Bir tarikat Güney Kore'yi nasıl ele geçirdi: Sermaye ve gericilik her yerde kol kola!

Güney Kore Devlet Başkanı’nın, perde arkasında bir kişi tarafından “kontrol edildiğinin” ortaya çıkması, büyük bir skandalın patlak vermesine yol açtı. Ancak “kapitalizmin başarı öyküsü” olarak gösterilen Güney Kore’de yaşananlar, tüm dünyada sermaye ile gericiliğin nasıl kol kola girdiğinin ibretlik bir örneği.

Erman Çete

Güney Kore'de uzun süredir var olan söylentilerin doğru olduğu, Güney Kore Devlet Başkanı Park Geun-hye'nin, Choi Soon-sil isimli bir kadının başını çektiği az sayıda kişi tarafından kontrol edildiği ortaya çıkmıştı.

Choi Soon-sil'in, Park Geun-hye'nin yaptığı her şeyi denetlediği ve onun adına karar vererek, kendi çıkarına çok sayıda karar aldırdığı belirtilirken, skandalın merkezindeki Choi Soon-sil'in gözaltına alındığı açıklandı.

Adı geçen kadının, Soon-sil’i yönetirken, ülkenin en büyük şirketlerinden 70 milyon dolar para sızdırdığı, gizli brifingler alıp Başkan’ın konuşmalarını hazırladığı, bütün bunların hepsini şifrelenmemiş bir bilgisayardan yaptığı ortaya çıktı. Choi’nin, kendi kızının prestijli Ewha Womans University’ye girişi için de “torpil” yaptırdığı saptandı.

SORUN ‘YOLSUZLUK’ MU?

Ask a Korean! isimli blogda yayımlanan bir yazıda, Kore halkının başkanlarının yolsuzluklarına alışkın olduğuna dikkat çekiliyor.

Örneğin 80’li yıllarda, Başkan Chun Doo-hwan’ın 1 milyar dolar “götürdüğü”, şimdiki Başkan’ın selefi Lee Myung-bak’ın ağabeyinin rüşvetten hapse girdiği, Lee’nin Dört Nehir Projesi’ndeki yolsuzluklar hep biliniyordu.

Blog yazarına göre, Güney Korelilerin son skandala diğerlerinden daha sert tepki göstermesi ve hayret etmesi, Başkan Park’ın yolsuzluğa batmış olması değil, “akıldışı (irrational) bir şekilde yolsuz” olmasıydı.

BABA İLE TANIŞIN

Peki Batı ve Kore basını tarafından “Rasputin”e benzetilen Choi Soon-sil’in öyküsü “anormal” miydi?

Başkan Park Geun-hye, seçim kampanyası sırasında, bir ailesinin olmadığını propaganda ediyordu. Güney Kore için bir başkan adayının bu propagandası önemliydi, çünkü hemen bütün başkanlar, aileleri aracılığıyla rüşvet yolsuzluk batağına saplanıyordu.

Park’ın anne ve babası ölmüştü, kız ve erkek kardeşleri ile de pek görüşmüyordu.

Tüm bunlara rağmen, Park nasıl olmuştu da “akraba” bile olmadığı birileriyle yolsuzluk sarmalına girmişti?

Park, Choi Soon-sil ile babası Choi Tae-min vesilesiyle tanışmıştı. Baba Choi ile Park’ın tanışması ise, Başkan 23 yaşındayken, 1975 yılında gerçekleşmişti.

Peki Choi Tae-min kimdi?

1912 doğumlu bu adam, polis ve asker olarak başladığı kariyerine, gazetecilik ve sabun fabrikası çalışanı olarak devam etmişti. Ancak Choi, gerçek “mesleğini” 1970’li yıllarda bulacaktı: İnsanları “sağalttığını” iddia eden bir tarikatın liderliği!

New York Times'ın aktardığına göre, Choi "Ebedi Yaşam Kilisesi" isimli bir tarikat kurmuştu.

Baba Choi, Park’ın, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne (KDHC) bağlı olduğu iddia edilen bir ajan tarafından öldürülen annesinin ruhunun kendisini ziyaret ettiğini söyleyen mektuplar yazıyordu.

Park, Baba Choi’yle buluşmayı kabul etti. Choi, Park’a annesinin ölmediğini, yalnızca kızına yol vermek için çekildiğini söylüyordu.

Öyle ki, Choi'ye bağlı olduğu bilinen bir paramiliter grubun törenine, Park babasıyla birlikte katılacaktı.


Başkan Park (ortada), sağda babası, solda Choi.

Park ile Choi ailesi arasında ilişki böyle başladı.

GÜNEY KORE’DE TARİKAT-SERMAYE ORTAKLIĞI

Ancak Güney Kore’deki tarikatçı sermaye karanlığının şimdiki Başkan ve ortaya çıkan skandaldan ibaret olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

Yakın geçmişe bakalım. 2014 yılının Nisan ayında, Güney Kore’de batan bir feribotta 300’ün üzerinde insan can vermişti.

Adına ancak “katliam” denebilecek bu felaketin ardından, Güney Koreli yetkililer Yoo Byung-eun isimli bir şahsı aramaya başladılar. Kimdi bu Yoo?

Yoo, feribotu işleten Sewol isimli şirketin “de facto” sahibi olarak biliniyordu. Bir başka özelliği de, “Kurtuluş Tarikatı” isimli bir grubun liderliğini yapmasıydı.


2014'teki feribot faciasında, çoğu okul çağında çocuk olan 300'ün üzerinde Güney Koreli hayatını kaybetmişti

1970’li yıllarda başlayan bu tarikat, yabancı misyonerlerin etkisiyle kurulmuştu. Tarikatın öğretisine göre, erdemli bir kişinin sürekli olarak tövbe etmesine gerek yoktu, tek bir tövbe yeterdi. Erdemli bir kişi, günah işlese dahi, erdemli bir kişiydi.

Yoo, tarikatının bazı üyeleri tarafından yalnızca bir kilise lideri, bazıları tarafından ise bir tür mesih olarak görülüyordu.

Bitmedi. Bir başka patron, “siyasi aktivist” ve tarikat liderinin adı da Sun Myung Moon. Namlı bir anti-komünist olan bu şahıs, Birlik Kilisesi’nin kurucusu. Moon’un en bilindik yatırımı, ünlü Amerikan gazetesi Washington Post’un da içinde yer aldığı News World Communications. Moon, 1947 yılıında KDHC tarafından, Güney Kore ajanı olduğu gerekçesiyle 5 yıl hapse mahkûm edilmişti. Koreli bu tarikat lideri ve patron, daha sonra ABD’ye göçmüş, Ronald Reagan, baba ve oğul Bush, Mihail Gorbaçov gibi isimlerle dostluk geliştirmişti. Moon’un ABD’deyken vergi kaçırmaktan 18 ay hapse mahkûm edildiğini de hatırlatalım.

Yine bitmedi. Wikipedia’daki bilgiye bakılırsa, 2008 yılında 1 milyon kayıtlı üyesi bulunan, 2011 yılında tüm dünyada 2 bin 200 kiliseye sahip olan, yine 2011 yılında ABD Başkanlığı Gönüllü Hizmet Ödülü’nü Barack Obama’dan alan tarikatın adı da, Tanrı’nın Dünya Misyon Cemiyeti Kilisesi’ydi.

Liste uzatılabilir, ancak The Diplomat’te 2014 yılında çıkan bir yazıya bakılırsa, Kore’de halihazırda yüzlerce tarikat bulunuyor. Gazeteci Michael Breen’in erken 1960’lı yıllardaki bir kilise bakanından aktardığına göreyse, o tarihte 70 Güney Koreli kendini mesih ilân etmiş ve takipçi kazanmıştı (Güne Kore'deki büyük tarikatler için bakınız).

1987 yılında, bir zamanlar feribotçu Yoo’nun da dahil olduğu Odaeyang tarikatına mensup 33 kişi, Seul’ün güneyindeki bir fabrikada ölü bulunmuştu. Tarikat mensuplarının bir kitle kıyımına mı kurban gittiği, yoksa toplu intihar mı ettiği hiçbir zaman ortaya çıkartılamadı. Ancak cesetlerin arasında bulunan tarikatın lideri Park Soon-ja, dünyanın geri döndürülemez bir biçimde çamura battığına, sonunun geldiğine inanıyordu.


Odaeyang tarikatının mensupları

2009 yılında, “Mesih Sabah Yıldızı” isimli bir tarikatın lideri, 4 kadın müridine tecavüz etmekle suçlanmıştı.

KAPİTALİZMİN NORMALİ: AKILDIŞILIK

Güney Kore’de mesyanik tarikatların yayılması, 20. yüzyıldaki Japon işgaline, oradan Kore savaşına ve sonunda Güney Kore’nin ağır bir sermaye diktatörlüğü ile yönetildiği “kapitalist kalkınma” dönemine uzanıyor. Özellikle 70’li ve 80’li yıllardaki müthiş sömürü, Asya’daki en büyük Hıristiyan nüfusa sahip Güney Kore’de Hıristiyanlık ile şamanik doğa dinlerini hibrid hale getiren tarikatların pıtrak gibi çoğaldığına şahit olmuş.

Laurel Kendall, 2009 yılında yazdığı Shamans, Nostalgias, and the IMF: South Korean Popular Religion in Motion (Yayıncı: University of Hawai'i Press) isimli kitabında, Güney Kore’deki şamanik ayinlerde dile getirilen bir söze dikkat çekiyor: “Para, asalettir.”

Yazarın konuştuğu şamanlar ve kut törenine katılanlar, tarikat mensuplarının acil mali gelir elde edemedikleri durumlarda şamanlarla bağlarını kestiklerini dile getiriyorlar.

Bazı şamanlar, 70’li yıllarda insanların “iyi bir gelecek” ve “atalarının ruhlarının cennete gitmesi” için kendilerine geldiklerini, ancak aynı insanların bugünlerde yalnızca “kendilerini düşündüklerini” belirtiyorlar.

Kendall, 1990’a kadar, Güney Kore nüfusunun çoğunlukla “küçük işletmecilerden” oluştuğuna, bu yılda, tarım sektöründe çalışmayan Korelilerin üçte birinin “kendi işini yapan kimseler” olduğuna dikkat çekiyor. Küçük işletmeciler, kendilerini “orta sınıf” olarak görseler de, hükümetin tekelleri güçlendirilen politikalarından ürküyordu. Güney Kore’deki büyük tekelleşme ve mülksüzleştirme eğilimi, hem tarikatların sayısında patlamaya, hem de tarikatların niteliğinde değişmeye işaret ediyordu.


Kendall'ın kitabının kapak fotoğrafı

Yalnızca bu da değil. 80’li yıllarda, otoriter Güney Kore yönetimine karşı “demokrasi” bayrağı açan Minjung Hareketi, özellikle Latin Amerika’da etkili olan “kurtuluş teolojisi”nden ilham alan kiliselerle birlikte hareket ediyor, devletin kiliselere karşı yumuşak duruşu nedeniyle buralara sığınıyordu.

1997’de, Güneydoğu Asya ekonomik krizin pençesine yuvarlandığında, 90’lı yılların “ürkek” orta sınıfları açısından çöküş başladı. IMF’nin işgücü piyasasının esnekleştirilmesi, kamu sektörünün “rasyonalizasyonu” talepleriyle başlayan dönem, yüksek işsizlik oranlarıyla tepe noktasına ulaştı. Güney Kore, belirsizliğin içine yuvarlanmıştı. Şaman ayinlerinin ana gündemi “IMF” olmaya başladı: Her şey IMF’den geliyor ve IMF’ye gidiyordu.

TOTAL KONTROL

Başkan Park’ın hikâyesine geri dönersek… Choi, çeşitli kuruluşlar inşa ederek bunların başına resmi olarak Park’ı geçiriyordu.

Bu ilişki öyle griftleşti ki, Wikileaks’in sızdırdığı 2007 yılına ait bir Amerikan diplomatik yazışmasında şöyle deniyordu: “Müteveffa papazın Park’ın bedeni ve ruhu üzerinde gençlik döneminden beri tamamen kontrol sağladığı ve bu sayede çocuklarını zengin ettiği dedikoduları hayli yaygın.”

Choi Soon-sil’in Park’ı “ele geçirmesi” de babasının ölümünden sonraya rastlıyor. İddiaya göre Choi, Park’ı yönetirken tek başına değildi: Grubunda kendi “jigolosu” (şaka değil!) ve bir müzik klipleri yönetmeni de yer alıyordu.

Choi’nin akıl sağlığı ile ilgili şu bilgiyi vermek yeterli olacaktır: Tarikat liderinin kızı, kendisiyle konuşan ruhların verdiği bilgiye göre, KDHC’nin 2017 yılında çökeceğini söylüyordu!

Bu ikili arasındaki dini bağlantı bu kadarla kalmadı. Park’ın iktidardaki partisi, Meclis’in koridorlarında şaman ayinleri düzenliyordu!

Bu kadar mı? Yine değil. Yıllardır, Park’ın partisi Saenuri’nin, aslında “şinçeonji” isimli bir tarikatın kod adı olduğu iddiaları dolaşıyor.

Başka? 2014’teki feribot faciasında, yaklaşık 7 saat boyunca Başkan Park’a ulaşılamamıştı. İddiaya göre Başkan, o sırada 20 yıl kadar önce ölmüş, eski tarikat lideri ve kendisini ilk ele geçiren şahıs olan Choi Tae-min için düzenlenen bir şaman ayinine katılmıştı!

Daha inanılmaz gözüken bir iddia ise, Choi ile Park’ın tarikatının, feribotta bulunanları, baba Choi için “kurban etmesi.”

Kulağa komplo teorisi gibi geliyor, değil mi?

Peki Choi’nin para transferi için Kore ve Almanya’da kurduğu şirketler de mi komplo teorisi? Choi’nin “kültür” temalı projeleri için Bakanlık’tan 180 milyar won bütçe aldığı da mı komplo teorisi? Güney Kore’nin dev tekellerinden “haraç” topladığı da mı komplo teorisi? Almanya'da "mental şok" yaşadığı için tedavi görmesi de mi komplo teorisi? Peki skandala Kore Sanayiciler Federasyonu Başkan Yardımcısı Lee Seung-cheol'un karışmasını nasıl açıklayacaksınız?

Ortada komplo filan yok. Kapitalizm, “medeniyet projesi” olarak sunulduğu her yerde, gericilik ve akıldışılık üretiyor. Müslüman dünyasında, Asya-Pasifik’te, ABD’de, Avrupa’da… Sermaye ve gericilik, hep kol koladır.

O yüzden, Fethullahçıları gider Menzilcileri gelir; şinçeonji’si gider, Mooniar’ları gelir.