"Uribe ve Arias ABD çıkarlarını temsil ediyor"

BM Genel Kurulu 63. Dönem Başkanı Miguel d’Escoto geçtiğimiz haftalarda Telesur kanalına bir röportaj verdi:

“Kolombiya Devlet Başkanı Alvaro Uribe ve Kosta Rika Devlet Başkanı Arias benzer özelliklere sahip. Her ikisi de kendi ülkelerinde ABD çıkarlarını temsil ediyor, bu yüzden de her şeye boyun eğiyorlar.”

Aslen Nikaragualı bir rahip olan Miguel d'Escoto Ekim 1977'de Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne (FSLN) desteğini açıklayan 12'lerden biri. Toplumsal etkisi olan bu 12 kişinin verdiği destek FSLN'ye uluslararası düzlemde de meşruiyet sağlamıştı. Devrimci faaliyetlere dahil olduğu için 1980'de Papa tarafından kınandı ve rahiplik sıfatı elinden alındı. d'Escoto, Nikaragua'da 1979'da yaşanan devrimin ardından Daniel Ortega başkanlığındaki FSLN hükümetinde dışişleri bakanı oldu ve bu görevi Sandinist iktidarın sonuna, yani 1990 yılına dek yürüttü. 1986'da Lenin Barış Ödülü'nü kazandı. Latin Amerika ve Karayip ülkelerinin adayı olarak seçildiği Birleşmiş Milletler'in 63. Dönem Genel Kurulu başkanlığını Eylül 2008 ile Eylül 2009 arasında yürüttü.

d'Escoto'nun Telesur kanalına verdiği röportaj şöyle:

“ Güney Amerikalı başkan Uribe ile Orta Amerikalı başkan Arias benzer özelliklere sahipler. Yaptıklarının sebebi ne mi? Emperyalizme boyun eğiyorlar ve buna karşı duramıyorlar.”

Nikaragualı politikacı ve rahip, yaptığı açıklamada ABD’nin değişmeyen emelinin çevresindeki ülkelerin iç siyasetine ve işleyişine karışmak olduğunu vurguladı. “Zaman gösterdi ki demokrasiden çok bahsediyorlar ama demokrasinin dünya üzerindeki en büyük düşmanı asıl kendileri. Bu arada para, tehdit ve yalanlarla etkili olabildikleri yerlerde seçimlere müdahale stratejisini hiç olmadığı kadar artıracaklar.”

d'Escoto ayrıca Kolombiya ile Venezuela arasında gerilime yol açan 7 askeri üs gibi konulara da değindi. Venezuela’nın Kolombiya sınırından yasadışı geçişlerin sonlandırılması gibi haklı iddialarından da bahsederek BM Genel Kurul Başkanı olarak tutumuna dair açıklamalarda bulundu.

Telesur: Bugün bu görüşmede Honduras’taki ABD darbesi, Kolombiya’daki üsler gibi 2009 yılı olaylarıyla ilgili konuşacağız. ABD ile ilişkiler ve bunların önümüzdeki süreçte nasıl olacağı hakkında fikrinizi almak isteriz.
d'Escoto: Şunu belirtmek isterim ki özellikle George Bush’un son yıllarında ABD’nin itibarı öylesine azalmıştı ve tüm dünyada öylesine nefret kazanmışlardı ki Latin Amerika’ya harcayacak fazla vakitleri yoktu. Afganistan ve Irak’ta çok zaman kaybetmişlerdi. Çok istemiş olmamıza rağmen Obama’nın zaferi ters yönde ürün verdi. Çünkü ABD’ye oksijen kazandırdı.
Birçok insanın dediği gibi: “Şimdiden değiştiler ve düzeldiler.” Bu Obama’nın kampanyasının bir parçasıydı “değişim” gerçekleşebilecek bir “değişim.” Ama bu şimdiden boşa çıktı. Kesin olarak söyleyebilirim ki geriye yalnızca retorik kaldı.
Obama’nın hedeflerini açıklarken sadece yalan söylemiş olduğunu düşünmüyorum. Ama büyük ihtimalle yalnızca ABD başkanı olduğunu göz ardı etti. Yapabileceklerinin sınırları olduğunu, bu sınırları zorlamaya kalkarsa yıkılmaz duvarlara çakılacağını düşünmedi.

Fakat daha ne olabilir peder? Bu diyalogun başında belirttiğimiz iki örnek var ki ABD’nin bölgeye dair planlarını ortaya koydular, diğer aynı derecede önemli meselelere değinmeye bile gerek bırakmadan.
Bu yapılanlar emperyalizmin bölgedeki tavrının yeni modelinin karakteristiği olacak. Darbeyi devam ettirecekler. Secim süreçlerine daha önce hiç olmadığı kadar fazla müdahale edecekler. Amerikalılar demokrasiden çok söz ederler ama BM’de ve dünyada onun asıl düşmanları kendileri. Seçimlerle ilgileniyorlar çünkü seçimler onlara kimi fırsatlar sunuyor. Parayla, tehditle, yalanlarla seçim süreçlerini kolayca etkileyebiliyorlar.
Askeri üsler yalnızca üs değildir. ABD, Kolombiya gibi egemenliğini bir tepside sunan ülkeler istiyor ve maalesef başarıyor da. Çünkü illegal üslerde istediği gibi davranamazlar. Neden ilk olarak anlaşmaya katılacak hiçbir ülkede üstlerin açılması, önce o ülkenin parlamentosunda görüşülmüyor? Ama öyle görünüyor ki ABD tüm havaalanlarını kullanabiliyor ve aynı şey ABD’ye yapılırsa durum hemen ABD ordusunun hava güçlerine intikal eder. Paralı askerler gibi anlaşmayı imzalayanlarsa bazı ayrıcalıklara sahip olabiliyor. Alvaro Uribe Kolombiya’nın egemenliğini teslim ederek aslında tüm Latin Amerika’yı riske atıyor.

Sizce Uribe bunu neden yapıyor?
Neden bunu yapıyor? Bana göre söylenecek ilk şey bu kendi halkına, kendi kardeşlerine ihanettir. Bunu neden yapıyor? Bence bu aşağılıkça. Ama diğer taraftan eğer diyalog kuracaksak bunu dürüstçe yapmalıyız. Yürekten ama gerçekçi… Ve başkan Uribe Güney Amerika’da, Orta Amerika’nın Oscar Arias’ına benzer özelliklere sahip. Bunu neden yapıyorlar? Çünkü emperyalizmin gücüne karşı koyamıyorlar.

Oscar Arias’ın da ismini verdiniz. Arias 2009’da Honduras’ta yaşananlardan ne elde etti?
Uluslararası toplumun ortaklaşmış bir şekilde istediği türden bir beklenti yaratılmasına yardımcı oldu. BM'de, Honduras’ta anayasal demokratik düzenin yeniden sağlanması talebi güç kazanmıştı. Arias, bu zorunluluğu unutturdu. ABD’nin oynadığı rolün aynısını oynadı. Böylece insanlar bu fikre alışıyor ve mesele artık onlar için kaçınılmaz oluyor. Taktik aynı.

Emperyalizmin kartları mı onlar?
Oscar Arias mı? Yüzde yüz… Daha fazlası olamazdı. Onun Orta Amerika'nın Uribesi olduğunu bu yüzden söylüyorum.

Bu teşhisi koyduktan sonra sizce tüm bu yapılanlar neye işaret ediyor? Seçenekler neler size göre? İlerici hükümetlerin hatalarını düzeltmenin yolu ne olabilir?
Yüce İsa'dan beri başımıza gelen en kötü şey İsa’nın öğretilerine karşı çıkan güç: Kapitalizm ve kapitalizmin en son safhası olan emperyalizm. Hayalci olmaya gerek yok. Emperyalistlere asla güven olmaz! Değişmelerini beklemeyebiliriz ama çok dikkatli olunmalı.

Başkan Manuel Zelaya Amerika’ya inandı mı?
Bence bunu söylemek zor. Zelaya ile görüşmedim. Kendisine sevgi ve saygım var. Kosta Rika’da yapılan telefon görüşmeleri hakkında henüz onunla konuşmadım. Ama sanırım bu başlangıç bir hataydı. Arias gibi birini aracı olarak kabul etmişti. Biliyoruz ki Arias Orta Amerika’da barış anlaşmalarının en büyük düşmanıydı. Kişisel olarak kendisi değil ama temsilcisi Rodrigo Madrigal Nieto her türlü anlaşmayı engellemeye çalışan ve daha önemlisi de CIA’nın baş ajanı olan kişidir. Çünkü onlar Nikaragua’yı yaşanamaz ve karşılıklı iş yapılamaz bir ülke olarak gösterdiler. Herhangi bir anlaşmaya varabilecekler miydi bilmiyorum ama bu sayede ABD ile Nikaragua’ya karşı askeri bir darbeyi meşrulaştırmış oldular.
Kosta Rika milyonlarca dolar aldı bunlar bilinen şeyler… Tüm bunları “Antiemperyalizm” isimli kitabımda bana gönderilmiş olan gerçek şiddet görüntüleriyle anlatıyorum. Guatemala devlet başkanı Vinicio Cereza’nın (1986–90) dokunaklı bir şekilde ifade ettiği gibi sanki kendilerine Nobel ödülü verilecekmişçesine hizmet ediyorlar.

Kolombiya ile Venezuela arasındaki durumla ilgili çok fazla “savaş” kelimesi geçti. Bölgede bu tür bir savaş olmasını muhtemel görüyor musunuz?
Farklı çeşitlerde savaşlar vardır. Elbette Kolombiya’da korkunç bir medya savaşı var. ABD’de de Venezuela’ya, Nikaragua’ya yani genel olarak ALBA’ya karşı olduğu gibi… Ama son zamanlarda Kolombiya’yı Venezuela’ya bağlayan köprünün yıkımından faydalanmak lazım.
Venezuela yapması gerekeni yaptı. Buna rağmen Uribe bu durumu Kolombiya’ya karşı bir saldırı gibi sunuyor. Fakat aslında bu, ABD’nin terörizmle savaşta yaşadığı durumun aynısı. Bu savaş için hiçbir sebep yok. Miami’de Küba’ya karşı terörist planları ortaya çıkaran Kübalı beş kahramana yaptıkları gibi. Uygun kanallar aracılığıyla Kuzey Amerikalı otoritelere bu bilgi ulaştığında onlara ödül vereceklerine tutukladılar. Bu yasadışı kanalların narkotikle alakalı olduğunu düşünüyorum.

Bu gerilimler, Peder, ülkelerimiz arasındaki son yıllarda Latin Amerika’da güçlenen entegrasyonu frenler mi?
Entegrasyon süreci kendi ülkelerimizde de halkımızın farkındalığıyla çok ilgilidir, örneğin Honduras’taki darbe. Gördüklerimizden öğrendik ki daha önce kimin haklı olduğunu göremeyen toplumlar bazı şeyleri fark ederek gözlerini açtı ve anladılar ki hukuk aldatıcıdır, zaman zaman da vatan haini…
Onlar her zaman darbecidir, fırsatını bulduklarında halkların ve hukukun düşmanı.
Hepsinden önemlisi hukuk her zaman Amerika’nın müttefiki. Onlar aslında hukuka değil orman kanunlarına inanıyorlar. San Francisco sözleşmesinde imzası bulunmasına ve BM’ye üye olduğu için Güvenlik Konseyi’nde daimi sandalyesi olmasına rağmen ABD orman kanunlarına göre hareket etmeye devam ediyor.
BM’nin varsaydığının tam tersini yapıyorlar. Savaşçılar ve uluslararası ilişkilerde hukukun üstünlüğünü kabul etmiyorlar.

BM’deki deneyiminizden bahsedelim. Şöyle sorsak: Peder, nasıl bir insansınız ki bunca sorumluluk ve görevi üstlenebiliyorsunuz? Bu deneyim kişisel olarak size ne bıraktı? Bölgeye ne bıraktı?
Kendimi hiçbir zaman ne bir diplomat olarak gördüm ne de öyle görüldüm. Ben bir Sandinist askerim. Ne isem Tanrı ve komutan Daniel Ortega beni buna yönelttiği için oyumdur. Her zaman mücadele benden ne beklediyse onu yapmaya çalıştım. Daniel bena aday olma talimatını verdiğinde iç kulak rahatsızlığından dolayı istemediğim halde hayır diyemedim.
Aday olduğumu öğrendiğimde tüm Latin Amerika’nın buna çok istekli olduğunu söylediler. Ben de “neyse, nasıl olsa seçilmeyeceğim “dedim. Böylece Daniel’e hayır dememiş oldum -ki bu beni üzerdi- ama seçildim, tüm başkanlardan daha yaşlı ve aralarında en hasta olan bir başrahip olarak… Ama ilginç bir deneyimdi.
Savaşların vermesi gereken bir ders var. Sahip olduğumuz en kötü yönlerden biri, başından yenilgiyi kabullenme ruhu, kazanamayız düşüncesi, o zaman savaşmayacaksın. Örneğin Genel Kurul'da ekonomik, finansal, mali meselelere müdahale görüşüldü.
ABD bazı görevlerde Birleşik Krallık'ı kullandı ve bunu Britanyalı büyükelçilere yaptırdı. Ama bir bakımdan biz kazançlı çıktık. Genel Meclis bizim için dünya ekonomisini şekillendirecek yapıyla ilgili tartışmaları yapabileceğimiz meşru bir zemin oldu. Bu, büyük bir zaferdi. Başta başaramayacağımızı söylediler ve biz ABD kıyılarına varana kadar bunu kimse yapmamıştı. Ama Daniel birçok eleştiri olacağını biliyordu ve bana “aramızda kalsın, bunu başararak daha da ileri gideceğiz”dedi. Bu, politikaya karşı hukuk tarihinde verilmiş en güçlü mahkumiyet oldu. Pratik olarak BM’nin Nikaragua’ya saldırısına karşı. Nikaragua’ya açtıkları savaşı durdurma kararına uymayarak Nikaragua’ya kendi adayları Violeta Somol’u yerleştirdiler. Böylece dünyada haklarında verilmiş karara uymayan tek ülke oldular.
ABD Nikaragua’ya uyguladığı elli milyon doları aşan bileşik faizi ve tüm iş kesintilerini gözden geçirmek zorunda. Biz yetkiyi bıraktığımızda on yedi milyon dolardı. Bu yüzden bileşik faiz ve iş kesintisi diyorum. Ödeyecekler mi? Genellikle ödemezler. Bunu daima hatırlayacağız ve her şeyden çok istediğimiz şey imparatorluğun maskesini indirmek. Biz imparatorluğun maskesinin yıkıcılığının farkına vardık. Bu yüzden ALBA şemsiyesi altında demirden yekpare bir birlik kurmak bizim için yakıcıdır. Bu uzak görüşlülük, bu enerji ve ALBA’yı büyüten Venezuela devlet başkanı Hugo Chávez’in bize karşı uzlaşmacı tavrı için Tanrı’ya şükrediyorum. O gerçekten en büyük destekçi oldu.

Mucizeyi bırakıp siyaset konuşmaya başladık Peder. Sizce bir mucize gerekli mi?
Evet, öyle bir mucize gerekli ki Tanrı bizim egoizmin çıkmazından kurtulmamıza yardımcı olsun. Ruhsal güce sahip değiliz ama mucize egoizmin yerine dayanışma ruhunu koyabilmeli. Bu dayanışma türümüzü devam ettirmenin garantisi ve kurtuluşu olacaktır.

Bize zaman ayırdığınız için teşekkürler.