Murat Karayılan sürece ilişkin ANF'ye konuştu

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan Öcalan'ın kendilerine ulaştırılan mektubu ve PKK'nin sürece yaklaşımı konusunda açıklamalarda bulundu.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, AKP'nin yaklaşımlarına ilişkin kaygılarının henüz giderilmediğini belirterek, bir karar almalarının "kolay olmadığını" açıkladı. Hareketin yapısını her zamankini aşan kapsamlı bir savaşa hazırlandığına dikkat çekerken Karayılan, "Aslında kesin ve net bir karar için sadece BDP’lilerin gidip gelmesi yetmemektedir doğrudan bir ilişkiye ihtiyaç vardır" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ANF'nin gündemdeki konulara ilişkin sorularını yanıtladı. Karayılan, ellerindeki esirlerin bir hafta içinde bırakılacaklarını belirtirken, BDP-DTK heyeti ile görüşmeyi değerlendirdi. Karayılan, Öcalan'ın mektubu konusunda önemli oranda bir kanaat oluştuğunu ancak halen üzerinde düşünmeleri gereken noktalar olduğunu kaydetti. Karayılan, "Karar almamız kolay değildir" dedi.

Röportajın satır başları şu şekilde:

* 23 Şubat günü Sayın Abdullah Öcalan’la görüşmeye giden 2. BDP Heyeti’nin ardından geçtiğimiz hafta içerisinde BDP ve DTK’lilerden oluşan bir heyet sizi ziyarete geldi ve Öcalan’ın size hitaben yazmış olduğu mektubu teslim etti. Öncelikle bu heyetin size ulaşmasını ve gerçekleşen görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Görüşmemizde kendileriyle çok yönlü bir tartışma yapma imkanı bulduk. Sanırım her iki taraf için de oldukça yararlı bir tartışma olmuştur. Umarım Önderliğimizin İmralı’da başlattığı bu yeni sürecin yaşamsallaşması ve gerçekleşmesi için yapılan bu ilk resmi görüşmenin önemli bir rolü olacaktır. Bu anlamda İmralı’da Önderliğimizle ve ardından bizimle görüşmenin yapılmış olması önemli bir girişim ve başlangıç olmuştur, denilebilir.

* BDP heyeti sizin elinizdeki esirleri bırakacağınızı ifade etti. Kısa süre içerisinde böyle bir gelişme beklenebilir mi?

Şimdi teknik hazırlıklar yapılıyor. Bir hafta içerisinde elimizde tutsak bulunan devlet görevlilerini teslim etmeyi kararlaştırmışız. Bu, Önderliğimizin de bir talebidir. Bizden yana sürece giriş yapabilmek için önemli bir adım olacaktır. Eğer tekrar BDP heyeti veya başka siyasi partiler ya da ilgili STK’ler gelirlerse biz kendilerine teslim edebiliriz. Yalnız teslim edeceğimiz kurumların bu kişileri sağlam bir biçimde götüreceklerine dair bize güvence vermeleri gerekiyor. Bu konuda bize güven veren kurumlar gelirlerse teslim edebiliriz. Bu ancak bir hafta sonra olabilir.

* 2. heyetin İmralı Adası’nda yaptığı görüşmenin metinleri basına da yansıdı. Görüşmenin içeriğinin yanı sıra, metnin basının eline nasıl geçtiği, bunun süreci baltalama girişimi olduğu, gazetecilik etiğine aykırı olduğu gibi yoğunca tartışıldı. Siz bu metnin yayınlanmasını ve beraberindeki tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önder Apo’yla ikinci heyetin yaptığı görüşme notlarının sızmış olması Türkiye’de çok tartışılan bir konu durumundadır. Bu açıdan yürütülen polemiklere çok taraf olmak istemiyorum. Ama bir-iki şey belirtmemde fayda vardır:

Öncelikle ben gazetecilerin sonuna kadar özgür hareket etmesi gerektiğine inananlardanım. Fakat bu sızma olayı gerçekten bir gazetecilik midir, yoksa yapılmış bir hırsızlık mıdır konusu pek net değil. Aldığım bilgiler ve yapılan açıklamalardan bunun BDP tarafından sızdırılmadığı görülmektedir. Eğer BDP tarafından yapılmış bir sızdırma durumu söz konusu değilse, o vakit akla gelen şey, bu metnin çalınmış olduğudur. Bu nedenle ben bir gazetecilik olayından ziyade bir operasyon durumunun olabileceğini düşünüyorum. Metnin, sürece bir biçimde çomak sokmak isteyen bazı kesimler tarafından çalınıp sızdırıldığı ihtimali yüksek bir ihtimal olarak öne çıkmaktadır. Bu hususu tabii ki başta BDP olmak üzere ilgili kesimler netleştirmeli. Kamuoyunun da onlardan beklentisi budur. Yani nasıl sızdırıldığı konusunu açıklığa kavuşturmaları gerekiyor.

Fakat metnin sızdırılmış olması, öyle büyük bir facia da değildir. Yani biz, “bu sabotajdır”, bilmem “2. Oslo sızdırmasıdır” türündeki değerlendirmeleri de abartılı buluyoruz.

* Görüşme notunda ifade edilen çerçevenin böyle bir toplumsal barışı hedeflediğini mi belirtiyorsunuz?
Tabii ki öyle. Bugün toplumsal bir uzlaşmanın olduğunu söylemek, gerçekleri görmemektir. 1925’ten beri yaşanan süreçleri hiç kimse bir tarafa veremez ve bu süreçler unutturulamaz. Kürt halkının yaşadığı katliamlar ve derin acılar vardır. Ama bugün Önderliğimiz, tarihten gelen ve tıkanmış olan bu sorunun çözüm formülünü geliştirme peşindedir. Önderliğimiz, sorunu oldukça yaratıcı bir biçimde en uygun kavramlarla ifade ederek en makul bir çözüm çerçevesini koymaya çalışmıştır. Bunu herkesin doğru anlaması lazım.

Biz de anlamaya çalışıyoruz. Çünkü en çok bizi ilgilendiren konulardır ve en çok da bizim doğru anlamamız gerekiyor. İşin gerçeğini ifade edersek biz de belirli noktalarda anlamakta zorlanıyoruz ve anlamaya çalışıyoruz. Önderliğimiz başlatmış olduğu bu süreci sadece bir siyasal çıkış gibi ele almıyor. Bunu ideolojik, felsefi, siyasal ve toplumsal boyutlarıyla çok köklü ve derinlikli ele almaktadır. Yani Önderliğimiz bunu, taktik bir çıkış olarak öngörmüyor, stratejik bir çıkış olarak öngörüyor. PKK’nin değişim ve dönüşümünden, yine Tanzimat’tan bu yana geliştirilen ve daha sonra da üzerine Cumhuriyet’in inşa edildiği yapılanmanın değişmesinden ve tamamen demokratik bir cumhuriyete kavuşması perspektifinden söz ediyor. “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, her şey yenilenecek, köklü değişime kavuşacak” perspektifiyle yola çıkmış bulunuyor. Bu bizi çok yakından ilgilendirdiği gibi, Türkiye’deki herkesi de, bütün Kürdistanlıları da ilgilendiriyor. Tüm Türkiye’yi ve Kürtleri ilgilendirdiği gibi, aslında Ortadoğu bölgesini de yakından ilgilendiren yeni, çok derinlikli stratejik bir yaklaşım söz konusudur. Dolayısıyla herkesin bu konuda görüş belirtmesi hakkı vardır. Ama burada, ne yapılmak ve nereye varılmak istenildiğinin de görülmesi önemlidir. Burada kesinlikle tüm tarafların kazanacağı yepyeni bir çözüm çerçevesi söz konusudur. Hiç kimsenin kaybetmediği, herkes açısından “kazan kazan” formülünün söz konusu olduğu bir çerçeve eksen alınıyor. Burada geri adım atma, ileri adım atma, kazanma ya da kaybetme değil, herkesin kazanacağı bir formülasyondan bahsediliyor. Tabii ki tarafların bunu doğru anlaması önemlidir.

Biz PKK olarak bunu anlamaya ve buna anlam biçmeye çalışıyoruz. Çünkü bizim için hemen algılanması ve hemen gereklerinin yapılması öyle basit-sıradan bir şey değildir.

* Çokça bahsedilen bu süreci sabote etme girişimlerine ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
Evet. Kürt sorununun çözümü önünde ulusal ve uluslararası düzeyde engel olacak güçler vardır. Türkiye’nin içinden ve dışından sabote etmek isteyen güçler de olacaktır. Bu konuda Başbakan Erdoğan’ın, “biz bu soruna her el attığımızda önümüze engeller çıktı” biçimindeki söylemi doğru ve yerinde bir tespittir. Biz de bunu hissediyoruz. Çünkü bu engel durumları bize de yansıyan durumlardır. Fakat her iki tarafın demokratik çözüme ve barışa ilişkin kararlı duruşları, bütün bu sabote çabalarını ve engelleri boşa çıkarabilecektir. Biz kendi açımızdan kararlı bir biçimde bunu ifade etmek durumundayız. Hareketimizin sağladığı güçlü birlik ruhu ve Önderlik etrafında kenetlenme gerçeği, bu konuda her türlü engeli kararlıca aşma olanağını sunmaktadır.

* Bazı basın-yayın çevreleri ve siyasetçiler tarafından her şeyin tamam olduğu ve bütün sorunun çözüldüğü havası yaratılıyor. Tabii bunun halka dönük yansımaları da oluyor. Bu konuda neler diyeceksiniz?
Ortamı tozpembe göstermeye gerek yoktur. Umutlu olalım, toplum olarak geleceğe dönük umutla yaklaşmayı esas alalım. Ama aynı zamanda gerçekçi de olalım. Hükümet yanlısı bazı çevreler her şey oldubitti, tamam gibi bir imaj yaratmak istiyor. Ama bana öyle geliyor ki, legal Kürt siyaseti de bu konuda fazla iyimser yaklaşıyor, toplumu da bu yönlü yönlendirmeye çalışıyor. Fakat tüm toplumumuzun ve tüm Kürt siyasetçilerinin, yine ilgili bütün çevrelerin ve de Türkiyeli dostların bu konuda daha temkinli bir iyimserlikle yaklaşmaları gerektiğini ifade etmek istiyorum. Çünkü sorun çok ciddi bir sorun. Bu konuda olumluya yorumlanacak çabaların yoğunlaşması gerekiyor. Ama her şey olmuş ve bitmiş değildir. Bugün de bazı gazetelerin manşetlerine baktım sanki “her şey tamamdır, bitmiştir, hazır hale gelmiştir” gibi bir yansıtma var.

Bu doğru değildir.

Bu sorunu çözmek için Önder Apo’nun, İmralı’da bir devlet heyetiyle yaptığı diyaloglar sonucu şimdi bir çözüm perspektifini netleştirme çabası vardır sorunun silahlı çatışmadan siyasal bir zemine evirilmesi ve demokratik yöntemlerle çözümü için ortak bir çözüm projesini netleştirme çabası vardır. Bunun için bizlerden ve çeşitli kesimlerden görüş istemiştir. Henüz ortada karşı tarafın netleşmiş bir projesi yoktur. Sadece yürütülen tartışmalar vardır.

Şimdi bu tartışmalara dayalı olarak ortak denilebilecek bir çözüm perspektifinin netleştirilme çabası söz konusudur.

Kısacası, sürece dönük tüm halkımız iyimser olmalı, temkinli bir iyimserlik içerisinde olmalı ama her şeyin tamam olduğunu düşünmemek gerekiyor.

“Karar almamız kolay değil”
Şimdi gerçeği şu. Biz, izah ettiğim bu ve benzeri nedenlerden dolayı AKP hükümetinin politikalarına ilişkin kaygılar taşıyoruz. Ama aynı zamanda Önderliğimize de çok güveniyoruz ve sonuna kadar inanıyoruz. Biz Önderliğimizin elbette ki her zaman arkasında olmayı esas alacağız. Bu konuda Önderliğimizin gönderdiği mektup bizlerde önemli oranda bir kanaat oluşturmuş olsa da halen üzerinde düşünmemiz gereken noktalar da vardır. Bu açıdan bizim karar almamız kolay değildir. Bu birinci boyuttur.

İkinci boyut ise, mevcut koşullarda Kürt Özgürlük Hareketi’nin ilk kez, çok önemli olanakları yakalamış olması ve kendi özgücüyle çözümü zorlayacak, başarıya gidebilecek koşullara sahip olabilecek bir konjonktürel durumun gelişmiş olmasıdır.

Bilindiği gibi Kürdistan dört parçadır. Dört parçayı egemenliğinde tutan devletler hemen her zaman kendi aralarında Kürtlere ilişkin anlaşmışlardır.
Hatta son 2003’ten 2011’e kadar Türkiye-İran-Suriye’nin bize karşı üçlü anti-Kürt ittifakı vardı.

Şimdi bu koşullar tümüyle değişmiştir. Bölgeye dönük geliştirilen müdahale temelinde bölgedeki konjonktürel durum tümüyle değişmiş, Kürdistan üzerinde egemen olan devletlerarasındaki ittifaklar da en azından şimdilik bozulmuştur. Bu, Kürt Özgürlük Hareketi’nin daha geniş bir manevra alanına sahip olmasını ve mücadelesini başarıya taşımanın koşulları anlamına gelmektedir. Nitekim biz şimdi bu koşullara dayanarak daha rahat ve daha güçlü bir mücadele zeminini yakalamış bulunuyoruz.

Bununla birlikte PKK, 2012 yılının ortasından itibaren bir hamle sürecini başlattı. Başlayan bu hamle sürecinin çok önemli ve çok değerli tecrübeleri ile sonuçları oldu. O zamana kadar görülmeyen yetersizlikler açığa çıktı. Bizler aylardır bunun üzerinde yoğunlaşıyoruz. Geçen yıl yürütülen çerçevede değil de daha üst düzeyde kapsamlı bir hamlesel çıkışın yürütülmesinin örgütsel ve taktiksel düzeyi yakalanmıştır. Şimdi tam da bu noktada, yani hem örgütsel-taktiksel açıdan hamlenin kıvamına girdiği bir noktada ve hem de bölgesel koşulların uygun hale geldiği bir zamanda birden bire barışın gündeme girmesi ve bu konuda PKK’nin konumunu değiştirmesi kolay bir şey olmasa gerek. Açıkça izah ediyorum bu kolay değil tabii.

* Hükümet, bunları gördüğü için mi böyle bir süreci geliştirmekten yana politika geliştirdi?
AKP hükümetinin bunları bilmesi çok yüksek bir olasılıktır. Olası bir yükselişin önüne geçmek için böyle bir politikayı düşünmüş olabilir ama aynı zamanda Önderliğimizin de bu koşulları çok iyi bir biçimde değerlendirerek buradan bir barışı çıkarma çabası vardır.

Biz Önderliğimize tam olarak güveniyoruz ve mektubunda ortaya koyduğu çözüm perspektifini çok büyük bir dikkatle okumak, incelemek ve kararlaşmak durumundayız. Ben açıkça söyleyeyim Önderliğimizin bu yüksek düzeyde inanç yaratan ve güven veren duruşu olmasa hiç kimse bizi direniş hamlesini yükseltme yolundan caydıramaz.

“Öcalan’ın devreye girmesi bir gerekliliktir”
Biz kendimizi her zamankini aşan, daha kapsamlı bir hamlesel savaşa hazırlamışız. Bu açıdan da yapımızı barışa ikna etmenin bizim için kolay olmadığını ifade etmek istiyorum. Bizim bu konuda dile getirdiğimiz “Önderlik devreye girmelidir” sözü kesinlikle bir politika değil, bir gerekliliktir. Tekrar ediyorum, bir gerekliliktir. Biz şimdi belki durdurabiliriz ama belli bir noktaya kadar durdurabiliriz. Yönetim olarak, bütün bu konularda herkesi ikna etmenin bizi de aşan bir durum olacağını düşünüyoruz. O açıdan ileriki süreçlerde Önderliğin de devreye girmesi gerektiğini tekraren vurgulamak durumundayım.

İki eksen üzerinde hazırlıklarımızı yapmakta olduğumuzu ifade etmiştik. Bunların birincisi, her an gelişme olasılığı olan yüksek bir savaş ve direniş ekseni. İkincisi ise Önder Apo’nun geliştirmekte olduğu barışçıl çalışmalara dahil olma eksenidir. Biz şimdi birinci ekseni değil de ikinci eksen üzerinde yoğunlaşırken bütün boyutlarını netleştirerek ve kesin bir biçimde sürecin derinleşmesini sağlayacak yol ve yöntemler üzerinde düşünmek ve pratik esaslarını somutlaştırmaya çalışmaktayız.

“Kesin ve net bir karar için Öcalan ile doğrudan ilişki gerekli”
Bu konuda tabii ki Önderliğimizle paylaşma gereğini hissettiğimiz hususlar vardır. Aslında kesin ve net bir karar için sadece BDP’lilerin gidip gelmesi yetmemektedir doğrudan bir ilişkiye ihtiyaç vardır. Bu konuda BDP’lilerin oynadığı rol küçümsenemez bir roldür. Kalıcı kararlaşmalara gitmek için kesinlikle onların da aktif bir biçimde dahil olmalarının bir gereklilik olduğu konusunda hiçbir şüphe olamaz. Her iki taraf için BDP’nin önemli, kolaylaştırıcı bir rolünün olacağı açık ortadadır. Bu aşamada BDP’liler üzerinden de olsa Önderliğimizle sürdürülen ilişkinin önemi açıktır. Biz bu ilişki halkasını değerlendirerek kesinleşen bir kararlaşmaya gitmeyi esas alacağız.