Anelay, ülkesinin Akdeniz’de planlı arama ve kurtarma faaliyetlerini desteklemeyeceğini açıkladı.

Barones’in gerekçesi şuydu: Biz kurtarırsak, mülteciler cesaretlenir, daha çok kişi Avrupa’ya gelmeye başlar.

Ölsünler ki, gelemesinler diyordu özetle Barones.

Barones’in planı çok göçmen öldürdü; ancak İngiliz müsteşar “öldürürsek gelmezler” konusunda haksız çıktı. 2014’te yalnızca Akdeniz’den 170 bin göçmen aktı. Bu yılın Ocak ayında, yalnızca Libya’dan 3 bin 500 mülteci İtalya’ya ulaştı, ki bu geçen seneye göre yüzde 60 artış demekti. Çoğu Afrika ve Ortadoğu’dan gelmişti. Bizim bildiklerimiz hep Kuzey Afrika ve Ortadoğu; ancak sahra altın Afrikası’ndan gelenler, Eritre ve Etiyopya’dan (Doğu Afrika) kaçanlar, Güney Sudan’da ABD ve İsrail’in desteklediği rejimden yüz çevirenler, Batı Afrika’da Mali’ye Fransız müdahalesinden kaçanlar, Nijer ve Nijerya’da Boko Haram terörü… Nereye baksanız, Batı dünyasının, hadi adını koyalım, emperyalizmin çirkin yüzünü göreceksiniz.

Libya’nın Taverga şehrinde yaşayan siyahları etnik temizliğe tabi tutan El Kaide’ciler ve onları destekleyen uygar Batılılarla onların Körfez’deki, Türkiye’deki işbirlikçileri utansın.

Orası, 20 yaşındaki Senagalli Djiby Diop’un sözlerindeki gibi bir ülke artık: “Libya’da artık herkes silahlı. Onlarla birlikte çalışmazsanız sizi vururlar. Bütün paranızı onlara vermezseniz sizi vururlar. Ya da sırf eğlencesine de sizi vururlar.”

***

Lampedusa’yı hatırlayan var mı ki? Daha iki sene önce Libya’dan, Eritre’den ve Somali’den göçmenler taşıyan iki bot, bir hafta arayla Lampedusa açıklarında battı. 1000’in üzerinde insan öldü.

İşte bu katliamlardan önce göç edenlerden birisi, Hakim Bello, geçen Nisan ayında Guardian’a yazdı. “İnsan hikayesi” arayanlar, Bello’nun katliam tanıklığına değil, “önceki Libya”ya bakmalı.

Bello anlatıyor: “Nijerya kökenliyim ve savaş başladığında 5 yıldır Libya’da çalışıyordum. İyi bir hayatım vardı: Terzi olarak çalışıyordum ve evde sevdiklerime yollamaya yetecek kadar para kazanıyordum.  Fakat savaş başlayınca, bizim gibi siyahi insanlar savunmasız hale geldi. Çünkü bütün gençlerin elinde silah vardı ve bizim evimizde para olduğunu, bizi soyabileceklerini biliyorlardı.”

Devrilmeden önce, Muammer Kaddafi İtalya ile göçmen anlaşması imzalamıştı. Berlusconi ile görüşen Kaddafi, Libya olmadan Avrupa’nın göçmen akınıyla “kararacağını” söylemiş, kendine has üslubuyla, “Aç ve cahil Afrikalıları görünce uygar Avrupalılar ne yapacak?” diye sormuştu.

Kaddafi, Libya kıyılarını iş arayanlara kapatmak karşılığında 5 milyar avroluk bir anlaşma yapmıştı. 2009’da, İtalya-Libya ortak devriyesi ile birlikte, İtalya’ya geçmeye çalışan Afrikalıların sayısı bir önceki yıla nazaran yüzde 75 azalmıştı.

Bu anlaşmaların göçmen sorununu kuruttuğunu kimse iddia edemez. O dönem de, Libya güvenlik güçleri hakkında Afrikalı göçmenlere yönelik tecavüz ve hırsızlık iddiaları gündeme sıklıkla geliyordu.

Ancak aklı başında kimse, Afrikalı göçmenlerin durumunun eskisinden daha kötü olduğunu da inkar edemez. Yukarıda değinilen Taverga şehrine yapılanlar istisna değildi: NATO destekli El Kaide ve Müslüman Kardeşler çeteleri, sahra altı Afrikalılarına ve genel olarak siyahilere “Kaddafici” muamelesi yapıyor ve ya göçe zorluyor ya da öldürüyordu.

***

Tek bir insanlık yok. İnsanlığından utananlar buna da dikkat etmeli. Avrupa Birliği’ne bel bağlayanlar dahil.

Wikileaks, geçtiğimiz Mayıs ayında AB’nin göçmen akınına karşı gizli “eylem planı”nı yayımladı.

Yayımlanan belgeler, askeri müdahalenin nasıl yapılacağını gösterirken, planın 28 ülke tarafından 18 Mayıs 2015 tarihinde onaylandığı söyleniyordu.

Belgelerden biri Avrupa Komisyonu'nun daha çok yardıma ihtiyacı olduğunu söylerken, belgeler göçmenleri ve mültecileri taşımakta kullanılan botların Libya topraklarında nasıl yok edileceğini anlatıyordu.

Bunun için istihbarata gerek olduğu da vurgulanırken, planlar Libya içerisindeki IŞİD'e karşı müdahale gerekebileceğini de öngörüyordu.

Belgelerde AB'nin can kayıplarından sorumlu tutulması durumunda kötü gözüktüğü de belirtilirken, buna çözüm olarak botların yok edilmesi amaçlanıyordu.

***

Onların insanlığı, kıyıdaki çocuk cesedinden insan kaçakçılarını, despotik rejimleri, diktatörleri, İslam’ı vs sorumlu tutuyor.

Oysa o meşhur söz şöyle de değiştirilebilir: Emperyalizm ve kapitalizm hakkında konuşmayanlar mülteci sorunu hakkında sussunlar.

Neden mi? İtalyan sahil güvenliği ile AB’nin sınır güvenliğinden sorumlu birimi Frontex arasındaki kavgayı aklınız getirin. İtalya, “bu yalnızca bizim sorunumuz değil” diyor. Macaristan, Sırbistan filan da bunu söylüyor. Haksız da sayılmazlar. İtalya’nın denizdeki “arama-kurtarma” faaliyetlerinin yıllık tutarı 9 milyon avro idi. İtalya “kriz” gerekçesiyle bu faaliyeti AB’ye ihale etti. AB’nin Triton isimli projesinin ederi 3 milyon avro. 28 üyeli birlikten çıka çıka bu proje ve İtalya’nın yalnızca 30 mil açıklarına kadar erişim çıktı.

AB’nin buna kılıfı da 2013 yılında imzalanan Dublin II anlaşması. Bu anlaşma, göçmen sorununu tamamen AB sınırındaki ülkelere bırakıyor. Ayrıca, AB içinde yasadışı göçmen yakalandığı takdirde bu kimseler mutlaka giriş yaptığı ülkelere gönderiliyor. Yani kabak yine İtalya, Yunanistan ve Malta gibi AB üyelerinin başına patlıyor.

***

Vicdanı bırakın ve sadede gelin. Independent’ın yaptığı gibi, “mültecileri rahat ettirme yolları” kılavuzu hazırlamakla uğraşmayın: “Bağış yapın, halk destek gruplarına katılın, gönüllü olun-bağış yapın-biriktirin, yardıma ihtiyacı olanlar için özel eşyalar alın, dilekçelere imza verin.”

Bütün bunları “onun için fark etti” demek için yapıyorsanız, yapın. Ama sadede gelin. Kobanili Aylan Kurdi gibi küçük çocukların onlarcasının iki günde bir Libya kıyılarına vurduğunu bilin.

Fakat iki insanlık olduğunu bir an bile aklınızdan çıkartmayın. Kendi insanlığınızdan utanıp sorumluları anonimleştirmeyin, silikleştirmeyin. Çok somut, acil, elle tutulur bir şey yapın: Şu kahrolası düzenden birilerini kopartmak için mücadele edin.

***

Örneğin, “güleryüzlü siyonist”, “insan hakları müptelası” Elizabeth Tsurkov ile yüzü kösele proje liberali Ceren Kenar’ı aynı hatta buluşturan düşünce tarzından uzak durun. Tsurkov’a göre, Körfez ülkeleri ve AB eleştiriyi hak ediyordu ama, bütün bu mülteciler, eğer Esad “kitlesel barışçıl gösteriler” başladığında istifa etseydi, ülkelerinden kaçmak zorunda kalmayacaklardı.

AKP apolojisti Kenar’a göre ise, herkes mülteci krizinde Batı ve Esad’ı suçlarken, 2 milyon mülteciye “kucak açan” Erdoğan’ın ülkesini suçlamak bize nasip olmuştu.

Tsurkov’a göre, El Kaide çeteleri suçsuz, onları besleyen Körfez-Türkiye-Batı üçlüsü suçsuz, ama güya “barışçıl” gösteriler başlayınca istifa etmeyen Esad suçlu! Ceren Kenar’a göre İdlib’de El Kaide’yi besleyen, Lazkiye’de cihatçıların Alevileri kesmesine destek veren Türkiye’yi suçlamamalıymışız! O Türkiye ki, sırf mezhepleri Sünni olmadığı için, Irak’tan gelen Türkmen mültecileri “itten beter” koşullarda yaşatır...

Siyonistlerle Yeni-Osmanlıcıların mülteci kardeşliği göz yaşartıyor. Ama burada kalmıyor. El Cezire Türk hemen “müdahalecilik” için kullanıyor mülteci dramını, "ağabey" El Cezire'nin Libya'daki felakette oynadığı uğursuz rolü unutturmak istercesine. Bir Suriyeli çocuğu(?) İngilizce konuşturuyorlar, çocuk Avrupa’ya sesleniyor: Bu savaşı durdurun!

Avrupa önce Ukrayna’da silahlandırdığı Nazileri durdursun, Avrupa önce “ılımlı” Suriyeli muhaliflere MILAN anti-tank füzesi vermeyi durdursun, Avrupa önce Balkanlardaki istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerini durdursun, Avrupa önce Doğu Avrupa’ya tank yığmayı durdursun. ABD ile beraber.

Bütün bunlar dursun, ondan sonra mülteci sorununda vicdanların titreşimlerini dinleriz. Ama önce sadede gelinsin.

***

Utandığınız insanlıkta Hillary Clinton da var, "Türk askeri Suriyeli mülteci kadına tecavüz etti iddiası" haberinin altına "Askerin canı çekmiş" yazabilen "okur" da var, Dostoyevskiy'in İnsancıklar'ında geçen "Yoksullar hodbin olur" sözündeki bencil yoksul da var...

Bizim yalnızca, başka bir insanlık olduğuna dair umudumuz yok. Bilakis, "o insanlık" var. O insanlığın ihtimaline dair değil, o insanlığın diğerini galebe çalacağına dair umudumuz var.

Umuttan da öte, zorunluluğumuz var. Öteki insanlık yenilmezse, sahildeki çocuk cesetlerine ağlayan çok olur.