SBF'ye cemaatten dekan mı geliyor?

Başbakan Erdoğan'a fahri doktora verilmesi işaret fişeği oldu. İstanbul Üniversitesi'nde cemaat kadrolaşması tam hız devam ediyor. Şimdi de SBF'ye cemaatten bir dekanın atanacağı belirtiliyor.

Geçtiğimiz Temmuz ayı başında Recep Tayyip Erdoğan’a verilen fahri doktora ile gündeme gelen İstanbul Üniversitesi (İÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (SBF) dinci liberalizmin ve Gülen hareketinin en önemli ideologlarından, Zaman Gazetesi yazarı Prof.Dr. Mümtaz’er Türköne’nin getirileceği konuşuluyor.

Başbakan Erdoğan’a, öğretim görevlilerinin dahi alınmadığı, tüm kampusta polis terörü estirilmesine vesile olan bir çadır tiyatrosu eşliğinde Temmuz ayında fahri doktora verilmişti. Bu jest, Erdoğan’ın aile doktoru olan ve geçtiğimiz Aralık ayında rektör seçimlerinde ikinci olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından İstanbul Üniversitesi’nin başına atanan Yunus Söylet’in AKP hükümetine şükranlarını bildirme yolu olarak yorumlanmıştı.

Ne var ki, bazı duyumlar Erdoğan’a verilen fahri doktoranın basit bir “diyet” olmadığını, meselenin ikinci bir anlamı olduğunu gösteriyor. Şu ana kadar yaşanan gelişmeler ile bu duyumlar birleştirildiğinde ortaya çıkan tablo, AKP’nin İÜ’ye yönelik rektör seçimleriyle başlayan operasyonunun, bu üniversitenin en saygın fakültelerinden biri olan SBF’de devam ettiğini gösteriyor.

Fahri doktora, asli dekan

Yunus Söylet’in rektörlüğe atanmasının hemen ardından Prof.Dr. Mümtaz’er Türköne, kadrosu Gazi Üniversitesi’nde olmasına rağmen SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ders vermeye başlamıştı.

Bir hocanın kadrolu olduğu üniversitenin dışında da ders vermesi kuşkusuz “anormal” bir durum değil. Ne var ki iş bununla bitmiyor. SBF’de dekanlık seçimleri yaklaştıkça, Türköne’nin Rektör Söylet tarafından dekanlığa atanacağı yönünde söylentiler yayılmaya başladı. Gelinen noktada söylentiler öğrenci kantininden kürsü koridorlarına kadar her yere yayılmış durumda. Kimi hocalar “yapılırsa hukuk katledilmiş olur, karşı çıkarız” derken, kimileri “bekleyip görmek lazım” diyor.

“Dur” denmezse durmayacaklar
İstanbul Üniversitesi senatosu tarafından alınan fahri doktora kararının uygulanması görevi “solcu” olarak bilinen SBF Dekanı Prof.Dr. Naz Çavuşoğlu’na düşmüştü. Çavuşoğlu, törende yaptığı konuşmada Erdoğan’a doktora verilmesinin bahanesi olarak kullanılan “medeniyetler ittifakı projesi”ni “evrensel insan hakları ve demokratik değerler temelinde çoğulcu, özgür ve eşitlikçi, sosyal adaletçi bir toplumsal düzenin varlığını hedefleyen bir proje” sözleriyle övmüştü. Dekan konuşmasında, Erdoğan’ın bu değerlerin hangisine katkı koyduğuna dair en ufak bir ipucu sunmamıştı.

Şimdi Dekan Çavuşoğlu yerine hangi Fethullahçının dekan olacağı tartışılıyor.

Çavuşoğlu'nun meslektaşı bir akademisyen yaşananları şöyle değerlendiriyor:

“Çavuşoğlu, Profesör unvanını İÜ’ye arka kapıdan girip ‘fahri’ yollardan değil, yıllarını bilim üretmeye adayarak hakkıyla almış bir bilim insanı olarak bu rezilliğe alet olmayabilirdi. Erdoğan’a gerekli cevabı vermek için onurlu bir bilim insanı olarak bu kepazeliği reddetmesi yeterliydi. Belki dekanlığını yitirirdi, kuşkusuz çok büyük baskı altında kalırdı, ama Türkiye akademi tarihine ‘Tayyip Erdoğan’a fahri doktora vermeyi reddeden Profesör’ olarak geçerdi. Şimdi ise ‘Yunus Söylet’in Tayyip Erdoğan’a ödediği fahri doktora diyetine alet olan SBF Dekanı’ olarak anılacak.”

İÜ SBF’de, Başbakan Erdoğan’a fahri doktora verilmesiyle başlayan süreç ve Dekan Çavuşoğlu’nun bu süreç içerisindeki tutumunun sonuçları, AKP’nin müdahalelerine karşı çıkılmadığında sonucun uzlaşma değil, aksine daha fazla müdahale olduğunu bir kez daha gösteriyor.

ÜKD ne demişti?
Erdoğan'a İÜ'de fahri doktora verilmesi ile ilgili olarak 8 Temmuz 2009 tarihli Üniversite Konseyleri Derneği (ÜKD) açıklamasında şu vurgular yapılmıştı:

“İstanbul Üniversitesi aydınlanmacı, yurtsever, kamucu değerlerin hâkim olduğu, Türkiye’nin en büyük üniversitesidir. Erdoğan ise Türkiye toplumunun gericileşmesinde en önemli pay sahiplerinden biridir. Doktora konusu olan “Medeniyetler İttifakı” bilindiği gibi zaten bir ABD projesidir. Ayrıca ülkemizin bütün işletmelerini özelleştirip uluslararası tekellere hizmette sınır tanımayan da Türkiye’yi pazarlamakla mükellef olduğunu arsızca söyleyen de Tayyip Erdoğan’dır.

Prof. Söylet ve ekibine, Tayyip Erdoğan’a konuşma yaptıkları kürsünün Cahit Arf’ın, Ümit Doğanay’ın, Server Tanilli’nin, Cavit Orhan Tütengil’in kürsüsü olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Cumhuriyetin ilk üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’ni cumhuriyet düşmanı fikirlere malzeme yapmaya çalışan kim olursa olsun buna izin vermeyeceğimizi ilan ediyoruz. İstanbul Üniversitesi’nin aydınlanmacı, yurtsever, kamucu değerlerini ayaklar altına almaya çalışanlara karşı üniversitenin gerçek sahiplerini ülkelerine ve okullarına sahip çıkarak gericiliğe, emperyalizme ve piyasacılığa karşı güçlü bir duvar örmeye çağırıyoruz.”

Mümtaz inciler…

İÜ SBF’ye dekan yapılması düşünülen Mümtaz’er Türköne’nin “Türkiye’nin Kayıp Halkası” isimli kitabında yer alan bazı görüşleri, "müstakbel" dekanın bilim, akademi ve aydınlanma konusunda neler düşündüğünü gözler önüne seriyor:

- Toplumun özgür bireylerden oluşan bir varlık olduğunu kabul etmek demek, toplumu dönüştürmeye çalışan insanların işinin bittiği ve hiçbir gerekçelerinin kalmadığı anlamına gelir.

- Türkiye’yi azgelişmiş ve üçüncü dünya ülkesi olarak tasvir eden ve o hale sokanlar aydınlardır. Çünkü kendileri aslında standart olarak bir azgelişmiş ülke aydını standardına sahiplerdi. Fakat bu Osmanlı döneminde değil, Cumhuriyet döneminde olmuş bir garabettir.

- Eğer halkı bir hamur olarak kabul ederseniz zaten peşinen kendi ülkenizi bir azgelişmiş ülke olarak tanımlamanız ve sonuçta geleneklerinizi ve tarihinizi yok saymanız gerekir. Cumhuriyet döneminde Türk aydınların yaptığı da budur.

- Modernleşmenin yarattığı çarpıklıkların çoğunun sorumlusu, bu yüzden aydınlardır.

(soL-Haber Merkezi)