Danıştay saldırısına Ergenekon damgası

Bir kişinin öldüğü dört kişinin de yaralandığı Danıştay saldırısının üçüncü yıldönümü vesileyisle düzenlenen törende konuşan Danıştay 5. Dairesi Başkanı, Başbakanı ve Ergenekon savcılarını eleştirdi. Dinci ve AKP'ci basın da davanın Ergenekon ile birleştirilmesini gerekçe göstererek saldırının “laiklikle ilişkilendirilmesi”ne karşı saldırıya geçti.

soL (HABER MERKEZİ) Danıştay'a yönelik gerçekleştirilen ve Danıştay 2. Dairesi Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in hayatını kaybettiği ve dört üyenin yaralandığı saldırının üçüncü yılında, "Danıştay'a Yapılan Saldırının Yıldönümü ve Yargı Şehidi Mustafa Yücel Özbilgin'i Anma Günü" dolayısıyla Danıştay'da tören düzenlendi.

Özbilgin'in yakınları ile Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyelerinin ağırlıklı olarak katıldıkları törende Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er bir konuşma yaptı. Üç yıl önce gerçekleşen saldırıyla ilgili "Neden Danıştay?" sorusunu ortaya atarak "Türkiye'de türban sorunu yokken bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bugün de düşünmelidirler. (...) Yargı mensupları yerine ulemayı koyanlar, onlara danışarak hareket edenler, bulundukları makamın ağırlığını, sorumluluğunu duymaktan uzak olanlar bugün yeniden düşünmelidirler" dedi.

Konuşmasının sonunda "dün bir düş gördüm" diyerek anlattıkları ile Başbakan ve Ergenekon savcılarına "dokundurmalar"da bulunan Er, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Dün bir düş gördüm. Namusun yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı, kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği, Güldünya'nın, Şemse'nin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği, ırk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet ya da cinsel yönelim ayrımının olmadığı, etnik ve kimlik baskının yapılmadığı, yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, 'asmayalım da besleyelim mi' diyenlerin devlet büyüğü muamelesi görmediği, borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin emperyal güçlerin egemen olmadığı, özelleştirme adı altında rant transferlerinin yapılmadığı, Cumhuriyet'in özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü, korku tünelinden özgürlüğün aydınlığa çıkan, sorunlarını demokratik parlamenter rejim içinde çözün, hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye gördüm. Bu düş Obama'nın düşü değil, bizim düşümüz. Ulaşmak uzun soluklu olsa da bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. Biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz. Bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere Anıtkabir'e, Mustafa Kemal'e gidelim'.'

Dava Ergenekon ile birleştirilmişti
17 Mayıs 2006'da Danıştay binasına silahlı saldırıyla ilgili olarak Alparslan Aslan isimli şahıs yakalanmış, saldırıya karışmakla suçlanan diğer şahıslarla birlikte Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmasına 11 Ağustos 2006'da başlanmıştı. Mahkeme yargılama sonucunda Alparslan Aslan'ı iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırmıştı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi mahkemenin aldığı kararı bozarak, davanın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmekte olan Ergenekon Davası ile birleştirilmesi yönünde karar vermişti.

"Danıştay değil Ergenekon!"
Danıştay saldırısının yıldönümü vesilesiyle düzenlenen töreni "ilginç bir anma töreni" olarak nitelendiren Zaman gazetesi, haberinde törende konuşan Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er'i hedef aldı ve Er'in konuşmasında, saldırının Danıştay'ın türban kararı nedeniyle "laik Cumhuriyet"e yönelik olarak yapılmış olduğunu ima etmesi nedeniyle, saldırıyı Ergenekon'la ilişkilendirerek iki davanın birleştirilmesine karar veren Yargıtay kararını tanımadığını ileri sürdü.

Ahmet Kekeç özür de istiyor
Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç de benzer bir "hassasiyeti" dile getirerek, Danıştay saldırısı davasının Ergenekon davası ile birleştirilmesi kararının "cinayetin 'türban hassasiyeti'yle değil, darbeye zemin oluşturmak amacıyla işlendiğinin mahkemece tescillenmesi" anlamına geldiğini iddia ederek sadece Salih Er değil, "kurşunun laik cumhuriyet rejimine sıkıldığını" öne süren herkesin, "başta dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer olmak üzere, Deniz Baykal'ından Zeki Sezer'ine, Erdoğan Teziç'inden Tansel Çölaşan'ına, Atatürkçü Düşünce Derneği'nden Devrimci İşçi Sendikaları'na, laiklik hassasiyetiyle öne çıkmış neredeyse herkes ve her kuruluşun" özür dilemesini istedi. Kekeç'in yazısının son satırlarındaki "özür dilenmesini isteme" üslubu da dikkat çekti: "Özür dileyeceksiniz! Öyle böyle değil... Yüksek sesle dile getireceksiniz özrünüzü. Biz de hemen kabul etmeyeceğiz. Durumunuza bakacağız ve 'samimi' olup olmadığınızı kollayacağız. Belki bundan sonra konuşma hakkını elde edeceksiniz..."