Kürt cenahında Ergenekon

Kürt siyasetçileri Ergenekon operasyonuna ilişkin değerlendirmelerinde, Baykal'ın bir dönem dile getirdiğine benzer şekilde derin devletin yeniden yapılandırıldığını öne sürüyor.

soL (HABER MERKEZİ) 1 Temmuz günü gerçekleşen tutuklamalarla yeni bir boyut kazanarak "Ergenekon operasyonu" tanımına kavuşan dava süreci, uzunca bir süredir Kürt sorunu çerçevesi içinde de değerlendiriliyor.

Operasyonu demokratikleşme ve devlet içindeki "ulusalcı çete"lerin ayıklanması olarak tanımlayanlar, bunun Kürt sorununda çözüm için de büyük önem taşıdığını öne sürüyor.

Öte yandan Kürt siyasetçilerinden gelen değerlendirmeler bu konuda önemli farklılıklar barındırıyor.

Emine Ayna: Derin devlete çeki düzen veriliyor
Temmuz'un ilk günlerinde o sıralar DTP Başkanvekilliği görevini sürdüren Emine Ayna, Ergenekon operasyonu ile ilgili olarak "Kürt sorununu askeri şiddet politikalarıyla bastırmaya yönelik yeni bir konsept geliştirildiğini" ileri sürmüş, ordu ve devletin yeni bir siyasal konsepte uyarlanarak, sınırötesi operasyonları derinleştireceğini ve daha şiddetli bir savaş dönemine hazırlandığını söylemişti. 9 Temmuz 2008 tarihinde DTP meclis grubunda yaptığı konuşmada Ayna "Bu operasyon, darbeci çizgiye karşı bir demokrasi ve sivilleşme mücadelesi değil, tam tersine derin devlete bir çeki düzen verme operasyonudur" diyerek Ergenekon'u tanımlarken "operasyonun kazananının kesinlikle Türkiye'deki halklar olmayacağı"nı öne sürmüştü.

Öte yandan, bu konuşmadan kısa bir süre sonra DTP 2. Olağan Kongresi'ni yaptı ve Ahmet Türk'ü Genel Başkanlığa seçti. 20 Temmuz günü tek aday olarak girdiği seçimin ardından kongre kürsüsünden seslenen Ahmet Türk, Ergenekon soruşturmasını bir umut olarak değerlendirmiş Cumhuriyet tarihinin en büyük ve çözümü en acil olan sorunu olarak gördüğü Kürt sorununda çözüm için koşulların, her zamankinden daha elverişli olduğunu öne sürmüştü.

Kongreye Türk'ün aksine "şahinler" kanadında katıldığı söylenen Emine Ayna, Genel Başkanlığını desteklediği Ahmet Türk'ten biraz farklı olarak, AKP'yi soruşturmayı kendi işine geldiği ölçü içinde tutmakla eleştirmişti. (Kongre notları için, bakınız, http://haber.sol.org.tr/devlet_ve_siyaset/1603.html)

İzleyen dönemde Ahmet Türk'le Taraf ve Yeni Şafak birer röportaj yapmış ve soruşturma ile ilgili "iyimserlik" barındıran görüşlerine geniş yer vermişti.

Yeni Şafak yazarının "Ergenekon Kürt halkına bu kadar zarar vermişken, siz tepki vermekte biraz geç kalmadınız mı?" şeklindeki sorusunu yanıtlarken, "Halkımız da tepki gösterdi 'Bu kadar büyük fırsatı niye iyi değerlendirmiyorsunuz' dediler. Nereye varacağıyla ilgili hepimizin kuşkuları vardı. Susurluk'u, Şemdinli'yi yaşadık, suçüstü yakalanmasına rağmen hükümet bir başçavuşu bile cezalandıracak refleksi gösteremedi" diyerek görüşlerini açıklamıştı. (Söz konusu röportajlar hakkında bakınız, http://haber.sol.org.tr/devlet_ve_siyaset/3022.html)

Ahmet Türk'ün Genel Başkan, Emine Ayna'nınsa eşbaşkan olarak görev yaptığı DTP'nin bir süredir, Ayna'nın ilk tepkileri ile Türk'ün iyimserliği arasında bir noktada olduğu biliniyor.

Öte yandan Ergenekon operasyonu ile ilgili AKP yanlısı basında çıkan haberlerin bir bölümü Kürt siyasetini "fırsatı değerlendirmeye" yönlendiriyor.

PKK: Operasyon ABD kaynaklı
Operasyonun Kürt siyasetçilerini kuşkuculuğa iten kaynağına ilişkin daha net değerlendirmeleri ise PKK'nin internet sitesinde görmek mümkün.

Cemal Şerik imzasıyla yayınlanan bir değerlendirme "Türk özel savaş rejimi yeniden restore edilmek isteniliyor" başlığını taşıyor.

Türkiye Cumhuriyeti'nin 2. Dünya Savaşı öncesinde "otarşik" bundan sonra ise "oligarşik" bir yapıda olduğunun savlandığı değerlendirmede, "uluslararası alanda ABD, Seksen yıldır vazgeçilmeyen Kemalist politikaların terk edilmesini ve 'ılımlı, işbirlikçi İslam' gibi yaklaşımların öne çıkarılmasını istemektedir. Bu konuda rol biçtiği ordu içerisindeki ABD'ci generallerden ve sürece uygun olarak hazırladığı AKP gibi partilerden rolünü oynamasını istemektedir" deniliyor ve Ergenekon operasyonunun ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nde Türkiye'ye verilmek istenen yeni rolle bağlantılı olduğu öne sürülüyor.

Türkiye Cumhuriyeti'nin "ideolojik ve siyasal olarak bugüne kadar uyguladığı yöntem ve evrildiği biçimlerle ayakta kalamayacağını, ideolojik ve siyasal alanda bir kırılmanın yaşandığı"nı öne süren Cemal Şerik, AKP'nin "özel savaş rejiminin" yeniden yapılandırılmasında misyon üstlendiğini söylüyor.

Cemal Şerik, 20 Ağustos 2008 tarihli bir başka değerlendirmede operasyonun ifade ettiği çatışmanın taraflarının demokrasi güçleri ya da anti - emperyalist güçler olarak tarif edilemeyeceğini söylerken, "basın yayın organlarına yansıyanın aksine" çatışmanın büyük ölçüde tamamlandığı görüşünü dile getiriyor.

Öcalan'ın Eylül başında Avukatları ile yaptığı görüşmelerden PKK yanlısı internet medyasına yansıyan değerlendirmeler de PKK değerlendirmeleri ile paralellik taşıyor. "Ergenekoncular fazla içerde kalmaz" görüşünü Avukatlarına ileten Öcalan, tasfiye edilenin Veli Küçük'ün Ergenekon'u olduğunu öne sürüyor. "Yerine yeni bir yapı oluşturularak sonlandırılacak bir süreçtir" dediği operasyonun gerçek bir demokrasi hamlesi olması durumunda bunun kendisinin cezaevindeki koşullarına da yansıyacağını, henüz böyle bir durum olmadığını söyleyen Öcalan, AKP hakkında da "siyasal islam faşizmdir" değerlendirmesini yapıyor ve Afganistan, El Kaide ve ılımlı islamın ABD politikalarının ürünü olduğunu dile getiriyor.

Devre dışı kaldığı için mi?
Kürt siyasetinin ve PKK örgütünün Ergenekon'la ilgili görüşlerindeki kendi adlarına "kötümser" vurgunun ağırlık noktası süreçteki ABD payına ilişkin. Ergenekon operasyonunun Türkiye'yi ABD planlarında daha etkili kullanmak için geliştirilmiş bir ABD projesi olduğu görüşüne yakın görünen isimler, özellikle bu süreçte PKK'nin devre dışı bırakılıyor olmasından rahatsız görünüyor.

Yaptıkları değerlendirmelerde, ABD'nin payını vurgulayan ve kuşkularını dile getiren bu kişilerin en azından bir kısmının ABD planının Türkiye'yi daha fazla ABD'nin Ortadoğu işlerine çekerken, Kürtleri ve özel olarak PKK'yi geri plana ittiğini düşündükleri ve bundan rahatsız oldukları görülüyor.

Öte yandan Ergenekon operasyonunun da bir parçası olduğu emperyalist sürecin Türkiye'yi de Ortadoğu'daki Kürtleri de daha fazla ABD'nin kontrolü altına aldığı görülüyor.

ABD operasyonunun kısa vadede Kürt sorununda demokratik açılımlardan çok Türkiye'nin sınır ötesi operasyonlarına güç kazandırdığı açık öte yandan ABD'nin beklentileri ve bunları karşılarken başvuracağı yolların daha karmaşık biçimler alabileceği söylenebilir.

Buna Avrupa Birliği'nin de bölgedeki emperyalist savaş oyunlarında daha fazla rol kapmaya çalışacağı yönündeki tahminleri de eklediğinizde, Kürt cenahında kötümser bir "bizi sattılar" psikolojisinin, sık sık "fırsatçı" yaklaşımlara yol vereceğini düşünebiliriz.