Ali Rıza Aydın meslek kuruluşlarında gerçekleştirilmek istenen dönüşümü yazdı

Anayasa Mahkemesi eski raportörü ve soL gazetesi yazarı Ali Rıza Aydın, kamu kurumu niteligindeki meslek kuruluşlarında gerçekleştirilmek istenen dönüşümü yazdı.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları: Demokratik nitelik ve Anayasal güvence

Avukatlık Mesleği
1136 sayılı Avukatlık Yasası’nın 1. maddesinde avukatlık mesleği, 'yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder' şeklinde ifade edilmiştir. Bu nitelik göz önünde bulundurulduğunda, öncelikle, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan baroların ve üst kuruluşu Türkiye Barolar Birliği’nin, kuvvetler ayrılığı ilkesinin gereği olarak, yargının diğer öğeleri gibi 135. madde kapsamından ayrılarak, idarenin içinde değil, yargı bölümünde, Anayasa’nın 9. ve 36. maddelerine koşut, özgün bir düzenlemeye tabi tutulması gerekliliğini vurgulamak, anımsatmak yerinde olacaktır.1

Çünkü “Avukatlık Yasası’nın 1’inci maddesine göre ‘kamu hizmeti ve serbest bir meslek’ olan avukatlık iki yönlüdür. Hem ‘kamu hizmeti’ hem ‘serbest meslek’ nitelemesi, serbest meslek çalışmalarını yürütürken görev yapılan alanın kamusal ağırlığına dayanmaktadır. Adalet, yargı, hukuk işleri, kamu hizmetinin en yoğun olduğu ‘kamu’ kavramının anlam olarak en önde geldiği alandır. Avukatlık Yasası’nın ‘Avukatlığın amacı’ başlıklı 2’nci maddesi, bu gerçekleri uygulamaya yansıtan özgün kuraldır. Tüm bu kurallar, yinelenmesinde yarar olmayan nice tanım, anlatım ve değerlendirmeler, avukatlığın kamusal yönü ağır basan bir meslek olduğu gerçeğini doğrulamaktadır. Bilgi ve deneyimlerini öncelikle adalet hizmetine vererek, adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve kurumlara yardımı görev bilen avukatın, hukuk devletinin yargı düzeni içindeki yeri özellik taşımaktadır. Adaletin sav, savunma ve yargı öğelerinden savunma bölümünün temsilcisi, başlıca görevlisi olan avukatın hem temsil ettiği kişiler, hem de önlerinde görev yaptığı hâkim, savcı ve yetkili öbür kurul ve kurumlarca inan, güven ve saygı ile karşılanması gerekir.”.2

“Bu gerekler gözetildiğinde, serbest mesleklerin işlev ve görev alanlarındaki değişiklikler nedeniyle avukatları öbür serbest meslek mensuplarıyla bir tutmak olanaksızdır. Her serbest mesleğin kendine özgü yanları, birbirinden ayrılıkları bulunduğu gibi uzmanlık alanlarının farklılığı, farklı uygulamaları doğal, hatta zorunlu kılar. Avukatların, savunma görevini üstlenmeleri ve adaletin gerçekleşmesine katkıları, mesleğin özelliği sayılmakta ve kimi kısıtlamalara bağlı tutulmalarının haklı nedenlerini oluşturmaktadır. Avukatlık mesleğini seçenlerin, avukatlık adına uygun biçimde görevlerinin gereklerini özenle yerine getirmeleri, avukatlık unvanından ayrı düşünülemeyecek saygı ve güveni koruyup güçlendirmenin başta gelen koşullarından biridir. Böyle olunca da, adalet dağıtımında, yargı alanında görev üstlenen avukatların, öbür serbest meslek mensuplarından farklı hükümlere bağlı tutulmaları haklı nedenlere dayanmakta”dır.3

Avukatların hukuksal bilgi ve tecrübelerinden yararlanma, hak arama ve savunmada başvurulacak meşru yol ve vasıtaların başında gelirken,4 mensuplarının müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, avukatlık mesleğinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirileri ile ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadıyla kurulmuş olan baroların5 bu alanda üstlendiği görev ve sorumluk da yadsınamaz.

Anayasa Mahkemesi’nin önemle vurguladığı gibi: “Avukatlık mesleğinin nitelikleri ve önemi, bir kamu hizmeti olduğu, avukatın yargılama süreci içinde adaletin bulunup ortaya çıkarılmasında görev aldığı, kamu yararını koruduğu, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun genel gerekçesinde belirtilmiştir. Yasa’nın 1. ve 2. maddelerinde avukatlığın kamusal yönü ağır basan bir meslek olduğu vurgulanmıştır. Bilgi ve deneyimlerini öncelikle adalet hizmetine vererek, adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve kurumlara yardımı görev bilen avukatın, hukuk devletinin yargı düzeni içindeki yeri özellik taşımaktadır. Anayasa’nın 135. maddesi ile birlikte Avukatlık Kanunu’nun Barolara ve Türkiye Barolar Birliği’ne yüklediği görevler, tanıdığı hak ve yetkilerle bu kuruluşların toplum ve devlet yaşamı için göz ardı edilmeyecek önemleri de düşünülürse, avukatların genel niteliklerine verilen değer kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Her serbest mesleğin kendine özgü yanları, birbirinden ayrılıkları bulunduğu gibi uzmanlık alanlarının farklılığı, farklı uygulamaları doğal, hatta zorunlu kılar. Avukatların, savunma görevini üstlenmeleri ve adaletin gerçekleşmesine katkıları, mesleğin özelliği sayılmakta ve kimi kısıtlamalara bağlı tutulmalarının haklı nedenlerini oluşturmaktadır. Avukatlık mesleğini seçenlerin, avukatlık adına uygun biçimde görevlerinin gereklerini özenle yerine getirmeleri, avukatlık unvanından ayrı düşünülemeyecek saygı ve güveni koruyup güçlendirmenin başta gelen koşullarından biridir.

Avukatların, işleyişleri demokratik esaslara tabi olan meslek örgütünün, ‘mesleki standartların ve meslek ahlakının yüceltilmesinde, üyelerinin baskıya, haklarının yersiz olarak kısıtlanmasına ve ihlal edilmesine karşı korunmasında, ihtiyacı bulunan herkese adli hizmet sağlanmasında ve hükümet ve diğer kuruluşlarla işbirliği yaparak adaletin ve kamu yararının daha fazla gerçekleştirilmesinde hayati bir role sahip’ olduğu Birleşmiş Milletler Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipler’de de (Havana Kuralları) belirtilmiştir.

Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan ‘bağımsız yargı’, yargının olmazsa olmaz koşulu olan ‘savunma’ ile birlikte anlam kazanır. Savunma, ‘sav-savunma-karar’ üçgeninden oluşan yargının vazgeçilmez öğesidir. Adaletli bir yargılamanın varlığı, ancak avukatın etkin katılımıyla sağlanabilir.

Öte yandan, Anayasa’nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Yargının kurucu unsurlarından olan, bağımsız, serbestçe temsil eden, hukuksal ilişkilerin düzenlenmesinde, her türlü hukuksal sorun ve uyuşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesinde ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında temel görev üstlenen avukat, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının da önemli bir unsurudur. Güçlü ve bağımsız savunma mesleği hukukun üstünlüğünün, hukuksal uzlaşmanın, adil yargılanma duygusunun ve toplumsal barışın güvencesi olup bu değerler, mesleğinde yetkin bağımsız savunucularla teminat altına alınmıştır.”6

AKP ne yaptı?
AKP’nin amacının, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, demokratik kitle örgütü niteliğini ortadan kaldırma hak ve görevlerini budayıp etkisizleştirme mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme ve denetimle ilgili yetkilerini elinden alarak tasfiye sürecine sokma olduğu açık ve net olarak ortaya çıkmıştır. Böylece, toplumsal denetimin etkin kurumları dönüştürülerek neoliberal politikalara feda edilme yoluna gidilecektir.

Bu dönüştürme projesinin, basit ve sıradan bir akıl ürünü olmadığı, Cumhurbaşkanı tarafından 2008 yılında Devlet Denetleme Kurulu’na verdiği talimat sonucu hazırlanan raporla da belgelenmiştir.

Meslek kuruluşlarına, 2011 AKP KHK’ları ile başlayan müdahale, özünde bu kuruluşların demokratik kitle örgütü niteliğini ortadan kaldırmaya ve idarenin kuruluşu yapmaya yönelik olmuştur.7

KHK’lerle kimi kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının görev ve yetkilerinin düzenlendiği yasalarda yapılan değişikliklerden Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülenler Bu kuruluşlar “Anayasa’nın 135. maddesi uyarınca kanunla kurulmuş, tüzel kişiliğe sahip, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Merkezî idare, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları üzerinde vesayet yetkisine sahip olmakla birlikte bu durum, meslek kuruluşlarını merkezi idarenin bağlı, ilgili veya ilişkili kuruluşu haline getirmemektedir. Bu itibarla, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluş(unun) görevinde değişiklik öngören dava konusu kural, 6223 sayılı Yetki Kanunu kapsamında değildir” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.8 Bu tür, yetki yasası kapsamında görülmeyen iptallerin sonucunda, genellikle siyasal iktidarların sonradan hazırladığı tasarılarla yasal düzenlemelere gidildiği görülmektedir. Dolayısıyla bu tür şekli iptaller, kuralın esasının incelemesine girilmediğinden, ana sorunun çözümüne yönelik olmamaktadır.

AKP KHK’leri ile yapılan ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını ilgilendiren düzenlemelerden bir bölümü ise Anayasa Mahkemesi tarafından esasa girilerek incelenmiştir.

Örneğin, Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Türk Diş Hekimleri Birliği (TDHB) ile ilgili olarak, sağlık hizmetlerinin ücret tarifelerini belirleme veya tasdik etme yetkisinin Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğüne verildiği düzenleme incelenmiş ve şöyle karar bağlanmıştır: “Anayasa’nın 135. maddesinde, meslek kuruluşlarının karar ve yönetim organlarının seçimle göreve gelmesinin öngörülmesi, devletin idari ve mali denetimine tabi olduklarının belirtilmesi ve sorumlu organlarının görevlerine ancak yargı kararıyla son verilebileceğinin kurala bağlanması, bu idarelerin özerkliğine işaret etmektedir.

Meslek kuruluşlarının özerkliği, merkezi idareden bağımsız olarak karar ve yürütme organlarını seçebilme, ilgili mesleki faaliyetlerle sınırlı olmak üzere üyelerini ve örgütlerini bağlayıcı karar alma ve uygulama, meslek mensuplarının uyacağı ilke ve kuralları belirleme ve üyeleri hakkında disiplin tedbirleri uygulama hak ve yetkisini içermektedir. Ancak özerklik, meslek kuruluşlarının işlemlerinin idari vesayet yoluyla merkezî idarenin denetimine tabi kılınmasına engel değildir. Kanun koyucunun, idarenin bütünlüğü ilkesi uyarınca, merkezî idareye, bir idari vesayet yetkisi olarak meslek kuruluşu işlemlerini iptal etme, onama, yürürlüğünü erteleme, tekrar görüşülmesini isteme ve düzeltme yetkisi tanıması Anayasa’ya aykırı olmaz.

Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarına üye meslek mensuplarınca sunulan hizmetin bedeline ilişkin tarifelerin belirlenmesi, meslek kuruluşlarının özerkliğinin gereğidir. Ancak bu durum, bu tarifelerin belirlenmesinin tamamen meslek kuruluşlarının inisiyatifine bırakılacağı ve merkezî idarenin hiçbir şekilde bu tarifelere müdahalede bulunamayacağı anlamına gelmez. Ücret tarifelerinin belirlenmesi, sadece meslek mensuplarının menfaatini ilgilendiren bir durum olmayıp, bunlardan hizmet satın alarak ücret ödeyen kişilerin de menfaatini etkilemektedir. Sağlık hizmeti satın alan bireylerin, meslek kuruluşlarının tek taraflı fiyatlandırma politikasıyla karşı karşıya bırakılması, Anayasa’nın 5. maddesiyle devlete yüklenen ödevle bağdaşmamaktadır. Kanun koyucunun, meslek mensuplarından hizmet satın alan bireylerin menfaatlerinin de gözetilmesi bakımından, merkezî idareyi de ücret tarifelerinin belirlenmesi sürecine dâhil etmesi Anayasa’ya aykırı görülemez.”9

6326 sayılı Turist Rehberliği Meslek Kanunu’nda, turist rehberliği niteliğindeki hizmet veya faaliyetler, meslekte uzmanlık ve ilgili sertifika programlarının düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar, turist rehberliği hizmetine yönelik sözleşmelerde bulunması gerekli asgari hususlar, disiplin, sicil, ruhsatname ve çalışma kartlarına ilişkin hususlar ile bu Kanun’un uygulanmasına ilişkin diğer hususların meslek kuruluşlarının görüşü alınmak suretiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikle düzenleneceği öngörülerek, Bakanlığın meslek kuruluşlarının yerine geçmesi hedeflenmiştir. Ancak bu düzenleme Anayasa Mahkemesi’nden dönmüştür.

Kararda “Genel olarak kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları üzerindeki devlet denetiminin bir vesayet yetkisi olduğu kabul edilmektedir. Ancak, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında uygulanması gereken vesayet, Anayasa’nın 127. maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen vesayet yetkisinden farklıdır. Bu maddede vesayet yetkisinin hangi koşullarda kullanılabileceği açıklanmakta olup, bu koşullar, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması olarak sayılmaktadır. Buna karşın, Anayasa’nın 135. maddesinin beşinci fıkrasında, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları üzerinde devletin ‘idari ve mali denetiminden’ söz edilmektedir. Dolayısıyla, merkezî idarenin kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları üzerindeki denetimi idari ve mali denetimin ötesine geçmemelidir.

Turist rehberleri odaları birlikleri, Kanun’da belirtilen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak ve odaların üst kuruluşu olmak üzere kurulan tüzel kişiliğe sahip ve kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olup, merkezî idarenin bu birlikler üzerindeki denetimi idari ve mali denetimle sınırlı olmalıdır. Dava konusu kural, idari ve mali denetim kapsamına girmeyen turist rehberliği niteliğindeki hizmet veya faaliyetler, meslekte uzmanlık ve ilgili sertifika programlarının düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar, turist rehberliği hizmetine yönelik sözleşmelerde bulunması gerekli asgari hususlar, disiplin, sicil, ruhsatname ve çalışma kartları ile Kanun’un uygulanmasına ilişkin diğer tüm hususlar hakkında yönetmelikle düzenleme yapma yetkisini Kültür ve Turizm Bakanlığına vermektedir. Bu durum, idari ve mali denetimin ötesinde, merkezî idarenin vesayet denetimi yetkisini aşacak biçimde kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu olan turist rehberleri odaları birlikleri yerine geçerek faaliyet göstermesi anlamına gelmektedir. Bir başka ifadeyle, Kanun’un uygulanmasına ilişkin yönetmelikleri düzenleme yetkisinin idari ve mali denetim yetkisiyle bağdaşmayacağı açıktır.

Açıklanan nedenlerle, Kanun’un uygulanmasına ilişkin yönetmelikleri düzenleme yetkisini idari ve mali denetim yetkisini aşacak biçimde merkezî idare içerisinde yer alan Kültür ve Turizm Bakanlığına veren dava konusu kural Anayasa’nın 135. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.” denilmiştir.10

Öte yandan, yukarıda da belirtildiği gibi, avukatlık mesleğinin niteliği, unsurları ve daha da önemlisi, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı hiçbir etki ve baskı altında kalmadan temsil etmesi anayasal güvence altındadır. AKP’nin, avukatlık mesleği dışında kalan mesleklerin anayasal kuruluşlarına yaptığı müdahale, bu kuruluşların Anayasa’nın 135. maddesinin güvencesi altında olması nedeniyle kabul edilemez iken, avukatlık mesleğine ve bu mesleğin örgütü barolar ile Türkiye Barolar Birliği’ne müdahale niyetleri hiç kabul edilemez. Çünkü avukatlar, Anayasa’nın 135. maddesiyle birlikte 36. maddesinin de güvencesi altındadır.

Siyasal yönetimlerin bu mesleği ve mesleğin anayasal örgütünü istediği gibi biçimlendirmesinin önündeki en büyük engel anayasal güvence, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Hiçbir sınırlamaya tabi olmayan “hak arama özgürlüğü” ve “adil yargılanma hakkı” da (Anayasa’nın 36. maddesi gereği) siyasal yönetimlerin avukatlık mesleğine el atamayacağının anayasal kuralıdır.

AKP’nin yargıya hukuki ve fiili durum yaratarak yaptığı müdahale, Ulus adına yetkili organ olan yargının sav ve karar ayaklarını güdümlü hale getirmiştir. Savunma atağını da bu hamurun içinde eritmeye çalışmasının önündeki en büyük engel, yargının iki ayağı Devlet organları arasında iken üçüncü ayağın demokratik kitle örgütü niteliğidir.

Sonuç
“Elimde olsa Mimarlar Odası ve sivil toplum örgütlerini kaldırırım”,11 “Hepsini bir gecede kapatılmış farz etsek neyimiz eksik kalacak”,12 gibi söylemler ile “Adalet Bakanlığı, barolardaki antidemokratik seçim sisteminin değiştirilerek ‘nispi temsil’ sistemine geçilmesi için düğmeye bastı”13 gibi haberlerin arkasında planlı bir siyaset vardır. Kaldı ki, baroların mevcut seçim sistemini antidemokratik, 'nispi temsili' demokratik gören AKP, ülke yönetimi için koalisyonları şiddetle reddetmekte ve 'temsilde adalet' yerine 'yönetimde istikrar'ı savunarak işine geldiği gibi hareket etmeyi yeğlemektedir.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, siyasal iktidarın kamu yararını yok sayan uygulamaları karşısında etkili bir 'demokratik kitle örgütü' ve 'toplumsal denetim' görevi üstlenmeleri, AKP’nin rahatsızlığından daha derin rahatsızlıkları yönetimlerini ele geçirmekten daha büyük hedefleri işaret etmektedir.

Yeni Anayasa'da hedef, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını tamamıyla kaldırmak, isteyen istediği derneği kursun diyerek parçalamaktır.

Meslek kuruluşlarıyla, yalnızca ilgili bakanlıklar uğraşmamaktadır. Devlet içinde, Rekabet Kurulu’ndan Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’na kadar geniş bir yelpazede çalışmalar yapılmış, raporlar düzenlenmiştir. Liberal Düşünce Topluluğu projesi devreye sokulmak istenmektedir. Sözde, karşılaştırmalı akademik çalışmalar yapılmaktadır. OECD devrededir.

Söylem aynıdır: Meslek kuruluşları, 'solcu' yönetimlerin elinde 'tekel' olmuştur, 'tekelci sermaye'nin özgürlüğüne sekte vurmaktadır rekabeti engelledikleri için insanlar daha düşük kaliteli, daha ilkel teknolojili ve daha yüksek fiyattan hizmet satın almaya mahkûm edilmektedir…

Hedef tektir: Profesyonel mesleklerin piyasaya sunulması, piyasadaki rekabetin engellenmemesi ve daha rekabetçi piyasa…

Ali Rıza Aydın

Anayasa Mahkemesi eski raportörü adaletvesosyaliz.org'dan alınmıştır

http://www.adaletvesosyalizm.org/kamu-kurumu-niteligindeki-meslek-kurulu...


1 Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan T.C. Anayasa önerisinde de (Kasım 2007 4. Baskı) “Savunma Mesleği ve Barolar”a Anayasa’nın “Yargı” bölümünde yer verilmiş “avukatlık mesleğine kabul mesleğe hazırlama, sınav, mesleğin yerine getirilme koşulları ve disiplin konularında barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin yetkili olduğu, Anayasa hükmü olarak önerilmiştir.

2 AYMK., 23.6.1989 günlü, E.1988/50, K.1989/27.

3 AYMK., Dipnot 14.

4 AYMK., 3.3.2004 günlü, E.2002/126, K.2004/27 3.3.2004 günlü, E.2004/8, K.2004/28.

5 AYMK., 1/3/1985 günlü, E. 1984/12, K. 1985/6.

6 AYMK., 15.10.2009 günlü, E.2007/16, K.2009/147. Kararda, 1136 sayılı Yasa’da yer alan avukatlık stajı sonrası sınavla ilgili kuralların kaldırılmasının Anayasa’ya aykırılık savı incelenmiş ve sınavın kaldırılması Anayasa’ya aykırı bulunmuştur. 1136 sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak avukatlık başvurusunda bulunarak stajı tamamlayanların, bilgi, beceri, yetenek ve yeterliliklerinin ölçülmesi amacıyla herhangi bir sınava ya da seçmeye bağlı tutulmaksızın avukatlık ruhsatı almaya hak kazanması Anayasa’ya uygun bulunmamıştır. Karara göre “Avukatlığın önemi ve özelliği nedeniyle bu mesleğe girişin kimi koşul ve kayıtlamalara bağlı kılınması, hukuk devletinin ve adil yargılanma hakkının gereğidir. Avukatın seçkinliği ve üstün nitelikler taşıması, hem kamunun hem de yargının beklediği bir husus olup, bunun sağlanmasında mesleğin gelişmesine katkı kadar mesleğe seçilme de önem kazanır. Sadece temel hukuki konularda eğitilmiş olmak, bir mesleği yürütmek için yeterli olamaz. Mesleki açıdan yetkinlik, stajyerlik gibi özel eğitimlerin yanı sıra mesleğe girişte seçme ya da elemeyi de içerir.”

7 AKP KHK’leri konusunda bkz: (i) Ahmet Alpay Dikmen, “KHK’li İktidar”, İkinci Cumhuriyet’in Düzeni, Yazılama Yayınevi:55, İstanbul, 2012. s. 137-142.

(ii) Kanun Hükmünde Kararnameler ile Yönetim Çalıştayı, Ankara Ü. Siyasal Bilgiler F., Yayın No:606, KAYAUM, Yayın No:9, Ankara, 2013.

(iii) Ali Rıza Aydın, “AKP’nin KHK’leri Ne Anlama Geliyor?”, Sosyalistlerin Meclisi, 4.12.2011 Toplantısı, http://www.sosyalistlerinmeclisi.org/node/4

8 Türk Tabipler Birliği ve Türk Dişhekimleri Birliği için AYMK., 14.2.2013 günlü, E.2011/150, K.2013/30.

9 AYMK., 14.2.2013 günlü, E.2011/150, K.2013/30.

10 AYMK., 10.1.2013 günlü, E.2012/95, K.203/9.

11 Ali Ağaoğlu

12 Ahmet Sağırlı http://www.turkiyegazetesi.com.tr/ahmet-sagirli/575845.aspx

13 http://www.habervaktim.com/haber/343567/barolarda-demokrasi-donemi.html