Bir heykel ve iskendercikler

Necati Citak

Blog: Serbest Kürsü

‘’MHP İl Başkanı heykelin Karadeniz’de Pontus Rum Devleti hayali kuranların düşüncelerini desteklediğini iddia etti. Ayrıca heykeli yapılan kişinin ‘’dürüst adamı’’ Sinop’ta değil de, Atina sokaklarında aramasının kentin halkına bir hakaret olduğunu belirtti. DSP İl Başkanı ise heykelin otogar girişine yapılmasına tepki gösterdi.

AKP’li Belediye Başkanı ise, yaşamış bir düşünürü sahiplendiklerini söyledi ve heykelin dikildiği yerin de en uygun yer olduğunu savundu.’’

Bu tartışma 10 yıl önce bugün 28 Ekim 2006 yılında Sinop şehir merkezinin olduğu yarım adanın en ince noktası olan şehir girişindeki terminal alanına dikilen filozof Diyojen’in heykeli nedeni ile yaşanmıştı. Altta bir fıçı, fıçının üstünde elinde fener tutan Diyojen ve yanında küçük bir köpek şeklinde kurgulanan heykel, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Öğretim Görevlisi Turan Baş tarafından Samsun Belediyesi’nin önerisi ile 20 kişilik bir ekiple 6 ay süren bir çalışma neticesinde yapılmıştı.

MÖ 412 - MÖ 323 yılları arasında yaşadığı belirtilen Diyojen’in heykelinin Sinop’a dikilme sebebi Diyojen’in Sinop’ta doğmuş olmasıdır. Avrupalılar tarafından kendisi Sinop’lu Diyojen olarak bilinmektedir. Rivayete göre Diyojen’in babası Hikesias Yunanlıların Karadeniz kolonisi olan Sinop’ta bir sarraftır. Ancak kalp şeklinde sahte para bastığı ve Diyojen’in de ona yardım ettiği belirlenince Sinop’tan kovulurlar ve Atina’ya göç etmek zorunda kalırlar.

Atina'ya kalpazanlıktan dolayı göç etmiş bir aile oldukları için kimse onlara yardım etmemiş ve çok sıkıntı çekmiş, sefalet içinde yaşamışlardır. Hatta bir gün yiyecek bulmak için koşturan bir fareyi görünce: "Hele bak bu hayvan bile Atina’lıların mutfağına girmeyi biliyor da ben onların sofralarına oturamamak talihsizliğindeyim" diye bağırdığı belirtilmektedir. O andan itibaren hayvanların yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özendiği ve Antisthenes'in ‘’doğaya uygun yaşama’’ çağrısını işitip onun eğitimi altına girmeyi istediği söylenmektedir. Sokrates’in öğrencisi olan Antisthenes ‘’Kinik’’ öğretisinin kurucusudur. Kinik kelimesinin kökeni Yunanca’da ‘’köpeksi’’ anlamındadır. Bu öğretiye göre hayvanlar anlayış ve kavrayış bakımından insanlardan daha üstündürler, özgürlük ancak hayvan gibi davranarak hissedilebilirdir. Ancak Antisthenes öğrenci kabul etmeyen biridir ve Diyojen’i de geri çevirir. Diyojen ısrar edince Antisthenes’in elindeki bastonunu kaldırdığı bunun üzerine de Diyojen’in ''Vur. Ama bir şey söyleyeceğim, düşündüğüm sürece beni durduracak kadar sert bir odun bulamayacaksın’’ dediği ve bu cümle sonrasında o günden itibaren Diyojen’i öğrencisi kabul ettiği rivayet edilmektedir.

Diyojen aldığı kinik felsefesini biraz abartılı bir biçimde benimsemiş ve kendisi köpek gibi yaşamaya ve davranmaya başlamıştır. Hatta ona yemek vereni yaladığı, zarar vermeye çalışanı ise ısırdığı belirtilmektedir. Sinop’ta dikilen heykelde yer alan köpek bu yüzdendir.

Mutluluğa ancak erdemle ulaşılacağını ve bu erdemin de dünyevi hazları yadsımakla mümkün olabileceğini (mülkiyet, aile, din vb. değer ve yargıları reddederek) savunmuştur. Ona göre insanın insanlıktan çıkmasına neden olan şey medeniyettir. Kurduğumuz mevkiler, oluşturduğumuz ordular, yaptığımız binalar, zevkler bizim insanlıktan çıkmamıza sebep oluyordur. Ona göre en üstün iyi; erdemdir, fazilettir. Bilim, şan ve şeref, servet hor görülmesi gereken uydurma "iyi"lerdir. Düşüncesinin özü, her yerde özentiyi kötülemek ve onun karşısına doğayı koymaktır. Ona göre bilge kişi, kendisini istek ve duygularından uzak tutmalı, ihtiyaçlarını en aza indirmelidir. İnsan, her türlü insan tutkusundan uzaklaşmalıdır. İnsan, istek ve gereksinimlerini en aza indirir ve böyle yaşayabilirse gerçek anlamda mutluluğa ulaşabilecektir. Bu yüzden insan doğaya dönmelidir ki o zaman tüm erdemler yerini bulabilsin ve insan ait olduğu yerde durabilsin. Ve bu düşünce nedeniyle erdemli insan olmak için ilk adımı da kendisi atmış ve tapınak kapılarında yatmış, sonrasında Kibele tapınağındaki bir fıçı da yaşamaya başlamıştır. Heykelin alt kısmını oluşturan fıçı bu yüzdendir.

Fıçının içinde yaşaması herkesi şaşırtıyordur. Fıçısından başka bir de su içmek için çanağı vardır ve başka eşya kullanmıyordur. Fıçının içindeki yaşamının ikinci yılında sakalı uzamış, saçları birbirine girmiş, üstündekiler neredeyse yırtılmış halde elindeki çanakla çeşmeden su doldururken iki çocuğun çeşmenin diğer tarafında ellerinde hiçbir şey olmaksızın su içtiklerini görür ve ‘’Çanağımla doğaya döndüğümü sanıyorum, ama bu çocuklar benden daha doğada. Bu çocuklar bana fazladan eşyam olduğunu öğrettiler. Su için eşyaya ihtiyacım yok ki! Su akmalı durmadan. Su akmalı, onu durdurup içmek doğallıktan almaktır onu. Doğal olanı almazsam eğer, nasıl keşfedebilirdim ki kendimi.’’ diye haykırıp tek eşyası olan su çanağını da kırdığı belirtilmektedir.

Bir başka rivayete göre de Atina sokaklarında gündüz vakti elinde bir fener ile dolaşırken onu görenler ne aradığını sorarlar. O da "Sadece dürüst bir adam arıyorum" yanıtını verir. Heykelde Diyojen’in elinde tuttuğu fener bu yüzdendir. Nüktedanlığı sadece bu kadarla sınırlı değildir. Büyük İskender babası ölüp babasının yerine geçince civardaki tüm ünlü şahıslar, düşünürler Büyük İskender’i kutlamaya gitmiştir. Fakat Diyojen bunu yapmamıştır. Bunun üzerine bazılarına göre Diyojen’i çok önemsediğinden bazılarına göre ise ona büyüklüğünü göstermek için Büyük İskender Korint’de Diyojen’i ziyaret eder. Diyojen sabah güneşinde dinlenirken "Benden bir arzun var mı?" diye soran Büyük İskender'e o tarihi cümleyi kurar; "Gölge etme başka ihsan istemem". Bu cümle günümüzde birçok anlamda kullanılsa da birçok yazar bu lafı güneş ışığı olabilecek en doğal şeylerden biri olduğu için o doğallığı engellememesi için söylediğini, ayrıca İskender'den gelebilecek şan, şöhret, statü, varlık gibi şeylerin hiçbirisi ile ilgilenmediğini onun için aslolanın doğal olan güneş ışığı olduğunu belirtmektedir.

Bir başka karşılaşmalarında Büyük İskender Diyojen'i birbiri üstüne yığılmış insan kemikleri içinden bir şey ararken görür ve ne yaptığını sorar. Diyojen’de "Babanızın kemiklerini arıyorum. Ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu kestiremiyorum.’’ diyerek önemli olanın mevki değil yaşam olduğunu ve toprağın insana değil insanın toprağa ait olduğunu anlatmak ister bana göre. Büyük İskender’in bu kadar lafa rağmen ‘’İskender olmasaydım Diyojen olmak isterdim’’ dediği de bir başka rivayettir. Rivayet bile olsa günümüz İskenderciklerinin kulağına küpe olmalıdır.

Ayrıca onun hakkında yazılan bazı önemli olaylar ve sözler şöyledir;

Kendisinin vaktiyle kalpazanlıkla uğraştığını hatırlatanlara "Evet, bir zamanlar sizlere benzemem lazım gelmişti. Fakat şimdi siz benim olduğum hale asla gelemezsiniz." diye cevap vermiştir.

"Hayvanlardan en şiddetli ısıran hangisidir?" diye sorduklarında "Vahşi hayvanlardan, insanın gıyabından konuşanlar; ehli hayvanlardan ise, dalkavuklar," diye cevap vermiştir.

Ciddi ve faydalı bir nutuk verdiği bir gün önünden çok sayıda kişi geçtiği halde, onu kimse dinlememektedir. Birdenbire şarkı söylemeye başlar ve halk hemen etrafında toplanır ve günümüze ışık tutan şu cümleyi söyler; "Sade eğlence ararsınız. Hiç doğru söz dinlemek zahmetine katlanmazsınız!"

Köle ile insanlar arasındaki farkı soran zengin bir Atina’lıya "Köleler efendilerine değersiz, insanlar da tutkularına köledir." der.

Gördüğünüz gibi şan, şöhret, mevki, makam gibi şeyleri kabul etmeyen, bunları önceleyenleri erdemsiz kabul eden, özentiyi kötüleyen Diyojen’in heykeli bile bizim şan, şöhret, mevki, koltuk sevdalı siyasilerin ‘’kısır tartışmalarına’’ yol açmıştır 10 yıl önce bugünlerde. Gerçi Diyojen’in Büyük İskender’e söylediklerini bugünlerde bizim ‘’Büyük İskenderciklere’’ söyleyecek ‘’aydın’’ bile bulmak o kadar zor iken illerdeki Küçük İskenderciklere yaptıkları kısır tartışmalar için laf söylemek de çoğumuzun hakkı olmayabilir.

 

Elinde bir fenerle “onurlu bir insan arıyorum” diye ortalıkta dolaşan Diyojen ve halen insanoğlunun aşırı yapay tınısını hazmedemeyen, erdemi her daim başat kelimesi kabul eden aramızdaki Diyojen’lere saygıyla…