Akademisyenler imza kampanyası için ne diyorlar?

Tayyip Erdoğan'ın "dindar nesil yetiştirmek istiyoruz" açıklamasının ardından bir imza kampanyası başlatan akademisyenler, Başbakan'ın açıklamalarını tehlikeli bulduklarını belirtmişlerdi. Genç akademisyenlerin kampanya ile ilgili görüşlerini soL okurlarıyla paylaşıyoruz.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın “dindar gençlik” açıklamalarının ardından akademisyenler Başbakan'a yönelik bir imza kampanyası başlatmışlardı. İmza kampanyası üçüncü gününü doldururken imzacı sayısı 2 bin 500'e yaklaştı.

Akademisyenler, bir de blog kurmuş durumdalar. Blog'da bir teşekkür metni yayımlanırken, kampanyanın yayın organlarında yer bulabilmesi için daha fazla desteğe ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor. Blog adresi: http://basbakanayanit.blogspot.com

İmza kampanyasını başlatan ve kampanyaya imzacı olan akademisyenler, ne yapmak istediklerini ve neden imzacı olduklarını soL'a anlattılar.

'Korku çemberinin kırılmasına katkı sağlamak istiyoruz'
Öncelikle "Genç Akademisyenler" bir oluşumun adı değil değişik altyapılardan gelen, aynı mesleği ve aynı rahatsızlığı paylaşan bir grup insanın Facebook üzerinden spontane şekilde bir araya gelmesiyle başlayan bir imza kampanyası. Metnin dikkatli bir okumasıyla da anlaşılacağı üzere çok çeşitli görüşlere sahip olmamıza rağmen hepimiz Türkiye'deki mevcut İslami muhafazakar hükümetin tüm diğer alternatifleri silmeye yönelik tutumuna ve din, ırk, görüş temelli her türlü ayrımcılığa karşıyız.

Bu kampanyayla amacımız en temelde sesimizi yükselterek, hükümetin yaratmaya çalıştığı korku çemberinin kırılmasında ufak da olsa bir katkı sağlamak. İki günü tamamlamadan çoğunluğu akademisyenlere ait 2000’den fazla imzayı toplamamız bence hükümetin tutumundan memnun olmayan kayda değer bir kitle olduğunun göstergesi. İmza toplamayı Salı akşamına kadar bitirip Çarşamba günü açıklamamızı yapmayı planlıyoruz. Medyada olabildiğince yer alabilmek için elimizden geleni yapıyoruz ama medyanın da hali malum. Gene de bu süreçte alternatif bir medya aracı olarak internetin gücüne yeniden şahit olduğumuzu düşünüyorum. Onun dışında sosyal medyada paylaşılabilir çeşitli görseller, internet sitesi gibi araçlarla bu kampanyada bir araya gelen insanları özellikle hükümet baskısının akademik alandaki yansımaları konusunda bilgilendirmeye devam etme isteğimiz var. Şahsen bu yolda desteğimizi gene akademik özgürlüğü takıp edip savunma amacıyla kurulmuş önemli bir uluslararası inisiyatif olan GIT’e (Groupe International de Travail) yöneltmenin yararlı ve manalı olacağına inanıyorum.

Ferzan Özyaşar, London Metropolitan University

'Risk alıp Başbakan'a sorumluluklarını hatırlatıyoruz'
Başbakan’ın son açıklamalarında rahatsız edici pek çok nokta vardı. Bunlardan ilki amaçlarını “dindar ve muhafazakar” bir gençlik yetiştirmek olarak açıklamasıydı. Oysa biliyoruz ki, devletin, bireyin politik ve dini görüşünü belirleme gibi bir yetkisi olamaz, en azından laik bir ülkede. İkinci nokta, başta yüzbinlerce ateist Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak üzere, dindar olmayan tüm yurttaşlarını ötekileştiren, hatta krimanılize eden söylemi. Türkiye’nin kanayan onlarca yarasından biri olan sokakta yaşamak zorunda kalan çocuklara dair yaralayıcı dili ise üçüncü önemli nokta.

Bu rahatsızlığı hisseden ve dünyanın farklı şehirlerinde yaşayan onlarca genç akademisyen birşey yapılması gerektiğini konuşmaya başladı ve ortaya bu metin çıktı, imza kampanyası 24 saat içinde 2000 akademisyen tarafından imzalandı ve imzalanmaya devam ediyor. Kendi adıma bu imza kampanyasını oldukça umut verici olduğunu düşünüyorum. Gazetecilerin soru dahi sormaya çekindiği, imza metninin son paragrafında yüzeysel olarak özetlenen bu korku atmosferinde, pek çok genç akademisyen, evet büyük de bir risk alıp, doğrudan Başbakan’ı muhatap alarak görev ve sorumluluklarını hatırlatıyor. Bu duruş Türkiye’nin bugünü ve geleceği için çok kıymetli zira gelecek nesilleri bu akademisyenler yetiştirecekler.

Dr. Emrah Altındiş, Harvard Medical School

'Bu kadarıyla yetinmeyi düşünmüyoruz'
Kampanyanın temelleri başbakanın "dindar gençlik yetiştirmek istiyoruz" sözleri üzerine Facebook üzerinden atıldı, aslında biliyorsunuz. Devamında "ateist gençlik", "tinerci gençlik yetiştirecek değiliz" beyanları da geldi. Ancak ateistleri, sanki ateist olmak çok kötü ve ayıp bir seymiş gibi ayıran tinerci çocukları sanki devletin politikaları sonucu değil inanç eksikliği sonucu oldukları yerdeymiş gibi gösteren bu söylem olmasaydı dahi bu insiyatif tepkisini ortaya koyardı, koymalıydı diye düşünüyorum. Sadece ateist değil, laikliğe ve demokrasiye önem veren, eleştirel düşünce kabiliyeti gelişmiş genç nesillerin yetiştirilmesi ve her bir vatandaşımızın sosyal hizmetlerden eşit derecede yararlanıp insanlık onuruna yarasacak şekilde yaşamlarını sürdürebilmeleri hususunda kendini birinci dereceden sorumlu hisseden bir toplamın tepkisidir bu kampanya.

Ülkenin gündemi 24 saat içerisinde 180 derece dönebilen bir yapıda olduğu için mümkün olan en kısa sürede en fazla katılımla, bahsettiğim endişeleri duyan herkesin sahiplenebileceği, birleştirici ortak bir metin hazırlanmaya çalışıldı. Elbette herkesi memnun etmek mümkün olamadı ancak yine de birbirini tanımayan insanların oluşturduğu kolektif bilincin yansımalarının oldukça mutluluk verici olduğunu, sindirilmiş bir toplumdan çıkan bu güçlü sesin toplumun geri kalanına da umut aşılayacağını düşündüğümü söyleyebilirim kendi adıma.

Ne mutlu ki arkadaşlar bu kadarıyla yetinmeyi düşünmüyorlar, düşünmüyoruz. Kampanyanın yayılması ve benimsenmesi için başka adımlar atmak ve uluslararası kamuoyunu haberdar etmek için de çalışmalar başladı. Kampanya için bir blog sitesi oluşturuldu, imza metni çok yakında İngilizce ve Türkçe harici dillerde de burada yer alacak. Ülkenin içinde bulunduğu durumun bugünün ve dünün akdemisyenlerinden bağımsız olmadığının, akademinin suskunluğunun da bu süreçte payı olduğunun farkındayız ancak bunun değişeceğini, değişmekte olduğunu umuyor, bu doğrultuda ilk adımı atmış bulunuyoruz.

İstem Fer: Potsdam Universitesi, Doktora Öğrencisi

'İmza metni çok düzgün ve insancıl'
Bir arkadaşımız Başbakanın son açıklamalarına karşı ortak bir metin hazırlayıp yayınlama fikrini ortaya attı ve hazırladığı taslak metni bir grup arkadaşı olarak bizlerin önerisine sundu. Öneri metni o kadar düzgün ve insancıl bir noktadan meseleyi ele alıyordu ki hepimiz rahatça katkı sunabildik. Meselenin inanç değil, siyasi iktidar meselesi olduğu temelinde bir metin yazmamız gerektiğini düşünüyorduk.

İktidar sahiplerinin toplumun bazı kesimlerini çeşitli biçimlerde marjinalleştirdikleri ve zaman zaman hedef gösterdikleri hepimizin tanık olduğu bir şey. Bugünkü iktidar da bunu sadece inanç üzerinden yapmıyor zaten, sokak çocukları örneğinde olduğu gibi toplumsal ve ekonomik sorunların kurbanı olan kesimler sanki kendileri suçluymuş gibi gösteriliyorlar.

Gruptaki arkadaşlarımızla da ortaklaştığımız işte bu temelde ikinci bir metin oluşturduk. Bu taslak da artık sayısı iki yüz kişiyi aşmış olan grupta, onlarca kişinin katılımıyla kelime kelime tartışıldı ve yeniden yazıldı. Sonuç olarak bu metnin hepimizin ortak metni olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ve son derece karmaşık bir siyasi iklimin olduğu bir ülkede böylesi bir çağrının bu kadar çabuk karşılık bulması ve geniş bir ağa ulaşabilmesi oldukça umut verici.

Delal Aydın, Binghamton Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doktora Öğrencisi

'Ben Başbakan'ın makul insanlarından değlim'
Kampanyamızın temelinde Başbakan Erdoğan'ın dindar gençlik yetiştirme açıklaması olsa da, ben bu açıklamanın sadece bardağı taşıran son damla olduğunu düşünüyorum. Nihayetinde her iktidar, hele ki AKP kadar popüler hale geldiğinde, kendi suretinde insan yaratma çabasına girişir, başka türlü iktidarını sürdürmesi olanaklı olmadığı için buna mecburdur zaten. Kaldı ki, bu çaba yıllardır yürürlükte, yeni başlamış ya da başlayacak bir şey değil. Dolayısıyla sorun, Başbakan'ın toplum mühendisliği niyetinden çok, üretilmesini istediği insan tipolojisinin hayırsız olmasından kaynaklanıyor.

Başbakan'ın kafasındaki makbul insanın ne olduğu konusunda, işin iyice şirazesinden çıktığı "tinerci mi olsunlar" açıklamasındaki sözlerine özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Başbakan diyor ki: "bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz, büyüklerine isyankar bir nesil mi olmasını istiyorsunuz?" İşin bam teli burasıdır. Başbakan için makul ve makbul insan, üretilmesini istediği insan, büyüklerine, yani toplumun yerleşik düzenine hiçbir biçimde isyan etmeyen insandır. Ben bu insanlardan değilim. Ne var ki ben yeni nesilleri yetiştiren bir akademisyen olarak, başbakanın siparişinin doğrudan muhatabıyım. Bildiriye imza atmamın sebebi budur ve imza atan pek çok genç akademisyen arkadaşımla da bu sebebi paylaştığımızı düşünüyorum. Başbakan bizden bir insan tipi sipariş ediyor. Biz, bizden istenenin aksine, kendimizi de, öğrencilerimizi de bilimin evrensel ilkeleri doğrultusunda yetiştirmeye devam edeceğiz, öğrencilerimizin inanç ya da inançsızlık tercihlerini de sadece ve sadece kendi vicdanlarına bırakacağız. İmzamızı attığımız bu bildiri, Başbakan Erdoğan'ın bize verdiği siparişi üretmeyeceğimizin beyanıdır.

Yrd. Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal, Beykoz Lojistik MYO

'Akademinin politik bir adım atmakta zorlanmadığı görüldü'
Genç akademisyenlerin bu kampanyadaki kararlılığı, üretkenliği, yaratıcılığı hepimizi çok umutlandırdı. Ben bir arkadaşımın aracılığıyla bu kampanyadan haberdar oldum. Tanıdığım ve de tanımadığım pek çok genç akademisyen arkadaşımla ortak bir metin oluşturmak üzere bir süre karşılıklı görüşlerimizi paylaştık. Ortak bir paydada buluşmak hiç de o kadar zor olmadı. Zor olmadı zira Başbakan'ın yaptığı dindar nesil vurgusu, ayrımcı söylemi ve aslında bu doğrultuda bir süredir devam eden politikalar hepimizde benzer bir kaygı ve tepki oluşturmuştu. Sonrasında da bir çok farklı arkadaş internetin olanaklarını kullanarak kampanyanın oluşmasını ve yayılmasını sağladı.

Bu kampanya bence üç şeyi çok güzel yansıtıyor. Sosyal medyanın bu tür kampanyalar örgütlemek ve yaygınlaştırmak için ne kadar uygun bir zemin oluşturduğunu. İkinci olarak genç akademisyenler Türkiye’de içinden geçilmekte olunan süreçte kendilerinin ve ülkelerinin geleceğine dair ciddi kaygıları paylaşıyorlar. Bu kaygılar hem politik, ülkede farklı görüşlere ve insanların dinsel tercihlerine müdahaleye dönük kaygılar, hem de ülkede, akademide yaşanan kadrolaşmanın ve daralan iş imkanlarının da tetiklediği kaygılar. Üçüncü olarak da apolitik olduğu da düşünülebilen ve eleştirilen “akademi camiasının” en azından genç olanların aslında bir ölçüde cesaret ve kararlılık da gerektiren bir politik adım atmakta hiç de o kadar zorlanmadıkları.

Şu anda iki binin çok üzerinde yurtiçi ve yurtdışında yaşayan ve doktora, master çalışmalarını sürdürmekte olan bu genç akademisyenler bana kalırsa son derece önemli bir tavır koymuş oldular, daha doğru bir ifadeyle, olduk.

Hakkı Başgüney, Boğaziçi ve Strazburg Üniversitesi, Doktora Öğrencisi

(soL - Haber Merkezi)