Nazlıcan Özkan'dan babasına mektup

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Tuncay Özkan'ın kızı Nazlıcan Özkan, Cumhuriyet Gazetesi'nden yazdığı bir mektupla babasının doğum gününü kutladı.

Dört yıldan beri Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Tuncay Özkan'ın kızı Nazlıcan Özkan, Cumhuriyet Gazetesi'nden yazdığı bir mektupla babasının doğum gününü kutladı.

Nazlıcan Özkan'ın mektunu şu şekilde:

82 yılının Tuzluçayır lise yıllığına 16’lık bir genç adam Sait Faik’ten alıntılıyor:

“Her şey bir şeyi sevmekle başlar, diyor Sait Faik. Siz de sevin sayın ki, sevgi ve saygı olsun payınız.”

30 yıl geçiyor 46’lık bir genç adam anlatıyor, ben dinliyorum.

O hayatı anlattıkça, insanı seviyorum.

O direnişi anlattıkça, umudu seviyorum.

O başkaldırdıkça, Camus’yü seviyorum.

O dürüstlüğün ardından cesaretle gittikçe, Foucault’yu seviyorum.

Sonra onu tecride atıyorlar, ben Nâzım’ı seviyorum...

Çoğu zaman görüyorum ki şairler, hikâyelerimizi tamamlıyorlar. Cam ardında yutkunduklarımızı ya da görüş süresinin yetmediklerini, yıllar öncesinden bir sayfada önümüze koyuyorlar. Zaman, sanırım yalnızca şairleri yutmuyor.

Bugün de benim elimden tutuyorlar. Dershanemin ikinci gününde Orhan Veli, imdadıma yetişiyor...

“Kargalar, sakın anneme söylemeyin!

Bugün toplar atılırken evden kaçıp

Harbiye nezaretine gideceğim.

Söylemezseniz size macun alırım,

Simit alırım, horoz şekeri alırım

Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,

Bütün zıpzıplarımı size veririm.

Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!”

Bugün toplar atılırken Kadıköy’de dershaneden kaçıp 46’lık bir genç adamın doğum gününe, Silivri nezaretine gideceğim.

Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!

Benim kargalara simit ve macun rüşvetlerimin hesabını önceden yapan Orhan Veli’nin, 16’lık bir genç adamken lisede tanıştığı dostu Melih Cevdet Anday da zamanın günü yutmasını engelliyor, niye kargalar işin içinde, açıklıyor.

Ve burada, sanki bir tanıdıktan bahsediyor...

“Uyumayacaksın

Memleketinin hali

Seni seslerle uyandıracak

Oturup yazacaksın

Çünkü sen artık o sen değilsin

Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin

Durmadan sesler alacak

Sesler vereceksin

Uyuyamayacaksın

Düzelmeden memleketin hali

Düzelmeden dünyanın hali

Gözüne uyku giremez ki...

Uyumayacaksın

Bir sis çanı gibi gecenin içinde

Ta gün ışıyıncaya kadar

Vakur metin sade

Çalacaksın.”

Ben gördüm bu tanıdık, hep çaldı bir sis çanı gibi gecenin içinde. Baktım, hiç uyumadı. Memleketin, dünyanın hali uykusundan uyandırır, yazdırırdı. Ama düzelmedi memleketin hali, girmedi onun da gözüne uyku.

Biliyorum, 14 Ağustos 2012 günü, Silivri nezaretinde bu uyuyamayan adamı bırakmış dönerken her zamanki soru olacak aklımda:

Acaba ne patlatır kocaman bir insanlığın afyonunu?

Ve özgürlüğümden utanarak döndüğüm yolda mırıldanacağım yine yolun ardında kalan nezaretin B/3 tecrit hücresine doğru:

“Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin”

Silivri’de,

“Vakur metin sade” çalmaya devam eden...

İyi ki doğdun!