Maden işçileri: Grevin perde arkası

Yalçın Akyürek

Blog:

Bartın Amasra’da Türk-İş’e bağlı Genel Maden İşçileri Sendikası’nda örgütlü 500 işçi  2 Eylül 2015’ten beri grevde. İşçiler işverenin lokavt tehdidiyle karşı karşıya ve esasen bu grevin başlangıç tarihi ilgili kanunun yürürlüğe girmesi ve yeniden düzenlenmesine kadar dayanıyor. Soma katliamından bugüne kısa bir özet geçerek Amasra’daki greve gelelim.

13 Mayıs 2014’deki Soma katliamından sonra 11 Eylül 2014’de yürürlüğe giren ‘’6552 sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun’’unda yer alan ‘’Kömür üretimi yapan iş yerlerinde çalışana çift asgari ücret ödenir’’ ibaresi  ‘’linyit ve taşkömürü çıkarılan madenlerde çalışan işçilere en az 2 asgari ücret ödenmesi’’ olarak değiştirildi.

İlgili yasanın yürülüğe girmesiyle işverenin etekleri tutuştu ve Zonguldak’ta 22 maden firması 4500 işçiyi işten çıkardı. 1400 işçiyi işten atarak üretimi durduran Demir Madencilik’in patronu ve Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası başkanı ve bir dönem AKP milletvekili aday adayı Mehmet Salih Demir’in kardeşi Erdoğan Demir 18 Eylül 2014’de basın açıklamasında şöyle diyordu: ‘’...Bizim için sorun yasa ile birlikte işçi ücretlerinin artmış olması değil. Bizde ortalama 1500 TL alan işçi yeni dönemde 2300 TL alacaktı. Biz bunu her türlü karşılarız. Bizi faaliyet yapamaz duruma getiren kamunun getirdiği ek külfet... Hesap ortada... Ürettiğimiz kömürün maliyeti ton başına 160tl.Kamuya bu kömürü sattığımız fiyat 122TL. Ton başına 40tl’yi aşan bir zararı karşılamamız mümkün değil...’’  Bu açıklamayı birinci olarak kenara not edelim.

2014 Kasım ayında Ereğli ilçesinin Kandilli beldesinde faaliyet yürüten HEMA A.Ş.,Ekim ayında yani yasanın yürürlüğe girdiği ilk ay yatan çift maaşı, ikinci ay olan Kasım ayında işçilere hiç maaş ödemeyerek geri almış oldu. Maaşlarının yatmadığını görünce yaklaşık 800 işçi Ereğli’de iş bırakma eylemine başladı. Aynı süreçte Amasra’da da 400 işçi eyleme çıktı. HEMA A.Ş. bünyesinde çalışan maden işçilerinin örgütlü olduğu Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) 6 gün süren eylemin ardından işveren ile görüştüğünü ve bundan sonra sosyal hakların verileceğini ve maaşların çift asgari ücret üzerinden yatacağını ve Kasım ayı maaşlarının da aynı şekilde ödeneceğini ve toplu iş sözleşmelerinin bu şartlar üzerinden yürütüleceğine dair protokol imzaladıklarını açıklayarak eylemi sonlandırdı.

6 Temmuz 2015 ‘te Amasra’da HEMA işçileri 11 Eylül 2014’te yürürlüğe giren 6552 sayılı kanun gereği HATTAT Holding HEMA A.Ş.’ye bağlı taşeron DENFA şirketinin 11 ay boyunca kanuna karşı gelerek işçilere çift maaş ve sosyal haklarını ödememesinden dolayı  iş bırakma eylemi başlattı. Daha önce konuyu ilgili mevzuat üzerinden mahkemeye taşıyan GMİS 2 dava açtı ve Zonguldak İş Mahkemesi işçileri haklı buldu. Mahkeme kararı iki asgari ücretin çıplak ödenek olduğu ve diğer sosyal hakların ücretlerin dışında karşılanması gereken ödenekler olduğu yönünde işçilerin lehine idi. 11 Temmuz’da GMİS Genel Başkanı Ahmet Demirci, HEMA Genel Müdürü Selim Şenkal ile yaptığı görüşmelerde anlaşmaya varıldığını duyurdu. İşverenle yapılan görüşmelerde Haziran ayının farkının yatırılacağı, Temmuz ayı maaşlarının çift asgari ücret üzerinden yatacağı ve bayram ikramiyesinin de sosyal hak olarak maaşa ek olarak ödeneceği üzerine anlaşma sağlandı. Buna göre GMİS’in "şirketin 2 asgari ücreti taban ücret olarak belirlendiği, geriye dönük 9 aylık alacaklar ise yapılacak toplu sözleşme görüşmelerinde konuşulacak" açıklamasının ardından eylem sonlandırıldı.

Mahkeme kararının işçilerin lehine çıkması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından HEMA ve DENFA’ya geriye dönük 11 aylık işçi alacaklarının ödenmesi ve çift asgari ücret uygulamasına geçilmesine dair talimat verilmesine rağmen HEMA A.Ş. GMİS ile yürütülen toplu iş sözleşmelerinde mahkeme kararları ve bakanlık talimatlarına uymayarak işçilerin son derece haklı taleplerini karşılamadıklarından, işçiler 2 Eylül 2014 Çarşamba günü grev kararı aldılar. Devam eden grev süreci boyunca işçileri lokavt ile tehdit eden HEMA Genel Müdür Yardımcısı Selim Şenkal’in yaptığı açıklama var ki özürü kabahatinden beter. Yasal olarak çift asgari ücretin ödeme zorunluluklarının olmadığını ve buna rağmen Temmuz’daki eylemden sonra patron Mehmet Hattat’ın devreye girerek işçilere çift maaş verilmesini sağladığını dile getiriyor. Çift maaş ödeme yükümlülüklerinin olmayışını dayandırdığı nokta ise madenden henüz kömürün üretilmiyor oluşu. Selim Şenkal’ın iddiası şöyle "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın bize gönderdiği yazı şu şekilde: İlgili yazınızın ekinde bulunan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığına gönderdik.  Bu duruma göre söz konusu işyerinde henüz linyit ve taş kömürü üretimine başlamamış olduğu dikkate alınarak 3213 sayılı kanunun ek 9 maddesine göre 2  asgari ücret ödeme yükümlülüğünüzün bulunmadığı düşünülmektedir."

Hazırlık çalışmalarının sürdüğünü ve çalışma bakanlığından gelen bir heyetin kömür çıkarılmadığı için çift maaş uygulamasının geçerliliğinin olmadığını beyanı üzerinse HEMA, yasa üzerinde laf cambazlığı yaparak "linyit ve taşkömürü çıkarılan..." şeklindeki ifadeye ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan kendilerine yapılan açıklamaya dayanarak henüz madenin kömür üretimine geçmediğini dolayısıyla da işçilere yasal olarak çift maaş ödemek zorunda olmadıklarını ve buna rağmen Hattat Holding’in patronu Mehmet Hattat’ın konuya müdahale ederek yasal zorunluluğu olmadığı halde işçilere iyilik yapıp ikinci asgari ücreti elden avans olarak ödenmesi talimatını verdiğini söylüyor. Bu noktada şirketin haklı olduğunu, yasal zorunluluklarını yerine getirdiklerini ve ikinci asgari ücreti de iyi niyetle işçilere fazladan verdiklerini söylüyor. Burasını da ikinci bir not olarak kenara koyalım.

İŞÇİLER NE İSTİYOR?
İşçiler yasanın uygulanmasını istiyor. Zonguldak İş Mahkemesi’nin ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kararları iki asgari ücretin taban fiyat olduğu ve bunun dışında sosyal hakların da taban fiyatı dışında ödenmesi gereken ayrı bir ödenek olduğu yönünde açık ve nettir. İşçiler bu uygulamanın yürürlüğe geçmesini ve toplu iş sözleşmelerinde bu şekilde yer almasını istiyorlar. HEMA ise bunun aksini iddia ediyor ve sosyal hakları ikinci ücrete tabi kılıp ikinci ücreti de maaş olarak değil avans olarak elden ödüyor. Toplu iş sözleşmelerindeki anlaşmazlığın özeti bu şekilde. HEMA’nın yasaya, bakanlığa ve mahkeme kararına karşı gelmesi yetmiyormuşcasına sosyal hak olarak ifade ettikleri ikinci asgari ücreti vermek zorunda olmadıkları halde patronlarının işçileri sahiplenmesi üzerine aldığı karar ile işçileri çok sevdiklerinden ikinci asgari ücreti avans niteliğinde verdiklerini beyan ederek işçilerin haklı mücadelesinin karşısında kendilerini haklı çıkarmaya çalışarak bir de lokavt uygulamasına gitmekten çekinmeyeceklerini dile getiriyor ve bölgede başka iş sahası olmadığından işsiz kalacakları için üzüntülerini ifade ediyor. GMİS’i ise komik bir şekilde aidat gelirlerini arttırmak için işçiler ile işverenin arasına girmekle suçluyor. İşçi düşmanlıklarını savunmaya geçtikleri durumlarda dahi elden bırakmayan patronlara karşı ise işçiler beyan ettikleri talepler üzerinden anlaşma sağlanana kadar grevi sürdürmekte ısrarlı görünüyor.

GENEL DURUM
GMİS, HEMA ile yaptığı  toplu iş görüşmelerinde beyan ettikleri maddelerden geri adım atmayacakları yönünde işçilere açıklamalarda bulunuyor. Grevin kazanımla sonuçlanıp sonuçlanmayacağı son tahlilde GMİS’in iradesine bağlı. İşçiler sendikalarına güveniyor. Fakat özel sektör ile aynı koşulları kendi işçilerine dayatan Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda çalışan kamu maden işçileri neyi bekliyor sorusu bir kenarda duruyor. GMİS’in kamu işçileri içerisinde örgütlü tek sendika olduğu göz önüne alındığında aynı grevi eş zamanlı olarak başlatmaması bir hata. Çünkü ilgili yasa linyit ve taşkömürü madenlerine dair ve kamu-özel sektör ayrımı yapmıyor. TTK’da da sosyal hakların ikinci asgari ücretedahil edilerek ödendiği ve bu anlamda TTK yönetiminin tıpkı HEMA A.Ş. gibi yasaları çiğneyerek işçilerin kazanılmış haklarına el koymaya devam ettiği herkesçe bilinen bir gerçek.

TTK’dan sonra bölgede en çok taşkömürü üretim faaliyeti gösteren ve iç piyasada bu anlamda tekelleşen Zonguldak’ta Demir Madencilik ile Amasra ve Ereğli’de HEMA A.Ş. yıllardır sermaye iktidarlarına sırtlarını dayayıp işçilerin kanını emiyor. GMİS ise TTK’da ve HEMA kömür işletmelerinde örgütlü iken Demir Madencilik’te örgütlü değil. Demir Madencilik’in,özelleştirme politikaları sürecinde TTK’ya ait sahaların ihalesini zorlanmadan ve hükümetin desteğiyle aldığını ve bu sahalarda üretilen kömürleri satın alarak kendi bünyelerinde topladığı, kaçak maden ocaklarından çıkan kömür üzerinden ton başına fiş keserek kendi inisiyatifiyle devletle de anlaşarak bir çeşit vergi (haraç) geliri elde ettiği biliniyor. Demir Madencilik’in zorlanmadan bölgede üretilen tüm kömürleri tek elde topluyor oluşu bu anlamda şaşırtıcı değil.

18 Eylül 2014’te ilgili yasanın yürürlüğe girmesiyle Demir Madencilik’in patronu Erdoğan Demir aynı gün tepkisini yaptığı basın açıklamasında göstermişti. Ve sorunun işçilere ödenecek olan çift asgari ücretin değil zararına gerçekleştirdiği üretimdi. Zararına üretim yapan bir tekelin o güne dek gıkı çıkmıyorken işçi maaşlarına gelen zam ile isyan etmesi tüm üretimi durdurması, istediği kadar süslü laflar söylerlerse söylesinler, işçi düşmanlıklarını gizleyemez. Aynı şekilde Hattat Holding’e bağlı HEMA A.Ş.’nin patronu Mehmet Hattat istediği kadar DEFNA taşeron firmasının işçilerini kendi personeli gibi gördüğünden ödemek zorunda olmadığı bir ücreti sadaka verir gibi ödemesi talimatı vermesi de aynı şekilde büyük bir işçi düşmanlığını içermektedir.

Patronlar süslü laflarla işçilerin yanında, onları sahipleniyormuş gibi görünmekten yani "iyi insan"ı oynamaktan kaçınmazlar. İşçilerle aralarına kimsenin girmesini de istemezler; ne devlet ne de sendika! İşçilere şirin görünüp canları çıkana kadar sömürebilecekleri koşullar, patronların cennetidir. Yaptıkları açıklamalarla ve gerek Demir Madencilik’in geçen yıl 1400 işçiyi işten atarak faaliyetlerini durdurduklarını açıklaması, gerek Erdoğan Demir’in kardeşi olan Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Salih Demir’in işçilerin yeraltında çalışmak istemediklerini dolayısıyla Çinli işçilerin daha ucuza çalışmasında hiçbir zorun olmadığı yönündeki açıklamaları, gerekse HEMA’nın bölgedeki tekel gücüne dayanarak lokavt tehdidiyle 750 işçiyi işsiz bırakmaktan çekinmeyeceklerini belirten açıklanmaları sermayenin işçi düşmanlığını ortaya koymaya fazlasıyla yetiyor.

17 Mayıs 2010’da TTK Karadon Müessesi’nin hazırlık ve pano çalışmalarını yürütmesi için ihaleye verdiği ve çalışmayı ihaleyi alan YAPI-TEK ‘’İnşaat’’ Firması’nın bahsedilen çalışmayı yürüttüğü sırada bilinçli taksirden dolayı 32 maden işçisi hayatını kaybetmişti. TTK Karadon yönetiminden Mustafa Küçük sorumlular arasında yargılanırken serbest bırakılmıştı. Halen TTK’da görevine devam eden Mustafa Küçük bir dönem yerel seçimlerde AKP Belediye Başkan Adayı olarak seçimlere girmişti. O seçimi  kaybetti. Demir Madencilik’in patronu Erdoğan Demir’in kardeşi Mehmet Salih Demir uzun süredir Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası başkanı ve tesadüfe bakın o da bir dönem AKP milletvekili aday adayı idi. Salih Demir, mevcut koşullarda bölgedeki maden işçilerinin ve işsizlerin yeraltında çalışmak istemediklerini dolayısıyla daha kötü koşullar ve düşük ücretle Çinli işçilerin çalıştırılabileceği yönündeki açıklamaları maden işçileri tarafından sosyal medyada tepkiyle karşılanmıştı. Çinli oldukları için mi Çinli işçilere en kötü koşullar hak görülüyordu sorusu Zonguldak ve Bartın’da her şehirden gelerek yaşamlarını kurmuş işçilerin maruz kaldıkları ortaçağ kölelik sistemini de ortaya koyuyor. Zihniyet açıktır ki sermaye, işçileri kapana sıkıştırmış kardan başka hiçbir şey düşünmemektedir. Hükümet,TTK’daki işbirlikçi yöneticiler, STK ve patronlar.İşte yaşamı ve çalışmayı maden işçilerine zehir eden, işçilerin onlarca yıldır canına kıyan sistem!

GMİS bunların bilincinde, geçmişinde dünya tarihine adını yazdıran eylemlere öncülük etmiş bir sendika olarak, mücadeleyi ilerletmeli, örgütsüz olduğu kamu-özel tüm alanlarda örgütlenme çalışmalarını hızlandırmalı ve gerekli ön hazırlıklarını yaparak hükümet-patron ikilisinin ittifakına karşı tüm madenlerde greve çıkmak zorundadır. Ereğli ve Amasra’da elde edilecek ufak bir kazanım ile işçilerin mücadelesi tamamlanmış değildir. Tüm madenler TTK bünyesinde kamulaştırılmalı ve özel sektör çalışanları TTK’ya iş başı yapmalıdır. GMİS ve TMOBB’un çalışma raporları göstermektedir ki TTK kurulduğu günden bu yana işçi sayısıyla doğru orantılı olarak işçi sayısı arttıkça taşkömürü üretimi de artmış, TTK kar etmiştir. TTK, Özal ve Tayyip Erdoğan'ın söylediği gibi devletin sırtında hiçbir zaman yük olacak bir KİT olmamıştır. TTK'nın onlar için gerçek yükü işçilerinin örgütlülüğüdür. Bu ülkenin taşkömürü ithalatına ihtiyacı yoktur. Maden işçileri Friedman’ın ve sermayenin uydurma neo-liberal politikalarına boyun eğmeyecektir. Yeter ki işçiler güvenebilecekleri bir öncüyü yanlarında görsün. Bunun dünya tarihindeki en güzel örneğini 1990-1991’de veren işçiler, bugünkü aynı işçilerdir, aynı kararlılık, aynı mücadele azimi. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.